“Art niyetli Ermeni soykırım İddiası,

 Avrupa’da ve ABD’lerinde Tanınması”

 

Türkiye’nin art niyetli bu sözde Ermeni iddiaları karşısında gereğinden fazla alıngan davranmamalıdır.  Art niyetli, gerçek dışı Ermeni soykırım iddialarını varsın isteyen ülke kabul etsin, meclislerinde onaylasın. Hatta hala Lozan antlaşmasını tanımasınlar! Bu onların sorunu, ayıbıdır, yüzkarasıdır. Onlar bizleri dikkate almazlarsa, saymazlarsa bizlerde ülkemizin, devletimizin çıkarları gereği ticari, siyasi, kültürel, askeri münasebetlerimizi bu ülkelerle devam ettiririz ya da dondururuz.

 

Sayın Tayyip Erdoğan başbakanlığındaki hükümet bu konuda daha soğukkanlı, duygusallıktan uzak hareket etmelidir. Dolaylı tehditlere dayalı, altından kalkınamayacak dış politikalar yürütülmesi bence hatalıdır!

 

Art niyetli, sözde Ermeni Soykırım iddiaları birçok ülke tarafından Türkiye’ye karşın bir koz olarak kullanılmaktadır, kullanılmak istenmektedir. Bazı ülkelerde kendi soykırımlarını, katliamlarını vahşetlerini dünya kamuoyunda  indirgetmek içinde birer ganimet olarak görmektedirler ve değerlendirmektedirler Gelecekte de kullanılacaktır, Türkiye’den toprak ve para talebinde de bulunulacaktır. 

 

Sözde art niyetli uydurulmuş Ermeni soykırım iddiaları karşısında yapılacak tek şey, Atalarımızın dediği gibi; 

 

  ” İt ürür, kervan yürür” Birlik ve dirlik içerisinde Türkiye’nin ekonomik, siyasi, askeri, bilim teknolojide güçlenmesi için çalışmak, daha da çalışmak ve çok daha da çalışmak üretmek ve tüm dünyaya açılmak tüm dünya ile münasebetlerimizi her alanda geliştirmek olacaktır. Aslında bu kararlar bizler için bir doping ilacı, bir motivasyon aracı olarak algılanmalıdır.

 

Türkiye bu senaryolu soykırım iddiaları üzerine ileride beklenen yaptırımlara, baskılara ve olası müdahalelere ve Ermenilerin toprak taleplerine karşın da gereken önlemleri şimdiden ele almalıdır. Bilhassa bunları karşılayacak askeri ve ekonomik gücü oluşturmalıdır. Bu nedenle de, Türkiye kendi güvenliği acısından caydırıcı nükleer silahları üretmesi ve bulundurması bir zaruret haline gelmektedir!

 

Evet, Türkiye kendi hayati çıkarları, güvenliği, askeri, siyasi ve ekonomik baskılara yaptırımlara karşın öylede ya da böylede caydırıcı nükleer silahlara sahip olması gereği her gecen yıl daha iyi görülmektedir, anlaşılmaktadır. (Tabi ki içimizdeki gerçek paranoyaklar, satılmış kişilikler, prof. unvanlı papağanlar bu ve benzeri görüşlere karşı geleceklerdir, her zaman olduğu gibi alaycı ve havali tavırlarıyla tepkilerini ekranlarda göstereceklerdir…) Bakin, ABD`lerinde, seçimlerinde başkan adayları Ermeni ve Rum asilli oylarından daha fazla pay almak için Türkiye’nin çıkarlarına ve toprak bütünlüğüne karşın yaptırımlara başvuracaklarını alalen beyan ediyorlar, kendi ekonomik, güvenlik ve siyasi çıkarları lehine Türkiye`nin hayati çıkarlarını hiçe sayan planları uygulamaya koymak istemektedirler. Fransa`ìn  yeni tutarsız cumhurbaşkanının Türkiye’ye karşın Ermeni ve Kürt konusunda tavırları da bellidir. İşte bunlara karşın Türkiye’nin yapabileceği en etkileyici caydırıcı önlem nükleer silahlardır. Fransa ve diğerleri nükleer silahları bulundurmada ne kadar haklı iseler, Türkiye’de bu silahları üretmekte ve barındırmakta o kadar haklıdır. 21 yüzyılda dünya devletleri arasında gerekse insanlar arasında ayrıcalıklar, rasistlik, kalite sınıfları olmamalıdır.  

