Dr. Huso'nun Bazı Makaleleri

KÜRT DEVLETİNİN ULUSLARARASI CAMİADA
TANINMA AŞAMASINDA, TÜRKİYE`NİN TAVIR-POLİTİKASI

Dr. Ing. H. Özden

ÖZET

Günümüzün Hükümet Başkanı ve yeni Dışişleri Bakanının Kuzey Irak´taki gelişmelerle ilgili, çelişkili demeçleri dışarıda pek ciddiye alınmıyor. Zavallılık göstergesi ile  yetkililer alay konusu da olmaktadırlar. Berzani bile  Türkiye'yi aşağılayıcı ifadeler kullanmaya ve tehdit etmeğe cüret bulmuştur.  “Kuzey  Irak'ta Kürt devletine müsaade edilmeyecekmiş, mış mış,... Sınırları aşarlarsa gereken yapılacakmış mış mış, ....”  Kuzey Irak'ta fiili bir Kürt Devleti terroteriyal toprakları, bayrağı, parabirimleri, başşehri, meclisi, devlet organları, başkanları v.b.  zaten yaklaşık 10 seneden beri  mevcut ve her geçen yılda  geliştirilmektedir. Sıra bu devletin uluslararası camiada  yeterli destek bulması ve tanınmasına gelmektedir. Faaliyetler yurtdışında bu yönde yoğunlaşmaktadır.Daha sonraki aşama ise, her kesin tahmin ettiği gibi; Avrupa Birliğindeki  belli ülkelerin baskısı altında Birleşmiş Milletler devreye sokularak  olası bir halk oylaması ile  Doğu-Anadolu topraklarının büyük bir kısmının Kuzey Irak Kürt devletine bırakılarak Kürt devletinin gerçekleştirilmesi beklenilmektedir. Türkiye belirsiz bir kaosun içine sürüklenmek, Yugoslavya gibi bitirilmek  istenilmektedir. Dünya ve Türkiye´deki siyasi ve ekonomik durum bu ve benzeri senaryoları ümitlendirmektedir, cesaretlendirmektedir. 1974 yılında Kıbrıs çıkartması, Irak-Iran savaşı,  Irak-Kuveyt krizi ve sonuçları Kürtleri daima umutlandırmıştır. Bu gelişmelerdende yararlanmasını bilmişlerdir. Kuzey Irakta Kürt Devleti Türkiye´ye her fırsatta zarar verecektir. Bölgeye istikrar sağlamayacaktır.

Bu gelişmelerden Türkiye'nin tutumuna gelince; Türkiye'nin Irak'ta ve Kuzey-Irak'ta hüküm süren ve beklenen olaylardan endişelenmesine hiç bir ciddi neden yoktur. Tam aksine Türkiye lehine ve bölgenin istikrarı ve refahı için pek çok fırsatlar ve yaptırımlar bulunmaktadır.

Türkiye    uzun vadeli güvenliği ve çıkarları doğrultusunda uluslararası antlaşmaları dikkate alarak hareket etmelidir.

.       Ta burnunun dibinde cereyan eden olaylarda aktiv, korkusuz,   yönlerdirici, belirleyici bir politika izlemelidir.

-           Irak Devletinin toprak bütünlüğü ve varlığı korunmalı doğrultusunda tavır koymalıdır,  israrlı olmalıdır.  Irak'ta halkın yararına olacak, gerçekleşmesı çok zor değerlendirilen demokratikleşme hamlesine katkıda bulunabilir,  Bu şartla ABD´lerin yanında yer alamalıdır, ve ABD´lerine destek vermelidir.

-           Irak Devletinin federatif demokratik varlığı ve toprak bütünlüğü Irak ve Türkiye halklarının yararına olduğu gibi, bölgenin istikrarı ve dünya barışı için de çok önemlidir.

-           Irak zenginliklerin Batılıların çıkarları doğrultusunda kullanılmasına, sınırların değiştirilme senaryolarına tepkisiz kalmamalıdır.   Sınırların değiştirilmesi ve olası Kuzey Kürt Devletinin tanınma teşebbüsünde Türkiye bu bölgede devam eden tarihsel haklarını ve soydaşlarının can ve mal güvenliği gündeme getirerek, savaş hali ilan etmesi ve bölgeye girmesi çıkarınadır.

