Very DANGER , (Türkiye`de
tehlikeli gidişat)
Türkiye için bir talihsizlik
Suçları:
Tayyip Erdoğan
başkanlığındaki AKP hükümetinin olumsuz
icraatlarını kamuoyunda eleştirmeleridir.
Vatansever, Yurtsever, Milliyetçi olmalarıdır
Atatürkçü, laik olmalarıdır.
Laik demokratik cumhuriyet rejimi savunmalarıdır.
Olası şeriat rejimine, (cağ dışı kati dini devlet
yönetimine) karşın halkı uyarmalarıdır.
Ülkenin, devletin içte ve dışta çıkarlarını
savunmalarıdır.
Kamuoyunda AKP`ye muhalif etmeleridir,
AKP`ye dalkavukluk etmemeleridir.
TSK`lerini savunur olmalarıdır,
Bazılarının, Şeriat yanlısı
gazetelerle, yazarlarla mahkemelik olmalarıdır.
Toplumda sıra dışı; saygın, şahsiyetli, dinlenir,
sevilen, basarîli, kariyer sahibi AKP`ye muhalif eden olmalarıdır.
Hükümetin şeriat yanlısı icraatından,
Devlet Kurumlarının her kademesinde Tayyip bıyıklı ve
kara çarşaflı kadrolaşmasından
endişelenmeleridir.
Yukarıdaki Değerli Kişilerin
Terör örgütü kurmak, üye olmak, ve
yönetmek;
"Cebir ve şiddet uygulayarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan
kaldırmaya
veya görevlerini yapmaya kısmen ya
da tamamen engellemeye teşebbüs etmek
suçlanmalarına el insaf;
El insaf diyorum.
Bu suçlamaları yukarıdaki kişilere yakıştıranlar,
Bu cüreti kendilerinde bulanlar, destek alanlar
Minareyi çalan kılıfını da hazırlar misali.
Gerekli zemini de, delilleri de
ayarlarlar, uydururlar.
Zaten bu konularda yeteri destek ve basarî elde ettiler.
Bu konularda
sa epey deneyim kazandılar!
Kuvvet Komutanı, şimdiki Genelkurmay başkanını dahi
Demokrasi, insan hakları, hak-hukuk
maskeleri altında, ipe sapa iddialarla
Uzaktan kumandalı yargılamağa kalkıştılar.
Ona gözdağı vermede başarılı oldular.
AKP`nin döneminde
Bir rektör, bilim adamı da
Hayali ihbarlarla, iddialarla
dahi tutuklandırıldı, manevi baskı altında
İnsanı sağlığından da ettiler,
Onu maddi manevi zarara uğrattılar.
Bir mesai arkadaşının
Alışık olmadığı baskılar altında
intihar etmesine de neden oldular.
Rektörün esas sucu bana göre neydi biliyor musunuz?
Doğudaki Üniversitelerin birinde Türbanlı örgencilere
Yasalar çerçevesinde müsamaha göstermemesi idi.
Bu güne kadar her şey yapılanlarla kaldı.
O savcılara, hâkimlere, hayali ihbarcılara
Bu güne kadar hesap soran olamadı,
NEDEN?
Eğer o savcıların, hâkimlerin, hayali ihbarcıların
Üzerine korkmadan gidilse idi;
Bu gün benzerleri ortaya çıkmazdı.
Neerreeedeeeennnnn
Neereeyeeeeeeeeeeeeeeeee!
Laik demokratik cumhuriyet rejimin temelleri sinsice ağır,
ağır kaydırılarak; Şeriat düzeni bir nevi despot
İslami cumhuriyet yönetimi getirilmektedir.
Bu değişim devlet kurumların her kademesinde farklı
uygulamalarla, vukuatlarla ve Tayyip
bıyıklı kara çarşaflı kadrolaşma ile
gözlenmektedir.
Devlet yönetimde tecrübesizlikleri ve gizli ihtirasları nedeniyle
ağır hasarlara sebebiyet vermektedirler. Devletin birçok kurumunu
batırdıkları gibi geleneksel, saygın hepimizin
gözbebeği onuru TSK ni dahi zarar vermekten geri kalmamaktadırlar.
