KÜRT
DEVLETİNİN ULUSLARARASI CAMİADA
TANINMA
AŞAMASINDA, TÜRKİYE`NİN TAVIR-POLİTİKASI
Dr. Ing. H. Özden
ÖZET
Günümüzün
Hükümet Başkanı ve yeni Dışişleri Bakanının Kuzey Irak´taki gelişmelerle
ilgili, çelişkili demeçleri dışarıda pek ciddiye alınmıyor. Zavallılık
göstergesi ile yetkililer alay konusu da olmaktadırlar.
Berzani bile Türkiye'yi
aşağılayıcı ifadeler kullanmaya ve tehdit etmeğe cüret bulmuştur.
“Kuzey Irak'ta Kürt devletine müsaade edilmeyecekmiş,
mış mış,... Sınırları aşarlarsa gereken yapılacakmış mış mış, ....” Kuzey Irak'ta fiili bir Kürt Devleti
terroteriyal toprakları, bayrağı, parabirimleri, başşehri, meclisi,
devlet organları, başkanları v.b.
zaten yaklaşık 10 seneden beri
mevcut ve her geçen yılda geliştirilmektedir. Sıra bu devletin
uluslararası camiada yeterli
destek bulması ve tanınmasına gelmektedir. Faaliyetler yurtdışında bu
yönde yoğunlaşmaktadır.Daha sonraki aşama ise, her kesin tahmin ettiği
gibi; Avrupa Birliğindeki belli
ülkelerin baskısı altında Birleşmiş Milletler devreye sokularak
olası bir halk oylaması ile
Doğu-Anadolu topraklarının büyük bir kısmının Kuzey Irak Kürt
devletine bırakılarak Kürt devletinin gerçekleştirilmesi beklenilmektedir.
Türkiye belirsiz bir kaosun içine sürüklenmek, Yugoslavya gibi bitirilmek
istenilmektedir. Dünya ve Türkiye´deki siyasi ve ekonomik durum
bu ve benzeri senaryoları ümitlendirmektedir, cesaretlendirmektedir.
1974 yılında Kıbrıs çıkartması, Irak-Iran savaşı, Irak-Kuveyt krizi ve sonuçları Kürtleri
daima umutlandırmıştır. Bu gelişmelerdende yararlanmasını bilmişlerdir.
Kuzey Irakta Kürt Devleti Türkiye´ye her fırsatta zarar verecektir.
Bölgeye istikrar sağlamayacaktır.
Bu
gelişmelerden Türkiye'nin tutumuna gelince; Türkiye'nin Irak'ta ve Kuzey-Irak'ta
hüküm süren ve beklenen olaylardan endişelenmesine hiç bir ciddi neden
yoktur. Tam aksine Türkiye lehine ve bölgenin istikrarı ve refahı için
pek çok fırsatlar ve yaptırımlar bulunmaktadır.
Türkiye uzun vadeli güvenliği
ve çıkarları doğrultusunda uluslararası antlaşmaları dikkate alarak
hareket etmelidir.
.
Ta burnunun dibinde cereyan eden olaylarda aktiv,
korkusuz, yönlerdirici,
belirleyici bir politika izlemelidir.
-
Irak Devletinin toprak bütünlüğü ve varlığı korunmalı
doğrultusunda tavır koymalıdır, israrlı olmalıdır. Irak'ta halkın yararına olacak, gerçekleşmesı
çok zor değerlendirilen demokratikleşme hamlesine katkıda bulunabilir, Bu şartla ABD´lerin yanında yer alamalıdır,
ve ABD´lerine destek vermelidir.
-
Irak Devletinin federatif demokratik varlığı ve toprak
bütünlüğü Irak ve Türkiye halklarının yararına olduğu gibi, bölgenin
istikrarı ve dünya barışı için de çok önemlidir.
-
Irak zenginliklerin Batılıların çıkarları doğrultusunda
kullanılmasına, sınırların değiştirilme senaryolarına tepkisiz kalmamalıdır.
Sınırların değiştirilmesi ve olası Kuzey Kürt Devletinin
tanınma teşebbüsünde Türkiye bu bölgede devam eden tarihsel haklarını
ve soydaşlarının can ve mal güvenliği gündeme getirerek, savaş hali
ilan etmesi ve bölgeye girmesi çıkarınadır.