-           Irak'ta yaşayan Türkmenlerin hayatı çıkar ve hakları gündeme getirilerek, kağıt üzerinde de olsa onaylanmalıdır. Türkiye buradaki Türkmenlerin varlıklarının, yaşam haklarının, garantörü ve takipçisi rölünü antlaşmalarla üstlenmelidir.

Türkiye bir dünya savaşından yenik çıkmış, yıkılmış gücü dağıtılmış,  yokluklarla boğuşan bir halde değildir. Böyle bir durumda bile yakın tarihte Türkiye'nin leşkargalarına verdiği ders tarihe geçmiştir. Evet Türkiye'nin ekonomisi borçlar altında çok kötü olabilir, siyasi bir istıkrarsızlık,. düzensizlik de söz konusu olabilir. Bunlara rağmen Türkiye Dünyadaki hiç bir süper güç, hatta ABD ve Müttefikleri tarafından da uzun süre işgal edilemez. Kısa sürede Türkiye'ye çok büyük zararlara ve kayıplara sebeb olacakları muhakkak, fakat  zamanla Türkiye'ye verdikleri zararın çok daha fazlası üzerlerine geri tepeçeğinden de kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Türkler ancak Türkler tarafından kendi kendilerini bitirerek mağlup edilebilirler.

Eğer biz Türkler şunun bunun  maskarası olarak, boyunduruğu altında Dünya üzerinde var olacaksak; hiç var olmayalım çok daha iyidir. Ve biz Türkler Avrupa Birliğine dahil olarak onların sırtından hak etmeden zengin ve güvenli olacaksak, böyle güvenlik, zenginlik,, refah, haklarda yok olsun. Bu ülkeyi, bu halkın iyi niyetini suistimal ederek  hak etmediği duruma sokanlara yuhlar ve lanetler olsun. Borçlar altında gelecek nesillerinde geleceğini körletenler, ipotek altına alan siyasiler, gelecek nesiller tarafındanda lanetlenecektirler. Batılıların kıçları yalaklanacağına, her şeyden evvel bizler kendimize çeki düzen vermesini, dürüst çalışmasını, üretmesini, insan saygısını  bilelim ve uygulayalım, her şeyden evvel kendimize güvenelim.. (Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılması taraftarıyım, Türkiye'nin yararına olduğu inancındayım. Avrupa Birliğine katılım Türkiye'nin toprak bütünlüğü, kimliği aleyhi pahasına asla gerçekleşmemelidir! Batı parlamentlerinin bir kısmı başta  Başkanları  Herr Verheugen kaypak ve iki yüzlü davranmaktadırlar, Türkiye'deki demokratikleşme ve insan haklarının geliştirilmesi sürecinde samimi değillerdir. Kürt örgütlerinin baskısı altında Türkiye'nin  toprak bütünlüğüne karşın Kürtlerin çıkarlarına göre hareket etmektedirler, bu yönde kararlar aldırtmaktadırlar. Türkiye´ye bir nevi  baskı siyasi ve ekonomik uygulamaktadırlar.) 

 Kısaca; Türkiye burnunun dibinde ceyran eden olaylarda acizane, onursuz bir politika sürdürmekten vazgeçmelidir. Türkiyenin hayati çıkarları söz konusu olduğunda, savaşmaktan, kan dökmekten kaçınmayacağını Dünya kamuoyuna göstermelidir.  Batılıları fazla ciddiye  alıp neredeyse onlara taparcasına büyütmekteyiz. Ve barış bazen silahlarla da  sağlanır, gerektiginde kanla ağır  pahası ödenir.