Türbana ve hayali şeriat rejimine takılı kalıp,
Türkiyenin, vatandasın asil sorunlarını unutuyorlar. Güney
Doğudaki Kürdistan devleti, terör sorununa ve bana göre en büyük sorun
olan iç ve dış borçlanma sorununa çözümler, önlemler
düşünmüyorlar. İşsizlik, Enerji sorunu, kuraklık, kirlilik, v.b. sorunlara da yeteri dikkat verilmiyor.
Varsa yoksa türban ve şeriat rejimi!
Nerden nereye deki anlattıklarının tam aksine ekonomide de
işler iyi gitmiyor;
Çok az bir azınlık
devletin, hükümetin nimetlerinden istifade ederek iyi kazanırken, belli
geleneksel bir azınlıkta birikimlerinden, kira gelirlerinden lüks
içinde çal, oynasın vur patlasın misali yaşarken, büyük
çoğunluk, (esnaf, memur, isçi, emekli)
işsizlik, yoksullukla, fukaralıkla hastalıklarla, marazlarla baş başa yaşam
mücadelesi vermektedir. Devletin
en son açıkladığı iflasyon rakamları da Türkiyede ki
ekonomik, pahallılık gerçeğini yansıtmıyor. Türkiyeyi
ekonomik bir çıkmaza, iflasın eşiğine
sokmuşlardır. Önümüzdeki bir iki yılda her vatandaş bunu
ekonomik olarak yasayacaktır. AKP
dönemi içerisinde kayda değer sanayi ve hizmet üretimine dayalı yeni
iş yerleri, fabrikalar kurulmamıştır. Ülke ekonomisi bir
mirasyediler gibi yönetilmiştir. Özelleştirme adına ne
buldularsa satarak bütçe noksanlarını kapatmaya çalışmışlardır. İleride bütçe
açıklarını ve borç ödemleri karşılayabilmek için
ülkeyi parselleyip yabancılara; zengin batılılara ve
şeyhlere satacaklarından kimsenin kuskusu olmasın. Satacak
başka bir şey bulamayınca,
belediye sınırları içinde bulunan çeşitli nedenlerle
tapusu bulunmayan arsa, ev, dükkân ve benzeri taşınmaz malları
maliyeye kaydedip acık artırmayla satışa
başlanıldı. Bunun paralelinde ve halkın yastık
altındaki üç beş kurusunu, bir iki bilezik altınını,
kefen paralarını da toplamağa kalkışırlarsa hiç
şaşılmasın. Yüksek vergiler, harçlar zaten
kaçınılmaz olacak ki bu önlemlerde ekonomik kaosu önleyemeyecektir. AKP
yanlısı polisler tabi ki AKP`nin gidişatından memnun
olacaklardır, memnun olmak için menfaatleri vardır. İki üç
yıllık bir okuldan mezun olan bir polis memuru neredeyse öğretim
üyesi bir doçent maaşı ile göreve başlıyor.
Avantaları, ekstraları da bir hayli, Hele kendisi Tayyip
bıyıklı ve esi kara çarşaflı ise kısa sürede
amirliğe, önemli görevlere getiriliyor. Polis teşkilatı, Emniyet;
devletin kolluk güçleri olmaktan uzak, AKP - Hükümetinin kolluk güçleri haline
getirildiği görüsündeyim, düşüncesindeyim
(Dileğim, Bu ekonomik konularında da yanılmış
olmamı, öngörümün saçma olmasıdır. Nedense öngörülerimin
neredeyse temanı gerçekleşiyor, Türkiye ile olumsuz bazı
öngörülerimle kendim üzülüyorum, bazen rüya, hayal görmüş olmamı,
yanılmamı diliyorum! )
.