-
Irak'ta yaşayan Türkmenlerin hayatı çıkar ve hakları
gündeme getirilerek, kağıt üzerinde de olsa onaylanmalıdır. Türkiye
buradaki Türkmenlerin varlıklarının, yaşam haklarının, garantörü
ve takipçisi rölünü antlaşmalarla üstlenmelidir.
Türkiye bir dünya savaşından yenik çıkmış, yıkılmış
gücü dağıtılmış, yokluklarla boğuşan bir halde değildir.
Böyle bir durumda bile yakın tarihte Türkiye'nin leşkargalarına verdiği
ders tarihe geçmiştir. Evet Türkiye'nin ekonomisi borçlar altında çok
kötü olabilir, siyasi bir istıkrarsızlık,. düzensizlik de söz konusu
olabilir. Bunlara rağmen Türkiye Dünyadaki hiç bir süper güç, hatta
ABD ve Müttefikleri tarafından da uzun süre işgal edilemez. Kısa sürede
Türkiye'ye çok büyük zararlara ve kayıplara sebeb olacakları muhakkak,
fakat zamanla Türkiye'ye
verdikleri zararın çok daha fazlası üzerlerine geri tepeçeğinden de
kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Türkler ancak Türkler tarafından kendi
kendilerini bitirerek mağlup edilebilirler.
Eğer biz Türkler şunun bunun
maskarası olarak, boyunduruğu altında Dünya üzerinde var olacaksak;
hiç var olmayalım çok daha iyidir. Ve biz Türkler Avrupa Birliğine dahil olarak onların sırtından hak etmeden
zengin ve güvenli olacaksak, böyle güvenlik, zenginlik,, refah, haklarda
yok olsun. Bu ülkeyi, bu halkın iyi niyetini suistimal ederek
hak etmediği duruma sokanlara yuhlar ve lanetler olsun. Borçlar
altında gelecek nesillerinde geleceğini körletenler, ipotek altına alan
siyasiler, gelecek nesiller tarafındanda lanetlenecektirler. Batılıların
kıçları yalaklanacağına, her şeyden evvel bizler kendimize çeki düzen
vermesini, dürüst çalışmasını, üretmesini, insan saygısını
bilelim ve uygulayalım, her şeyden evvel kendimize güvenelim..
(Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılması taraftarıyım, Türkiye'nin yararına
olduğu inancındayım. Avrupa Birliğine katılım Türkiye'nin toprak
bütünlüğü, kimliği aleyhi pahasına asla gerçekleşmemelidir! Batı
parlamentlerinin bir kısmı başta Başkanları
Herr Verheugen kaypak ve iki yüzlü davranmaktadırlar, Türkiye'deki
demokratikleşme ve insan haklarının geliştirilmesi sürecinde samimi
değillerdir. Kürt örgütlerinin baskısı altında Türkiye'nin
toprak bütünlüğüne karşın Kürtlerin çıkarlarına göre hareket
etmektedirler, bu yönde kararlar aldırtmaktadırlar. Türkiye´ye bir nevi baskı siyasi ve ekonomik uygulamaktadırlar.)
Kısaca; Türkiye burnunun dibinde ceyran eden olaylarda
acizane, onursuz bir politika sürdürmekten vazgeçmelidir. Türkiyenin
hayati çıkarları söz konusu olduğunda, savaşmaktan, kan dökmekten kaçınmayacağını Dünya kamuoyuna göstermelidir. Batılıları fazla ciddiye
alıp neredeyse onlara taparcasına büyütmekteyiz. Ve barış bazen
silahlarla da sağlanır, gerektiginde kanla ağır pahası ödenir.
I. Giriş, farklı bir değerlendirme;
2002 yılının son aylarında hala Türk devletinin yönetiminde
esas söz sahibi olan siyasilerin çoğunluğu, Türkiyenin içte ve dışta
ileriye dönük çıkarlarını, güvenligini ekonomik ve siyasi
istikrarıni görebilen, savunabilen, koruyabilen
bilgi ve sorumluluk seviyesinde olmadıkları,
izlenimlerini veriyorlar, kamu oyuna verdikleri
demeçlerle aldıkları, uyguladıkları kararlarla.