I. Giriş, farklı bir değerlendirme;

2002 yılının son aylarında hala Türk devletinin yönetiminde esas söz sahibi olan siyasilerin çoğunluğu, Türkiyenin içte ve dışta ileriye dönük çıkarlarını, güvenligini ekonomik ve siyasi  istikrarıni  görebilen, savunabilen, koruyabilen bilgi ve sorumluluk seviyesinde olmadıkları,  izlenimlerini  veriyorlar, kamu oyuna verdikleri demeçlerle aldıkları, uyguladıkları kararlarla.  Her şeyi en iyi bildikleri ve yaptıkları inanç ve hayalleri ile çevrelerini saran beleşcilerden, dalkavuklardan  sıyrılıp bilhassa üniversitelerimizdeki konularında uzman bilim adamlarından faydalanma, danışma  ihtiyacınıda hissetmezler. Belli bir süreden sonrada  seçildikleri makamlara, başkanlıklara kendilerinden başkalarına layık görmedikleri ve veya doyamadıkları içinde  olsa layık olmadıkları koltuklara kene gibi yapışırlar. Ağır sağlık sorunları, hafıza kaybı, bunaklık, yürüme, konuşma, hatırlama özürlüğü, kontrolsüzlük v.b. ihtiyari rahatsızlıklar da bile zarar verdikleri makamlardan başkanlıklardan ayıramamaktadırlar. Seçim sonuçlarından; kötü icraatlardan, kamuoyuna yansıyan suistimallerden, rezaletlerinden; ülkeye , halka verdikleri zararlardan, çektirdiklerinden ;  sebeb oldukları  iflaslardan, işsizlikten,  iç ve dış borçlardan hiç ders almazlar, sonuç çıkarmazlar. Tekrar tekrar   seçim meydanlarında, ekranlarda, yazılı basında verdikleri ilanlarda  halka hitap ederek,   boş, gerçekleşmesi  imkansız  vaatlerle, halkın inanç ve duygularıni kullanarak, suçlarını ve pisliklerini birbirlerine ve başkalarına  mal ederek seçilmek istemektedirler Çıkartıkları yasa ve yönetmeliklerle ülkeye hizmet etmek.  İsteyen pek çok kişinin önünüde tıkamaktadırlar.

Her şeye Amen-Allah, tamam da  bu siyasileri hala dinlemek için meydanları hala dolduranlara, alkışlayanlara, vatan sizle gurur duyuyor tezaharütlerine, bunlardan hala umut  beleyip  tekrar tekrar oy   verenlere ne demeli?

Türkiye´de milletin gülmesini unutturanlar, hala halkın beynini sağlıklı düşünmesini önlemek için körletenler, hala vatandaşların konuşmasını, düşünce-ifadelerini yasaklayanlar, hala açlık ve yokluk içinde borç ve faizler için sefalet içinde yaşamağa mahkum ettirenler hala hangi yüzle, vicdanla  vatandaşların önüne çıkabilmektedirler, hala oy istemektedirler? Ve bu millet hangi yüzle, vicdanla bu asiyasileri dinleyerek onlara tekrar oy verecektir?

Bence bu millet her şeye, yokluk ve bokluk içinde yaşamağa müstehaktır, cevabı doğru değildir. Halk böyle eğitilmiş,yetiştirilmiş, beyni körletilmiş, şartlandırılmış; başka alternatifi  yok ki! İyi niyetlidir, duygusaldır, affedicidir, çok sabredecidir. Bizler bilim adamları, akademisyen  olarak diğer bir görevimiz; halkın aydınlatılmasına, doğru kararlar vermesine yardımcı olmalıdır.

Kaosun, iflasların, görevi suistimallerinin, yokluğun, yoksulluğun, açlığın, boşaltılmış kasaların hüküm sürdügü bir ülkede bilim ve bilimsel çalışmalardan bahsetmek saçmalıktır, Gerçek bilimsel çalışmaların yürütülmesi için gerekli alt yapı sağlanamaz, okullarda  kaliteli, çağın gereksimlerine uygun eğitim ve öğretim verilemez. Insanların yaşam ve çalışma istekleri, üretkenlikleri giderek kaybolur.

 II. Irak´a ABD´lerinin olası askeri müdahalesinin nedenleri

Kendinizi karşın tarafın yerine koyarak, çıkarlarınızı ön plana çıkararak hayal gücünüzün yettiği kadar neden sıralaybilirsiniz. Hele Dünyada süper bir güç iseniz sebeplerinizin ve  haklılığınızın  sınırı yoktur. Bu konu üzerinde tezler bile hazırlanabilir. Ben burada sokaktaki normal bir vatandaşın düşüncelerini, bildiklerini kısaca özetleyerek sıralalamak ve hatırlatmak istiyorum:

1.ABD´lerinin Irak petrol zenginliklerini kendi çıkarları doğrultusunda  kullanmak, sömürmek, kontrol altında bulundurmak. Başta İngiltere olmak üzere Batılı Ülkelerininde buradan pay alma arayışları.