Aslında, ben bu makale başlığı altında
Hükümet destekli Ergenekon soruşturması konusunda bir vatandaş
olarak düşüncelerimi dile getirmek istemiştim. Kısaca: Ergenekon
soruşturmasını, çete kurmak, çeteye üye olarak darbe
hazırlamak, TSK`ni darbeye özendirmek ve iddialarını safsata
buluyorum. Sadece söylentilere ve hayali iddialara dayanılarak, niçin
tutuklandıkları bildirilmeden gelişi güzel insanların,
saygın, yurtsever, halk sever, Atatürkçü, Laik demokrasi cumhuriyet rejim
savunucuları emekli generallerin, yazarların, gazetecilerin evlerinin
aranmasını ve insanların tutuklanmalarını, sorguya
çekilmelerini, aylarca iddianame hazırlanmadan yargıya çıkarılmadan
tutuklu bulundurulmalarını Türkiye Cumhuriyeti için bir yüz
karası, büyük rezillik olarak değerlendiriyorum. Böyle bir uygulama
askeri darbelerde dahi görülmemiştir. Bu uygulama sadece despot ve
diktatörlük rejimlerine has bir uygulamadır.
Bu keyfi, yasalara aykırı uygulamayı yönlendirenlerin,
uygulayanların üzerine gidilmelidir, haklarında suç duyurusunda
bulunulmalıdır ve bir an evvel yargıya
çıkarılmalıdırlar. Mağdurlarında bir an evvel
daha fazla beklemeden Avrupa insan hakları mahkemesine
başvurmalarında yarar vardır diye düşünüyorum. Kanser hastası bir
tutuklunun vebali bu hükümetin, bu cumhuriyet savcılarının,
hâkimlerin, mahkemelerinin üzerinedir.
Jandarma genel komutanlığını yapmış
Atatürk düşünce derneği başkanlığını yürüten
emekli yaşlı, hasta bir generale adi suçlu muamelesini reva
görenlerin, emniyet müdürlüklerinde manevi işkenceye tabi tutanların,
sabahın ikisinde emniyetteki tutuklu odalarından alınıp,
hastaneye sevk edilip muayene edilmeleri tekrar emniyet müdürlüğüne
getirilmeleri ertesi günde sorguya çekilmelerini insanlık
dışı bir uygulama olarak buluyorum. Buna göz yuman emekli
generallerine arka çıkmaktan korkan, aciz genelkurmay
başkanlığına ve kuvvet komutanlarına da yazıklar
olsun diyorum, layık olmadıkları bu görevden istifa etmeleri TSK
`in hayrınadır. Genelkurmay
başkanlığı, tutuklanan emekli generallerin hangi suçla
arandığını ve tutuklanmak istendiğini cumhuriyet
savcılardan korkmadan çekinmeden öğrenmeliydi. Genel Kurmay
başkanlığı bu cumhuriyet savcılarına AKP`nin anti
demokratik icraatlarının bir araştırılmasını,
değerlendirilmesini isteme cesaretinde bulunmalıydı.
Bence bu soruşturmayı yürüten
savcıların da beşeri kişilikleri
araştırılmalıdır. Nedeni de şuradan
varıyorum: Tutuklanan kişilerin neredeyse tamamı laik demokratik
cumhuriyet rejimi savunan, Tayyip Erdoğan
başkanlığındaki Hükümetin şeriat yanlısı
icraatından, kadrolaşmasından tedirgin olan, endişe duyan,
AKP hükümetine muhalif olan Atatürkçü şahsiyetlerin, Şeriat
yanlısı gazetelerle, yazarlarla mahkemelik olanların sorgusuz
sualsiz, tutuklanmalarıdır. Ve kamuoyuna yansıyan konu ile
ilgili bir savcının sorgulama seklidir. (Ya Gazipaşa Duyarsa isimli kitabıyla konu olan
emekli Albay Erdal Sarızeybek, Savcı Zekeriya Özün kendisini
baskı altına alarak sorular yönelttiğini ileri sürdü.
Sarızeybek, Öz hakkında soruşturma açılarak görevden
alınması gerektiğini söyledi.