 

Diğer taraftan nükleer silahları üreten ve barındıran resmi ve gayri resmi birçok ülke vardır. Hatta Almanya gibi bazı ülkeler çok kısa sürede Nükleer silahları üretebilecek kapasiteye sahipler. Bu açıdan da Türkiye’nin hukuksal olarak bu silahları üretmek, barındırmak ve gerektiğinde kullanmak hakkına, en az diğer ülkeler kadar, sahiptir. ABD, Fransa, İngiltere, Rusya, Cin, Hindistan, Pakistan, İsrail, Japonya, Iran, Almanya, Brezilya, Kanada, Kuzey Kore v.d. nükleer silahlara sahipler, Türkiye’de de neden olmasın. (Aslında bu sorun Birleşmiş Milletlere taşınmalıdır, Bu konu ile ilgili adil yeni sözlemseler, ABD ve Avrupa güdümsüz yeni adil kurallar getirilmelidir…

…………….

…………………….

 

 

Aslında, bazı siyasilerimizin ve yorumcu-yazarlarımızın bu art niyetli Ermeni iddialarının tanınması karşısında Amerikalılara kızmadan evvel, kendilerine kızmaları gerekir diye düşünüyorum. Amerikalıları suçlayacaklarına, yürüttükleri özürlü ve öngörüsüz diş politikada kabahati aramalıdırlar. ABD’ nin güvenilir bir müttefiki ve dostu olarak Türkiye, bu siyasilerin tecrübesizlikleri, bilgisizlikleri ve korkaklıkları nedeniyle; Irak-Tezkere olayında Amerikalıları hayal kırıklığına uğratmıştırlar. En kötüsü ise onlara söz ve ümit vermişlerdir, daha sonra verilen sözlerin arkasında durulmamıştır. Amerikalılarla dünya kamuoyunun gözünde at pazarlığına girmişlerdir. Şimdi ise hangi hakla onlardan destek aranılmaktadır?  Bana göre bu yüzsüzlük olur.  ABD bu tezkereyle yaşatılan hayal kırıklığının acısını her fırsatta karşımıza çıkaracaktır.  AKP`ler nasıl bazı köse yazarların ve danışman kılıklıların yazı ve önerileri doğrultusunda, sözüm ona Türkiye`nin çıkarları lehine kirli bir at pazarlığına giriştilerse, onlardan resmi ve gayri resmi yüklü paralar talep ettilerse, ABD`de Avrupa’da kendi çıkarları gereği davranırlar. ….

(Basın arşivlerinden At pazarlığı hakkında bilgilere ve bu konuda bazı köse yazarların, danışmanların önerilerine ulaşabilirsinizJ

 

Türkiye sanıldığından da çok güçlü bir devlettir. Bu gücü sadece hayati çıkarları söz konusu olduğunda kullanmaktan tereddüt etmemelidir diye düşünüyorum, aksi halde bu güç zayıflar!

 

Türkiye belli güçler tarafından, başta Mega Kürdistanlılar tarafından ve geleneksel ABD karşıtları tarafından hatalı iç ve dış politikalara yönlendiriliyor. ABD’leri ile ilişkilerin bozulması Türkiye’nin aleyhine olur, kaybedecek olan sadece Türkiye olur.

 

Dış politika ulusal olmalıdır, ve dış politikanın belirlenmesinde deneyimli eski siyasilerden, bürokratlardan da faydalanılmalıdır. Dış politikada köşe yazarların, prof unvanlı teorikçi, papagan danışmanların fikir ve görüşlerine göre yönlendirilmemelidir. Hele dış politikada sonradan tesadüfen olma tecrübesiz siyasetçilerin inisiyatifine bırakılmamalıdır.

 

Ekim 2007, dr huso 

 

Dış Politikada bazı hedefler:

 

·         Dış politikada ana hedef dünyada ki her devletle, her ulusla karşılıklı çıkarları gözeten bir dış politika yürütülmelidir.  Ticari, ekonomik, siyasi, kültürel, askeri ilişkiler, münasebetler, paktlar geliştirilmelidir.

·         Dış politikada siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle ekonomik ambargolardan, sinir kapıların kapalı tutulmasından kaçınılmalıdır. Yani hükümetler arasındaki, devletlerarasındaki, siyasiler arasındaki anlaşmazlıklar, yaptırım amacı olarak ekonomik ambargolar uygulanmamalıdır. Halklar arasındaki münasebetlere zarar verilmemelidir.