2. Yıkık ve yıllarca ambargo altında alt yapısı çökmüş bir petrol zengini Irak; ABD ve Batılılar (firmaları) için iştah kabartan sağlam, büyük bir pazardır. Yeniden onarım petrol gelirleri ile finansman edilecek, Petrol , enerji ve petrol dolarlarına her ülkenin ihtiyaçı vardır. Bilhassa gün geçtikçe Batıda da her geçen gün  su yüzüne çıkan ekonomik sıkıntılar, kriz, iflaslar, işsizlik, ödeme güçlükleri, boş kasalar, ...  Irak pazarı ile umutlanmaktadırlar...

3. 1991 yılındaki istenildiği gibi sonuçlanmayan askeri müdahalenin öçünü almak, Saddam engelini aşmaktır. Kuveyt, Suudi Arabistan  Şeyhlik Saltanatları gibi  kukla bir yönetimi Irak´ta çıkarları için kurmak.

4. Bölgede Israilin güvenliğine katkıda bulunmak,

5. Dünya barışını, insanlığın varlığını tehdit eden nükleer silahların yayılmasını, önlemek, Teröristlerin eline geçmesini engellemek.

5. Kendi Ülkelerinde ve veya ülkesinde ekonomik, siyasi basarısızlıgı Irak gündemiyle kamufle etmek, dikatleri baska yöne, Iraka cevirmek, Bosalan kasaları, acık hesapları, masraf ve ısrafları Dünyanın ikinci petrol-zengini, Irak Petrol-dolarları ile doldurma, kapatma arayısı:

6. Bölge haklarının refahına katkı sağlayacak demokratikleşme sürecini başlatmak!!! (Bu nedene kargalar bile gülerler. Bölge halklarının cahil kalmaları ve birbirleri ile aptalca uğraşmaları, savaşmaları, fakir kalmaları esasında Batılı devletlerinin çıkarına olmaktadır. Hatta aşırı kökten dincileri  el altından indirek yönlendiren de onların büyük firmaları ve gizli servisleridir. Saddamın  Kuveyti işgaline cesaretlendiren yine onlardır. Pek çok kökten dinci, katı cahil şeriatcı örgütlerinin ana merkezleri, üsleri Avrupadadır, Avrupanın pek çok şehrinde palazlanmaktadırlar. Batılı devletler insan hakları savunucuları görünmelerine rağmen pek çok konuda egoist, çıkarlarına göre katı hareket ederler.)

Kendinize göre bu nedenlerin önem sırasını ve ağırlıgını tespit edebilirsiniz, ilaveler yapabilirsiniz. Yorum okuyana aittir.

III. Türkiyenin Tavır Politikası

ABD´lerinin olası Irak askeri müdahalesinde ve  Kuzey Irak Kürt Devletinin tanınması gelişmelerinde Türkiye'nin tavrı ne olmalıdır sorusuna gelince; Her  insanın sağlıklı mantığı ile cevablandırmak gerekir.

“Türkiye ileriye dönük uzun vadeli kendi güvenliği ve çıkarları doğrultusunda Birleşmiş Milletler  yasaları dikkate alınarak hareket etmekten çekinmemelidir.”

Bakın, ABD´leri hiç bir ülkenin yardımı olmaksızın Irak´a başarılı askeri bir operasyonu düzenleyecek  ekonomik ve askeri güce sahiptir.Irakin isgali ABD icin yarım günlük bir askeri manevradir, Iraklıların hıc bir direnme gücleri, sansları yoktur, Saddamin ülkesi ve halkı ve kendi canı icin yapacagi tek sey ülkeden bir an evvel gitmek olacaktır.  Kısaca Türkiye istesede istemesede, yanında yer alsada almasada ABD´leri çıkarları gereği böyle bir operayonu silahlı veya silahsız  gerçekleştirecek bir güçtür.  Türkiye'nin sessiz ABD´lerine yanında yer alması halinde  müdahalede kendi çıkarlarını gündeme getirebilir.