NTVye konuşan Sarızeybek, savcı Zekeriya Özün kendisini özel
bir telefonla İstanbula çağırdığını ve
kitabını sorduğunu belirterek şöyle konuştu: Bir
yıldır süren bir soruşturma en nihayetinde benim
anılarımı dile getirmek maksadıyla yazdığım
kitaba mı kalmış ki, savcı beni çağırıyor,
diyor ki, Orgeneral
Eruygur ve Levent Ersöz hakkında eğer ki bildikleriniz varsa
anlatınız. Sizi general yapacaklarmış,
yapmamışlar, sizi harcamışlar. Siz çok iyi bir
subaymışsınız. Baskı altına alarak bu
soruları yöneltmesi Ceza Muhakemeleri Usülü Kanununda var
mıdır? Ceza Usulü Muhakemesi Kanununda tanığın
ifadesi yazılı alınır. Kâtip evine gitti,
vakit geç oldu gerekçesiyle ifade almaktan sarfınazar edilebilir mi? diye sordu.
Savcı Özün davranışının kanunsuz olduğunu
savunan Sarızeybek, TSK aleyhine ifade vermek için kendisine
uyguladığı psikolojik baskıyı iki aydır bütün
televizyonlara bütün haber merkezlerine gönderdiğini ancak bir tanesinin
bile yayımlamadığını öne sürdü.)
Ölüm döşeğinde tahliye
FIRAT
KESKİNKILIÇ, ALİ CAN ZEREY, BELMA ALTUNCU Edirne, İstanbul DHA
20
Haziran 2007de örgüte finansal destek sağlama suçlamasıyla
tutuklanan ve 1 Temmuzda sağlık sorunları nedeniyle tahliye
olan Kuddusi Okkır hastanede yaşam savaşı veriyor Ben
onlara ölmekte olan bir insan vermedim diyen eşi ise Madem çok önemli
deliller vardı, bir yıl neden beklediler? diye soruyor
Savunma şansı vermediler
Eşim tutuklandıktan sonra depresyona girdi.
Sıkıntılarını içine atınca hastalıklar
ortaya çıktı. Hastalığı nedeniyle tahliye edilmesi
için mahkemeye başvurduk. Ancak reddedildi. Üst mahkemeden de ret yanıtı
aldık. Önceki gün (1 Temmuz) eşimin tahliye olduğunu söylediler.
Ancak sevinemedik. Çünkü sağlık durumu hiç iyi değil. Eşime
yapılmış bir haksızlık var. Ben
sağlıklı olan eşimi istiyorum.
Ben onlara ölmekte olan bir insan vermedim. Eşim kahrından bu hale
geldi. Kendisini savunamadan gözü açık gidiyor. Savunma şansı vermediler.
Sorgusuz, yargısız mahkûm ettiler. İdam kararı bile
kaldırıldı, idamı hak eden bir insanın hüküm
giymiş olması gerekiyor. Bunun hesabını versinler.
Eşim şu an ölümle pençeleşiyor. Ben bu ihmalin nedenini
araştırıyorum. Gerekli suç duyurularında bulunacağım
ve hakkımızı arayacağım. Niçin yargısız
infaz yapıldı. Madem çok önemli deliller vardı
21. Yüzyıl
Türkiyesinde bir insan, vatandaş
tutuklandı, manevi baskı altında bir yıl kadar
sonra Böyle ölüm döşeğinde
serbest bırakıldı Türk adaleti için bir rezilliktir,
Allahsızlıktır.
sorumlular
yargıya,
Ben şahsen bu
keyfi insanlık dışı uygulamayı lanetliyorum,
sorumluların halk önünde açıklanmalarını, teshir
edilmelerini ve yargılanmalarını diliyorum, Bu olaya
basının ve ilgili sivil örgütlerin üzerine gitmesini de diliyorum.
Belli bir zihniyetin dün, bu gün ona, onlara yapılanlar, yârin bu zihniyet
daha da güçlenerek daha da sinir tanımayarak bana sana bizlere de aynisini
daha fecisini yapacaklardır. Bu zihniyetin kitabında Allah
adına, doyumsuz çıkarları sefalet, Kaan, felaket, ölüm,
kargaşa, rezillik, korku, sömürü, yokluk, adilik, vardır.
Bu görüntülere sebep olanlara ses çıkarmayanlara, tepki göstermeyenlere
yazıklar olsun diyorum.
Bu tür olayların devlet, hükümet himayesinde,
keyfi polis, savcı zorbalığı altında tekrar edilmemesi
için, halk olarak ülkede ve dünyada ses getirebilecek, kişi ve kurumsal
hakların savunabileceği, yasal ve uluslararası
bağlantılı benzeri sivil örgütlerde örgütlenmemiz,
kurumlaşmamız gerekiyor.