·         Türkiye Diğer Türk Devletleri ile ilişkilerini daha da geliştirmelidir. Bu nedenle Bir bakanlığın, Devlet bakanlığının bu ilişkilerin daha da geliştirilmesi, ortak projelerin yürütülmesi için ayrılmalıdır.

·         Türkiye İslami devletlerle de her konudaki ilişkilerini daha da artırmalıdır. Bazı konularda alıngan davranılmamalıdır. Karşı tarafı rencide edecek haberlerden ve yazılardan kaçınmak bazen yararlı olmaktadır. AKP hükümeti bu ilişkilerin geliştirilmesi,  belli bir seviyeye yükseltilmesi için iyi bir fırsattır. Aslında bu Türkiye’nin çıkarınadır.

·         Türkiye Arap ve İsrail sonunda tarafsız, korkusuz her iki taraf için iyi niyetli bir arabuluculuk politikasına söz sahibi olabilmelidir. İsrail ve Arap sorunun devam etmesini, süre gelmesini isteyen saklı güçler vardır. Orta doğuda ki bu süre gelen karışıklık (yani kargaşa karışıklık) belli çevrelerin isine gelmektedir.

·         Türkiye Avrupa Birliği konusunda tavizci politikadan vazgeçmelidir. Avrupa Birliği katilimi uğruna Toprak bütünlüğünden, tek ulus devlet yönetiminden asla taviz vermemelidir. Diğer ülkelerde ki katilim şartlarının Türkiye içinde uygulanmasını ve verilen sözlere, imzalanan antlaşmalara sadik kalınması istenilmelidir.

·         Türkiye Kıbrıs Konusunda da asla tavizci bir politika yürütmemelidir. Kibrisin ikinci bir Girit olmasına göz yumulmamalıdır. Kıbrıs ta Türk Garantörlüğü ve adadaki Türk silahlı Kuvvetlerin güvencesi sürmelidir. Kıbrıs Türk Halkının hayati çıkarlarından asla taviz verilmemelidir.  Mevcut sınırlardan da tek adim geri çekilmemelidir.

·         Diş politikada Türkiye gelişmekte olan ülkelerin dış borçlanma, borç yükü sorununu birleşmiş devletlere taşımalıdır. Bu sorunun giderilmesinde ortak alternatif çözümler önermelidir.

 

 

 Bakin Dünya da yaşanan ekonomik krizin en büyün nedenlerinden biri „iş olmazsa aş olmaz, aş olmazsa iş olmaz“ gerçeğinin göz ardı edilmesidir, yani paranın çok parayı ve kısa sürede kazanmasıdır ve yüksek ücretli menajerlerin hatalarıdır. Diğer önemli neden ise gelişmekte olan ülkelerinin dış borç yükü altında ezilmeleridir, dünya ticaretine olan katkılarının dış borç yükü altında yok olmasıdır.

 

Aslında Yüz binlerce milyar dolar paketlerle bankaları kurtarma operasyonu ile ekonomik krizi atlatma girişimi çok yanlıştır. Harlamış yangına su sıkmağa benzemektedir.  Bu milyar dolarlar yeni bir ekonomik sistemin hayata geçirilmesinde kullanılmalıydı. Yeni is yerlerinin açılmasında, Teknoloji geliştirmede, alt yapının yenilenmesinde bu yüz binlerce milyar dolar tutarındaki paralar kullanılmalıydı.   Bankalar, Bankaları ellerlinde tutan, yönlendiren zenginler, belli is adamları hatalarının ceremesini halka ödetmemeleri, zararlarını halktan toplanan vergilerle karşılanmaması gerekiyordur.  Bunlar ilk evvel kendilerine, iç yapılarına çeki düzen versinler, hak etmedikleri fahiş ücretlerine kısıtlama getirsinler, hak etmedikleri, bu haram fahiş gelirlerinden feragat etsinler.  ABD ve Avrupa Devletleri güttükleri sömürgeci politikaları ile diğer dünya devletlerini batırmışlardır. Artik onların sırtından hak etmedikleri saltanat masraflarını, şaşalı yaşamlarını, israflarını finanse edemezler. ABD ve Avrupa Devletleri asırlardır diğer dünya devletlerini borçlandırarak sömürme politikalarıyla, bir nevi bindikleri dalı kesmeye çalışmışlardır. Ekonomik krizden çabuk sıyrılmak isteniliyorsa, başta çok fahiş menajer ücretlerinden, devlet masraflarından tasarrufa gitmeleri olacaktır.

 

 dr. husso