-           Bölgenin uzun vaadeli istikrarı Türkiye´nin,  hem bölgenin,  hem de Dünya barışı lehinedir ve gereklidir.

-           Irak´ın Saddamsız, diktatörsüz varlığının ve toprak bütülüğünün  korunmasını esas alan senaryolar ancak bölgeye ve Irak halkına istikrar getirebilir.

-           Irak´ta federatif sisteme dayalı demokratik bir idarenin, yönetimin ilk adamları çok zor olsada yes">  Birleşmiş Milletlerinin süreli desteği, gözetimi altında atılabilir, gerçekleştirilebilir. Bu çevredeki ülkeler içinde bir örnek teşkil edebilir.

-           Türkiye  oradaki Türkmenlerin hayati çıkarlarını, varlıklarını, yasal haklarını gündeme getirerek, antlaşmalarla belirler, garantörlük görevini onaylatır.

-           Türkiye ve Irak Halkları arasındakı bağlar, işbirbirliği kuvvetlendirilir.

-           Irakın inşaasında, yapılanmasında önemli görevleri, ihaleleri üstlenebilir.

-           İleride kendisine sürekli sorun  olacak Kuzey Irak´taki Kürt devletinin tanınmasını önler.

-           ABD ´leri Türkiyenin pek konuda yanında yer almıştır , destek ve yardımda bulunmuştur. Dost ve Müttefik bir ülke olduğu dikkate alınmalıdır.

-           Diktatörlükler Dünya barışı, insanlık  için bir tehdittir, saatli bomba gibidirler. Saddam eskiden Türkiye içinde bir tehditti ve  kendi halkına, çok yazık, milyonlarca insanin hayatını zehir etmistir. Ve bu Irak halkı Saddamı tekrar büyük bir çoğunlukla seçmek, desteklemek mecburiyetindedir!!!

Irak'ta mevcut sınırları gözardı eden, yeni devletlerin kurulmasına imkan veren senaryoların hiç biri bölgeye istikrar getirmeyecektir, Bölgeyi kaosa boğacaktır Türkiyenin basına bela olacaktır. Türkiye bu benzeri senaryolarda tepkisiz, sessiz kalmamalıdır.

Kuzey Irak'ta Kürt Devletinin tanınması halinda Türkiye, Birleşmiş Milletleri ve taraf  devletlerini uyarmalı, Türkiye için bölgede savaş nedeni sayılacağını önceden açıklamalıdır.   Türkmenlerin can ve mal güvenliğini yerinde, Irakta sağlamak üzere, tarihi hak ve varlıkları güvence altına alınıncaya kadar bölgeyi askeri denetimi altına alması kaçınılmaz olacaktır. Karşı taraf devletler mevcut antlaşmaları hiçe sayarlarsa Türkiye de bölge üzerindeki elinden zoraki alınan tarihsel haklarını geri ister, almak içinde harekte geçmesine vesile olur. Bazı gerçeklerin de hatırlanmasinda yarar vardır. Örneğin Dünya Kamuoyunda da haklar verilmez, istenir, savunulur, alınır hatta almak için savaşılır, bedeli ağır  da ödenebilir.

Türkiye  Kuzey Irak a olası bir askeri harekattan korkmamalıdır.  Böyle bir harekatınn az kayıpla, külfetle başarılması için hazır olmalıdır. Başarılı, planlı bir askeri ve siyasi harekat Türkiye'nin hayati çıkarı için gerekli olabilecektır.

Esasında  hazırlıklı bir Türkiye'nin Irak´taki gelişmelerden fazla endişelenmesine gerek yoktur. Türkiye zorluklar içerisinde bulunabilir,  fakat hayati çıkarları, güvenliği söz konusu olunca gerekeni yapmaktan, hatta savaşmaktan da  kaçınmamalıdır. Türkiye'nin hiç bir ülkeden korkusu, endişesi olmamalıdır.  Kısaca Türkiye'de birlik, beraberlik hüküm sürdüğü müddetçe, Türkiye hiç bir güç tarafından mağlup edilmez, uzun süre işgal edilemez.. Bu benzeri ifadeleri milli duygularımı ön plana çıkararak kullanmıyorum. Tarihimiz belli, Türkiye'nin coğrafi yapısı, dağlık ve denizlerle çevrili olması, konumu, komşuları, ambargolardan etkilenmeyen, kendi kendine yeten üreten kırsal kesim,  dünyanın her bir köşesinde bulunan vatandaşlarımız, bagısıklı kırsal kesim   halkın mentalitesi, deli dolu vatanı, bagımsızlıgı ugruna ölen ödüren genc nufus, her türlü güclüklere, zorluklara alıskın ...