Her şeyi en iyi bildikleri ve yaptıkları inanç
ve hayalleri ile çevrelerini saran beleşcilerden, dalkavuklardan sıyrılıp bilhassa üniversitelerimizdeki konularında uzman bilim
adamlarından faydalanma, danışma
ihtiyacınıda hissetmezler. Belli bir süreden sonrada
seçildikleri makamlara, başkanlıklara kendilerinden başkalarına
layık görmedikleri ve veya doyamadıkları içinde
olsa layık olmadıkları koltuklara kene gibi yapışırlar. Ağır
sağlık sorunları, hafıza kaybı, bunaklık, yürüme, konuşma, hatırlama
özürlüğü, kontrolsüzlük v.b. ihtiyari rahatsızlıklar da bile zarar verdikleri
makamlardan başkanlıklardan ayıramamaktadırlar. Seçim sonuçlarından;
kötü icraatlardan, kamuoyuna yansıyan suistimallerden, rezaletlerinden;
ülkeye , halka verdikleri zararlardan, çektirdiklerinden ; sebeb oldukları iflaslardan,
işsizlikten, iç ve dış
borçlardan hiç ders almazlar, sonuç çıkarmazlar. Tekrar tekrar seçim meydanlarında, ekranlarda,
yazılı basında verdikleri ilanlarda
halka hitap ederek, boş,
gerçekleşmesi imkansız
vaatlerle, halkın inanç ve duygularıni kullanarak, suçlarını
ve pisliklerini birbirlerine ve başkalarına
mal ederek seçilmek istemektedirler Çıkartıkları yasa ve yönetmeliklerle
ülkeye hizmet etmek. İsteyen pek çok kişinin önünüde tıkamaktadırlar.
Her şeye Amen-Allah, tamam da
bu siyasileri hala dinlemek için meydanları hala dolduranlara,
alkışlayanlara, vatan sizle gurur duyuyor tezaharütlerine, bunlardan
hala umut beleyip tekrar tekrar oy verenlere ne demeli?
Türkiye´de
milletin gülmesini unutturanlar, hala halkın beynini sağlıklı düşünmesini
önlemek için körletenler, hala vatandaşların konuşmasını, düşünce-ifadelerini
yasaklayanlar, hala açlık ve yokluk içinde borç ve faizler için sefalet
içinde yaşamağa mahkum ettirenler hala hangi yüzle, vicdanla
vatandaşların önüne çıkabilmektedirler, hala oy istemektedirler?
Ve bu millet hangi yüzle, vicdanla bu asiyasileri dinleyerek onlara
tekrar oy verecektir?
Bence
bu millet her şeye, yokluk ve bokluk içinde yaşamağa müstehaktır, cevabı
doğru değildir. Halk böyle eğitilmiş,yetiştirilmiş, beyni körletilmiş,
şartlandırılmış; başka alternatifi yok ki! İyi niyetlidir, duygusaldır,
affedicidir, çok sabredecidir. Bizler bilim adamları, akademisyen olarak diğer bir görevimiz; halkın
aydınlatılmasına, doğru kararlar vermesine yardımcı olmalıdır.
Kaosun,
iflasların, görevi suistimallerinin, yokluğun, yoksulluğun, açlığın,
boşaltılmış kasaların hüküm sürdügü bir ülkede bilim ve bilimsel çalışmalardan
bahsetmek saçmalıktır, Gerçek bilimsel çalışmaların yürütülmesi için
gerekli alt yapı sağlanamaz, okullarda kaliteli, çağın gereksimlerine uygun
eğitim ve öğretim verilemez. Insanların yaşam ve çalışma istekleri,
üretkenlikleri giderek kaybolur.
II.
Irak´a ABD´lerinin olası askeri müdahalesinin nedenleri
Kendinizi
karşın tarafın yerine koyarak, çıkarlarınızı ön plana çıkararak hayal
gücünüzün yettiği kadar neden sıralaybilirsiniz. Hele Dünyada süper
bir güç iseniz sebeplerinizin ve haklılığınızın sınırı yoktur. Bu konu üzerinde tezler bile hazırlanabilir.
Ben burada sokaktaki normal bir vatandaşın düşüncelerini, bildiklerini
kısaca özetleyerek sıralalamak ve hatırlatmak istiyorum:
1.ABD´lerinin Irak petrol zenginliklerini kendi çıkarları
doğrultusunda kullanmak, sömürmek, kontrol altında bulundurmak.