Daha evvelki bir yazıda Ergenekon konusuna değinmiştim.
Ergenekon gibi kurumlar her devlette mevcuttur. Ve bunlar ülke içinde ve ülke
dışında ülkenin çıkarları gereği her türlü
operasyonları sürdürürler. (Yasa dışı kilit isimleri
uyarmak, korkutmak, yakalamak,
kaçırmak, etkisiz hale getirmek,
devlet, rejim karşıtı kişi ve örgütleri, partileri,
siyasileri, bürokratları izlemek,
her yolu deneyerek çökertmek, zararsız hale getirmek, v.b.) Bu tip
devlet yararına olan uygulamalar ülkenin alt yapılarına ve
tecrübelerine göre farklılıklar gösterirler, bundan da
çoğunlukla kimsenin haberi pek olmaz, kimin kim ve ne olduğu ne
yaptığı, nasıl yaptığı da bilinmez ve
sorulmaz. Operasyonlarda ve bilgi toplamda her kişi her kurumdan
faydalanılır. Milliyetçilerden faydalanıldığı
gibi, uyuşturucu müptelası, kabadayı kişiliklerde, mafya
tipi örgütlerde kullanılır. Türkiyede ise tam tersi
gerçekleşiyor. Tepeden inme vasıfsızlar nedeniyle zaman, zaman
Ergenekon tipi kurumlara belli çıkar gurupları, mafya, yasa dişi
örgütler sızarak kullanmaktadırlar. Bu acıdan
değerlendirildiğinde AKP den rahatsız olan belli çıkar
gurupların, siyasilerin AKP aleyhine bu kurumu menfaatleri gereği
kullanmak istemleri yâda kullanmaları doğaldır. Benzeri
şekilde TSK`de Vatan Millet, Sakarya, Atatürk, laiklik, demokrasi
maskeleri altında belli çıkar gurupları, tara fidan zaman, zaman
kullanılmak istenmektedir, darbeye tevsik edilmektedirler.)
Ergenekon konusu ile
diğer bir bakış acısı:
AKP hükümetinin şeriat
yanlısı kadrolaşma ve benzeri vukuatlardan bende dâhil birçok
kişi tedirgin olmaktadırlar, endişe duymaktadırlar, üzüntü
duymaktadırlar. Türkiyedeki parti,
secim ve aday olma yasaları, kültürü, çoğunluk seçmenlerde gözlen
demokratik bilinçsizlik, ciddiyetsizlik v.b. Bazı kesimlerde laik
demokratik cumhuriyet rejimi konusunda mevcut kaygıları daha da
artırmaktadır.
`Bazı kesimlerde bu nedenlerden
dolayı AKP`den kurtulmanın tek çözüm olarak darbe fikri ortaya
çıkması ve az da olsa destek görmesini ben normal görüyorum. AKP
hükümetinin icraatlarında vukuatlarında hiç mi hiç suç yok. Bazı
duyarlı insanların bu gidişattan üzüntü duymaları,
kaygı duymaları, bu gidişata karsın bir şeyler yapma,
örgütlenme girişimleri çok doğaldır ve bu tür girişimler aslında
ulus olmanın, olmasa olmazlarındandır. Ülkedeki olumsuz siyasi
ortamdan ve çevrelerindeki yalaklardan cesaret alan Tayyip Erdoğan
başkanlığındaki AKP hükümeti ben istediğimi
yaparım, değiştiririm diye hareket ederse, tabii ki buna bir
kısım insanlar karşı geleceklerdir. Burada hatırlatmakta yarar verdir Milyonlarca
insanin telef olmasına neden olan Hittler de demokratik seçimlerle meclise
girmiş, kendi despot rejimi kurmuştur. Iranda da benzeri
şekilde, sah rejimi devrilerek, demokratik seçimlerle muallalar meclise
girmişlerdir. Daha sonra daha iyi, daha kati örgütlenerek, kısa
sürede demokrat, sosyal Iran başbakanı, Bahtiyarı ve diğer
siyasileri tutuklayarak, birçoklarını katlederek kendi kati
antidemokratik çağdışı dini devlet yönetimini
gerçekleştirmişlerdir. Acaba yargıya İran muallâlar
yanlısı cumhuriyet savcılarımı sizdi diye kendi
kendime söylendiğim olmuştur. Bu nedenle kamuoyunda bu
soruşturmayı yürüten savcı ve hakimlerin üzerine korkmadan
gidilmelidir, bu kişiler araştırılmalıdır.