Bakın Türkiye Irak değildir, ilk silah sesi ile lağım çukurlarına gizlenen yaygaraçılara karşın; çoğunun, hatta içimizden bazı yazar çizerlerin görünüşüne bakarak horladığı Mehmetler, Ayşe-Fatma bacılar silah  sesine doğru koşarlar, Gavur itleri, kafir pislikleri burada işiniz ne diye söylenerek karşı tarafı, silah çekenleri  geldiklerine bin pişman ederler.

 IV. Sonuç.

Türkiye burnunun dibinde ceyran eden hadiselerde acizane, korkak bir politika gütmemelidir. Hayati çıkarlarndan asla taviz vermemelidir. Bu çıkarları Dünya kamuoyunda ister ciddiye alınsın ister alınmasın gündeme getirmesini, haklarıni savunmasını ve korumasını bilmelidir. Ülkenin hayati çıkarları söz konusu olduğunda Türkiye'nin savaşmaktan, kan dökmekten kaçınmayacağını karşı taraflara ve Dünya Kamuoyuna göstermelidir. Türkiye Batılıları aşırı büyütmemeldir, onları ilahlaştırmamalıdır. 

Eğer biz Türkler şunun bunun  maskarası olarak, boyunduruğu altında Dünya üzerinde var olacaksak; hiç var olmayalım çok daha iyidir. Mücaadele ederek, gereğinde de savaşarak hayata veda etmek daha onurludur.  (TU-Berlin, 09.2002)

*** Irak´taki  gelişmelerle ilgili olduğu gibi, Kıbrısta da  Türkiye bilhassa Kıbrıslı Türklerin hayati çıkarlarından hiç bir şekilde taviz verilmemelidir. Türkiye  Kıbrıs Rum  kesiminin Avrupa Birliğine  tek taraflı kabul edilmesine  karşı çıkmalıdır, onay vermemelidir.  Her iki kesimin esit sartlarda ve haklarda Avrupa Birliğine dahil olmasi üzerinde durulmalıdır. Bunun dışında hiç bir öneri kabul edilmemelidir. Avrupa Birliği şemsiyesi altında Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlılar adayı tamamen zamanla ele geçirmek için çalışacaklardır, her fırsattı değerlendireceklerdir. Ve Kıbrıs'taki dengeler Rum kesimin lehine gelişecektir. Avrupa Birligi Ülkelerinin tek tarafli, Rum kesimi lehine, Türkleri yok sayarak menfaatleri dogrultusunda sürdürdükleri faaliyetler Insan hakları ile basgdasmamaktadır. Kıbrıslı Türkleri rencide etmektedir. Burunlarin dibindeki Istanbulu, Edirneyi, Izmiri Avrupa-Ülkesi görmezlerken, Cok daha uzaktaki Kıbrıs Rum_kesimini Avrupa sınırlari icerisinde göstermeleri; Insan hakları ve demokrasi savunucuları kesilen Avrupalıların gercek yüzünü ortaya göstermektedir.

Kıbrıs, Kıbrıslı Türkelerin bir sorunu oldugu gibi Türkiyenin de bir sorunudur; hayati cıkarlarını, güvenligini de dogrudan ilgilendirmektedir. Hic bir sekilde taviz verilmemelidir. Avrupa Birligine girme pahasına dahi Kıbrıs feda edilmemelidir, hic bir suretle ödün verilmemelidir. Girit ve 12 Adalarla Türkiye yeteri kadar yanmıstır ve hala yanmaktadır.
Izmirden Istanbula vapurla giderken neredeyse Yunanlılardan izin almamız istenecektir!!
Kıbrıs Rum Kesimin tek taraflı Avrupa Birligine girmesiyle Türkiyenin Avrupa birligine katılımı daha da zorlasacaktır.

 

 

 

 


2001©dr. huso