Başta İngiltere olmak üzere Batılı Ülkelerininde buradan pay alma arayışları.
2. Yıkık ve yıllarca ambargo altında alt yapısı çökmüş
bir petrol zengini Irak; ABD ve Batılılar (firmaları) için iştah kabartan
sağlam, büyük bir pazardır. Yeniden onarım petrol gelirleri ile finansman
edilecek, Petrol , enerji ve petrol dolarlarına her ülkenin ihtiyaçı
vardır. Bilhassa gün geçtikçe Batıda da her geçen gün su yüzüne çıkan ekonomik sıkıntılar, kriz, iflaslar, işsizlik,
ödeme güçlükleri, boş kasalar, ... Irak pazarı ile umutlanmaktadırlar...
3. 1991 yılındaki istenildiği gibi sonuçlanmayan askeri
müdahalenin öçünü almak, Saddam engelini aşmaktır. Kuveyt, Suudi Arabistan
Şeyhlik Saltanatları gibi
kukla bir yönetimi Irak´ta çıkarları için kurmak.
4.
Bölgede Israilin güvenliğine katkıda bulunmak,
5.
Dünya barışını, insanlığın varlığını tehdit eden
nükleer silahların yayılmasını, önlemek, Teröristlerin eline
geçmesini engellemek.
5.
Kendi Ülkelerinde ve veya ülkesinde ekonomik, siyasi basarısızlıgı
Irak gündemiyle kamufle etmek, dikatleri baska yöne, Iraka
cevirmek, Bosalan kasaları, acık hesapları, masraf ve ısrafları Dünyanın ikinci petrol-zengini,
Irak Petrol-dolarları ile doldurma, kapatma arayısı:
6.
Bölge haklarının refahına katkı sağlayacak demokratikleşme sürecini
başlatmak!!! (Bu nedene kargalar bile gülerler. Bölge halklarının cahil
kalmaları ve birbirleri ile aptalca uğraşmaları, savaşmaları, fakir
kalmaları esasında Batılı devletlerinin çıkarına olmaktadır. Hatta aşırı
kökten dincileri el altından
indirek yönlendiren de onların büyük firmaları ve gizli servisleridir.
Saddamın Kuveyti işgaline cesaretlendiren yine
onlardır. Pek çok kökten dinci, katı cahil şeriatcı örgütlerinin ana
merkezleri, üsleri Avrupadadır, Avrupanın
pek çok şehrinde palazlanmaktadırlar. Batılı devletler insan
hakları savunucuları görünmelerine rağmen pek çok konuda egoist, çıkarlarına
göre katı hareket ederler.)
Kendinize
göre bu nedenlerin önem sırasını ve ağırlıgını tespit edebilirsiniz,
ilaveler yapabilirsiniz. Yorum okuyana aittir.
III.
Türkiyenin Tavır Politikası
ABD´lerinin
olası Irak askeri müdahalesinde ve
Kuzey Irak Kürt Devletinin tanınması gelişmelerinde Türkiye'nin
tavrı ne olmalıdır sorusuna gelince; Her insanın sağlıklı mantığı ile cevablandırmak
gerekir.
“Türkiye
ileriye dönük uzun vadeli kendi güvenliği ve çıkarları doğrultusunda
Birleşmiş Milletler yasaları dikkate alınarak hareket
etmekten çekinmemelidir.”
Bakın,
ABD´leri hiç bir ülkenin yardımı olmaksızın Irak´a başarılı askeri bir
operasyonu düzenleyecek ekonomik ve askeri güce sahiptir.Irakin isgali ABD icin yarım günlük bir askeri manevradir,
Iraklıların hıc bir direnme gücleri, sansları yoktur, Saddamin ülkesi ve halkı ve kendi canı icin
yapacagi tek sey ülkeden bir an evvel gitmek olacaktır. Kısaca Türkiye istesede istemesede, yanında yer alsada almasada
ABD´leri çıkarları gereği böyle bir operayonu silahlı veya silahsız
gerçekleştirecek bir güçtür. Türkiye'nin sessiz ABD´lerine yanında
yer alması halinde müdahalede
kendi çıkarlarını gündeme getirebilir.