Türkiyedeki yargı sistemine de çeki düzen verilmelidir. Bu ve benzeri
davaların seçkin, partiler üstü, tarafsız kendilerini
kanıtlamış, kişilikli, bilgili, tecrübeli, öğretim
üyelerinden oluşan bir yargı kurulu tarafından
bakılmasında fayda vardır. Anayasa mahkemesi üyelerinde partiler
üstü, üstün vasıflı tecrübeli, olgun, öğretim üyelerinden,
dönemsel olarak en fazla iki dönem dörder yıllık olmak üzere benzeri
davaları değerlendirmek üzere görevlendirilmelidirler. Türkiyede 21
yüzyılda bu tür ipe sapa gelmez davalar, hayali iddialar, v.v. kamuoyunu
meşgul ediyorsa bunun nedenini Yargı-hukuk sisteminde aramak
gerekiyor.
Daha evvel eski bir makalemde dile
getirdiğim gibi Türkiyede 550-600 kişilik bir parlamento yerine 400
kişilik bir parlamentonun ve 100 kişilik bir senatonun bulunması
ülkeye devlet yönetimine daha fazsal istikrar getirecektir, halk devlet
yönetimine daha fazla güven duyacaktır. (Türkiyede süregelen bir
yanılgı vardır; kurumlarda gözlen aksaklıkların
bertaraf edilmesi yerine, kurumlar ortadan kaldırılıyor, yani bir nevi pire için yorganı
hata bazen yatağı evi yakmak misali!)
Beşeri kimlikleri tetkik edilmelidir. Tabii ki böyle durumları
kendilerince değerlendirmek isteyen kişi ve kuruluşlar,
siyasiler, partiler, örgütler ortaya çıkacaktır. Bir de ülkeyi kaosa
sürükleyip kendi hedeflerine ulaşmak isteyen yurt içi ve yurt dişi
destekli örgütlerde bulunacaktır.
Tüm bunlar devlet olmanın ortaya çıkardığı
gerçeklerdir. 21 yüzyıl Türkiyesinde bu tür sorunların üstesinden
askeri darbelerden evvel birlik içinde olmakla ve mevcut anayasal düzeni
içerisinde bağımsız, tecrübeli, bilgili yargı mekanizmlerin
devreye sokulması ile halleriler. Türkiyenin iç dinamikleri bu tür
sorunların üstesinden geleceğinden benim hiç şüphem yoktur.
Beni rahatsız eden bir
konuya da burada kısa değinmek istiyorum.
Son zamanlarda Türkiyedeki her siyasi
olumsuzluğun, hatanın yada basarîsizliğin nedenini ABD´lerine
yüklemek moda haline geldi. Sokakta ki normal vatandasın da, bazı
prof. Unvanlı öğretim üyelerinin de, bazı siyasilerinde
TV-ekranlarında Türkiyede son olayları ABD mal etmelerini
yanlış buluyorum. Bu
tür söylemler bizim Anti- Amerikancıların pompalamaları ve
Türkiyenin ABD iliksilerine sekte vurmak isteyenlerin ile
yaygınlaştığı kanısındayım. Bakin her
ülke ilk evvel kendi çıkarlarını gözetir.
Batılıların dış politikası bu motto, ilke üzerinedir.
Ülkeler arası dostluklar, iyi ilişkiler bu çıkarlar üzerine
inşa edilir. Dünyadaki her ülke ile iyi
geçinmek, iyi iliksiler, bağlantılar kurmak Türkiye`nin
çıkarları gereğidir.
Evet, ulusalcılık iyidir, fakat 21 yüzyılda
uluslararasılık yani enternasyonallik önem kazanmaktadır.