-
Bölgenin
uzun vaadeli istikrarı Türkiye´nin,
hem bölgenin, hem de Dünya barışı lehinedir ve gereklidir.
-
Irak´ın
Saddamsız, diktatörsüz varlığının ve toprak bütülüğünün
korunmasını esas alan senaryolar ancak bölgeye ve Irak halkına
istikrar getirebilir.
-
Irak´ta
federatif sisteme dayalı demokratik bir idarenin, yönetimin ilk adamları
çok zor olsada
yes"> Birleşmiş Milletlerinin süreli desteği, gözetimi altında atılabilir,
gerçekleştirilebilir. Bu çevredeki ülkeler içinde bir örnek teşkil edebilir.
-
Türkiye oradaki Türkmenlerin hayati çıkarlarını,
varlıklarını, yasal haklarını gündeme getirerek, antlaşmalarla belirler,
garantörlük görevini onaylatır.
-
Türkiye
ve Irak Halkları arasındakı bağlar, işbirbirliği kuvvetlendirilir.
-
Irakın
inşaasında, yapılanmasında önemli görevleri, ihaleleri üstlenebilir.
-
İleride
kendisine sürekli sorun olacak
Kuzey Irak´taki Kürt devletinin tanınmasını önler.
-
ABD ´leri
Türkiyenin pek konuda yanında yer almıştır , destek ve yardımda bulunmuştur.
Dost ve Müttefik bir ülke olduğu dikkate alınmalıdır.
-
Diktatörlükler
Dünya barışı, insanlık için
bir tehdittir, saatli bomba gibidirler. Saddam eskiden Türkiye içinde
bir tehditti ve kendi halkına, çok yazık, milyonlarca
insanin hayatını zehir etmistir. Ve bu Irak halkı Saddamı tekrar büyük
bir çoğunlukla seçmek, desteklemek mecburiyetindedir!!!
Irak'ta
mevcut sınırları gözardı eden, yeni devletlerin kurulmasına imkan veren
senaryoların hiç biri bölgeye istikrar getirmeyecektir, Bölgeyi kaosa
boğacaktır Türkiyenin basına bela olacaktır. Türkiye bu benzeri senaryolarda
tepkisiz, sessiz kalmamalıdır.
Kuzey
Irak'ta Kürt Devletinin tanınması halinda Türkiye, Birleşmiş Milletleri
ve taraf devletlerini uyarmalı, Türkiye için
bölgede savaş nedeni sayılacağını önceden açıklamalıdır.
Türkmenlerin can ve mal güvenliğini yerinde, Irakta sağlamak
üzere, tarihi hak ve varlıkları güvence altına alınıncaya kadar bölgeyi
askeri denetimi altına alması kaçınılmaz olacaktır. Karşı taraf devletler
mevcut antlaşmaları hiçe sayarlarsa Türkiye de bölge üzerindeki elinden
zoraki alınan tarihsel haklarını geri ister, almak içinde harekte geçmesine
vesile olur. Bazı gerçeklerin de hatırlanmasinda yarar vardır. Örneğin
Dünya Kamuoyunda da haklar verilmez, istenir, savunulur, alınır hatta
almak için savaşılır, bedeli ağır da ödenebilir.
Türkiye Kuzey Irak a olası bir askeri harekattan
korkmamalıdır. Böyle bir
harekatınn az kayıpla, külfetle başarılması için hazır olmalıdır. Başarılı,
planlı bir askeri ve siyasi harekat Türkiye'nin hayati çıkarı için gerekli
olabilecektır.
Esasında hazırlıklı bir Türkiye'nin Irak´taki
gelişmelerden fazla endişelenmesine gerek yoktur. Türkiye zorluklar
içerisinde bulunabilir, fakat
hayati çıkarları, güvenliği söz konusu olunca gerekeni yapmaktan, hatta
savaşmaktan da kaçınmamalıdır. Türkiye'nin hiç bir ülkeden korkusu, endişesi
olmamalıdır. Kısaca Türkiye'de
birlik, beraberlik hüküm sürdüğü müddetçe, Türkiye hiç bir güç tarafından
mağlup edilmez, uzun süre işgal edilemez.. Bu benzeri ifadeleri milli
duygularımı ön plana çıkararak kullanmıyorum. Tarihimiz belli, Türkiye'nin
coğrafi yapısı, dağlık ve denizlerle çevrili olması, konumu, komşuları,
ambargolardan etkilenmeyen, kendi kendine yeten üreten kırsal kesim,
dünyanın her bir köşesinde bulunan vatandaşlarımız,
bagısıklı kırsal kesim
halkın mentalitesi, deli dolu vatanı, bagımsızlıgı ugruna
ölen ödüren genc nufus, her türlü güclüklere, zorluklara alıskın ...