Ülkelerin, devletlerin birçok sosyo-ekonomik ve güvenlik problemleri dünya
devletleri ile etkileşmektedir ve ortak olarak
değerlendirilmektedirler. Bu sorunların üstesinden ortak çözümlerle
bas edilmeğe gayret edilmektedir.
Ulusal güvenlik yerine uluslararası güvenlik, ulusal sermaye, üretim,
pazar yerine, uluslararası sermaye, üretim, Pazar kavramları öne
çıkmaktadır. Ne Türkiye nede baksa bir ülke dünyadaki bu
küreselleşme sürecinden, değişiminden ve gelişiminden
ayrı tutulacak lükse sahip değildir.
Lütfen, ülkemizin çıkarları gereği
düşünelim ve hareket edelim. Ülkemiz hepimizin geleceğidir, İnsani ile torağı ile suyu ile
havası ile konumu itibari ile büyük bir gelimse potansiyeline sahiptir.
Türkiyenin yeni rejimlere, anayasalara, askeri darbelere de hiç ihtiyacı
yoktur. Birlikte lige, huzura, sağlıklı, mutlu yasama, daha çok
bilgiye ve çalışmağa ihtiyacı vardır. Türkiye
Allahın izniyle her sorunun üstesinden gelecek, derin köklere ve
geniş dallara sahip alnı ak ulu bir devlettir.
dr. husso
Başlamışken,
son bir konu hakkında da burada düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum!
Nerden nereye
konusu kabak tadı vermeğe de başladı. Neden?
Bir
karşılaştırma yapılırken o günün o zamanın
koşulları, alt yapıları, olanakları dikkate
alınmalıdır.
Türkiye bir zamanlar toplu iğne
dahi seri üretme teknolojisine sahip değilken, okuma yazma oranı tek
haneli rakamlarda olduğu tahmin edilirken, üniversite şayisi bir elin
şayisini geçmezken Türkiyede
21. yüzyılda gelişmiş sanayi ülkelerine sanayi ve teknoloji
satar ve dünya pazarlarında bazı sanayi ve hizmet ürünlerinde onlarla
rekabet eder hale gelmiştir. Dünyanın birçok ülkesine farklı
modern üretim tesisleri, fabrikalar kurabilir hale gelmiştir, okuryazar
oranı yüzde doksanların üzerine varmıştır, her ilde en
az birer üniversite bulunur hale gelmiştir. Kendi imkanları ile çok
zor bir coğrafyada küçümsenmeyecek gelişmeleri başaran Türkiye
Petrol dolarları içerisinde yüzen Sah rejimlerinden de İslami
cumhuriyetlerden de kat, kat daha gelişmiştir. Bu aşamayı
beğensek te beğenmesek te Atatürkçü laik demokratik cumhuriyet
rejimine borçluyuz. Tabii ki bu gelişmeler memnun edici değil.
Türkiyenin çok çok daha ileride yükseklerde olması gerekiyordu. Türkiyenin layık
olmadığı refah gelir ve teknolojik düzeyde olmamasının
birçok nedeni vardır çoğu zaten her kez tarafından biliniyor ve
tartışılıyor.
Bazı siyasilerin, partilerin, kişiliklerin bugüne ve bazı
gelişmelere bakarak geçmişi, geçmişte yapılanları
karamaları, o zamanın insanlarını küçümsemelerini hoş
görmüyorum. Hele Türkiyedeki beli ekonomik,
teknolojik, siyasi sorunları, olumsuzlukları Atatürk ün laik
demokratik cumhuriyet rejimine mal etmeğe kalkışmak yanlıştır.
Bu nedenle şeriata dayalı, cağ dışı dini devlet
yönetimi arayışlarına başlamak, yeni anayasa düzenlemeleri
ile şeriata dayalı yeni devlet rejimin zemini hazırlamak bana
göre en büyük vatan hainliğidir. Her hükümet mevcut temel yasalar çerçevesinde
devletin içte ve dışta çıkarlarını savunmak ve
korumakla, Halkın refah düzenini yükseltmekle mükelleftir. Bunun içinde
aksak ve eksik yasaları gidermek için gerekeni yapma serbestliğine
sahiptir, fakat Devletin temel yasaları ile gelişi güzel oynama serbestliğinde,
cüretinde olmamalıdır. Devletin kurumları buna izin
vermemelidir. Türkiyede geri kalmışlığın faturası
Atatürkçülüğe, laik cumhuriyet devlet yönetimine ödenmemelidir, Türkiyedeki
geri kalmışlığın, sorunların sebebini anayasa da aranmamalıdır,
Zihniyetler eski geri kafalar değişmelidir. Eğitime, bilime,
teknolojiye, mal ve hizmet reel üretime ağırlık verilmelidir,
kaynaklar yerinde kullanılmalıdır, fırsat eşitliği,
adil adalet sistemine dikkat edilmelidir. Devlet otoritesi sağlanmalıdır.
Devlet yönetiminde basarinin sırrı yeni anayasalardan evvel buralarda
aranmalıdır
.
Genelde bugünün
başarıları geçmişteki başarıların, bugünün
başarısızlıkları geçmişin
başarısızlıklarından kaynaklandığı
gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu fenomen doğanın
yapısında mevcuttur. Teknolojide de ki gelimlerde de benzeri fenomen
gözlemektedir. Yani bazı yeni teknolojilerin gelişimi eski
teknolojilerden ortaya çıkmaktadır. Kısaca yeni teknolojilerin
uygulanabilirliği mevcut teknolojiler sayesinde olabilmektedir.
Örneğin daha evvel mümkün olmayan yada zaman ve maddi açıdan çok
külfetli olan yada yepyeni konstrüksiyonlar lazer teknolojisinin gelişimi
ile günümüzde mümkün olmaktadır. Ta 30 sene evveline kadar Türkiyede
bazı gelişme, sanayileşme atılımlarını
yapabilmek için yeterli iç ve dış sermayeye, enerjiye
vasıflı elemana, iç ve dış uygun konjonktürlere,
ulaşım, iletişim ve benzer alt yapılara ihtiyaç
vardır. (Almanya, Japonya ikici dünya savaşında yerle bir edildi,
yıkıldı buna rağmen kısa sürede sanayileşmede,
teknolojide dünya devleri liginde ilk sıralarda yer
almışlardır. Nedenini biraz siz de düşünün!)
Kısaca nerden nereye yerine siyasiler kendi
dönemlerini değerlenirsinler. Günün mevcut alt yapıları ile,
İmkânları ile, kaynakları ile neler yaptıklarını,
nasıl yaptıklarını, neler yapabileceklerini yani
başarılarını anlatsınlar, hedeflerini
açıklasınlar, kendi olumsuzluklarını, hatalarını,
eksikliklerini korkmadan halkla paylaşabilsinler. Böyle bir davranış
popüler olmasada, ülkeye ve partiye daha yararlı olur diyorum.
dr. husso
·
Yukarıda güncel konular üzerine kendi
düşüncelerimi, gözlemlerimi, kaygılarımı farklı bir
üslupla kaleme aldım.
·
Bu makaleyi arkadaşlarınıza, kendi web
sitenizde yada mail gurubunuzda iletirseniz memnun olurum,
·
AKP`nin Almanyadaki
CDU gibi bir laik demokratik cumhuriyet rejimini benimser çağdaş bir
parti olmasını çok isterdim.
(Hangi nedenle olursa olsun 21. Yüzyıl Türkiyesinde Partilerin
kapatılmasını doğru bulmuyorum Partilerdeki sorumlu
kişilerin, yönetimin lav edilmesi, cezalandırılması,
siyasetten süreli yada süresiz men edilmeleri taraftarıyım
·
Yazı hataları için hoşgörü diliyorum.
* Her insan, her vatandaş aile
içinde, is yerinde olup bitenler kadar çevresinde, ülkesinde, dünyada olup
bitenlerle de ilgilenmelidir, bilgi sahibi olmalıdır,
gerektiğinde korkmadan çekinmeden, utanmadan kişisel ve veya
toplumsal reaksiyonlarını vermelidir. Bilhassa akademikerler, basta
öğretim üyeleri, üniversiteler bu davranışları ile örnek ve
tevsik edici olmalıdır.