Bakın
Türkiye Irak değildir, ilk silah sesi ile lağım çukurlarına gizlenen
yaygaraçılara karşın; çoğunun, hatta içimizden bazı yazar çizerlerin
görünüşüne bakarak horladığı Mehmetler, Ayşe-Fatma bacılar silah
sesine doğru koşarlar, Gavur itleri, kafir pislikleri burada
işiniz ne diye söylenerek karşı tarafı, silah çekenleri
geldiklerine bin pişman ederler.
IV.
Sonuç.
Türkiye
burnunun dibinde ceyran eden hadiselerde acizane, korkak bir politika
gütmemelidir. Hayati çıkarlarndan asla taviz vermemelidir. Bu çıkarları
Dünya kamuoyunda ister ciddiye alınsın ister alınmasın gündeme getirmesini,
haklarıni savunmasını ve korumasını bilmelidir. Ülkenin hayati çıkarları
söz konusu olduğunda Türkiye'nin savaşmaktan, kan dökmekten kaçınmayacağını
karşı taraflara ve Dünya Kamuoyuna göstermelidir. Türkiye Batılıları
aşırı büyütmemeldir, onları ilahlaştırmamalıdır.
Eğer
biz Türkler şunun bunun maskarası olarak, boyunduruğu altında
Dünya üzerinde var olacaksak; hiç var olmayalım çok daha iyidir. Mücaadele
ederek, gereğinde de savaşarak hayata veda etmek daha onurludur.
(TU-Berlin, 09.2002)
***
Irak´taki gelişmelerle ilgili olduğu gibi, Kıbrısta
da Türkiye bilhassa Kıbrıslı Türklerin hayati çıkarlarından hiç
bir şekilde taviz verilmemelidir. Türkiye Kıbrıs Rum
kesiminin Avrupa Birliğine
tek taraflı kabul edilmesine
karşı çıkmalıdır, onay vermemelidir.
Her iki kesimin esit sartlarda ve haklarda Avrupa
Birliğine dahil olmasi üzerinde durulmalıdır. Bunun dışında hiç bir
öneri kabul edilmemelidir. Avrupa Birliği şemsiyesi altında
Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlılar adayı tamamen zamanla ele geçirmek için
çalışacaklardır, her fırsattı değerlendireceklerdir. Ve Kıbrıs'taki
dengeler Rum kesimin lehine gelişecektir. Avrupa Birligi Ülkelerinin
tek tarafli, Rum kesimi lehine, Türkleri yok sayarak menfaatleri
dogrultusunda sürdürdükleri faaliyetler Insan hakları
ile basgdasmamaktadır. Kıbrıslı Türkleri rencide etmektedir.
Burunlarin dibindeki Istanbulu, Edirneyi, Izmiri Avrupa-Ülkesi
görmezlerken, Cok daha uzaktaki Kıbrıs Rum_kesimini Avrupa sınırlari
icerisinde göstermeleri; Insan hakları ve demokrasi savunucuları
kesilen Avrupalıların gercek yüzünü ortaya göstermektedir.
Kıbrıs,
Kıbrıslı Türkelerin bir sorunu oldugu gibi Türkiyenin de bir
sorunudur; hayati cıkarlarını, güvenligini de dogrudan ilgilendirmektedir.
Hic bir sekilde taviz verilmemelidir. Avrupa Birligine girme pahasına
dahi Kıbrıs feda edilmemelidir, hic bir suretle ödün verilmemelidir.
Girit ve 12 Adalarla Türkiye yeteri kadar yanmıstır ve hala yanmaktadır.
Izmirden Istanbula vapurla giderken neredeyse Yunanlılardan izin almamız
istenecektir!!
Kıbrıs Rum Kesimin tek taraflı Avrupa Birligine girmesiyle Türkiyenin
Avrupa birligine katılımı daha da zorlasacaktır.
|