YÖK, Yüksek Öğretim
Kurulu,
Bilkent-Ankara
Konu: Doçentlik sınavı başvurumdaki
İTÜ`lü jüri üyeleri
Üniversitelerarası Kurul, ÜAK
Başkanlığına,
2008 doçentlik
sınavı başvurumda sanki memlekette başka jüri üyeleri
yokmuşçasına hepsi İTÜ`lü ayni fakülteden ve birçoğu daha
evvelki bana karşın olumsuz tavır alan jüri üyelerimden
seçilmişler. Kimi adaylar için jüri üyeleri aynı bölümden ya
hocaları ya mesai arkadaşları yada dostları seçiliyor. Daha
evvel tartıştığım, hatta birisi, jüri üyesi Prof.
Muhittin Söylemez ile GMO`ya ait bir dergideki bir makalemin İngilizce
özetin düzeltmeleri ile ilgili hakareti nedeniyle mahkemelik olma
aşamasına geldiğim ve benim hakkımda 1993
yılından beri hep olumsuz, art niyetli karar veren ve beni manen ve
madden zarara uğratan, akademik kariyerimi berbat eden, 2007 dönemi
doçentlik sınavı başvurumda yayın dosyamda,
üniversiteler, YÖK ve MÜDEK
konuları üzerine bir makalemde örnek olarak yer verdiğim bir
haberi kendilerince tehdit görüp hakkımda soruşturma açtıran,
kınama cezası çıkartan bu jüri üyeleri benim için özel mi
seçilmişler? Bunu öğrenmekle memnun olacağım. 2007
doçentlik sınavı döneminde jüri raporlarından tespit
edebildiğim kadarıyla eserlerimin değerlendirilmesinde olumlu
yönde görüş bildiren İzmirli asil jüri üyesini 2008 döneminde en son yedek jüri üyesi olarak
belirlemişler! Benim için hakkımda alacakları karar
şimdiden belli olmuştur. 15 senemi (2008-1993) berbat edenlerden
daha ne bekleyebilirim ki? Cevap verme ve gereğini yapma gibi
alışkanlığın olmamasına rağmen ben yinede
yazıyorum, tepkimi gösteriyorum. Bu yazılarımı internet web
sayfamda da yayınlıyorum. Bilgilerinize rica ederim. (İzmir, 11
Temmuz 2008)
Saygılar
dr. husso
..İZMİR
Tel.+Faks
:
..
e.mail:
web
* 1993
yılından beri Türkiyede doçent olamayacak kadar berbat, zayıf
birisi olsaydım;
1.
Lise
öğreniminden sonra, bursuz, devletin tek bir kuruşunu, herhangi bir
desteğini almadan, yaşam ve okul masraflarını okul
dışı çalışmakla karşılayarak; çok zor şartlarda Almanya da dünyaca
tanınmış bir üniversiteden iyi dereceyle mezun olmazdım.
2.
Avrupa da ilklerde
yer alan, dünyada saygın bir bilim araştırma merkezinde bana
çalışma imkânını vermezlerdi, 6 yıl kadar beni orada
barındırmazlardı, bana tahammül etmezlerdi.
3.
Alman Silahlı
Kuvvetler Hamburg üniversitesinde bana doktor (Dr. -İng)
unvanını da layık görmezlerdi.
4.
Hamburg gemi inşaat enstitüsünde,
(1992,1993), TU-Berlin (2002) ve
TU-Clausthal, (2003) teknik üniversitelerinde Gastwissenschaftler, Gastprofesor
olarak çalışma davetini de almazdım, yaklaşık birer
yıl oralarda bulunmazdım.
** Türkiyedeki üniversitelerde kariyer sahibi olmak için
belli çevrelerle iyi ilişkilerinizin ve bir gruba ait olmanız ve
hoşunuza gitmeyenlere ses çıkarmamanız, tepki göstermemeniz
gerekiyor. Bu iddianın arkasındayım ve her ortamda da
tartışmaya hazırım! Türkiyedeki üniversitelerde bu
cağ dışı, keyfi uygulamaları bilseydim, bunca seneden
sonra Almanyadan Türkiyeye geri dönmezdim
++++ Bu ve benzeri konuları kaleme
alıp, ilgililere göndermekle, Web sayfamda yayınlamakla ben ne diye
çekineyim, utanayım veya korkayım ki? Mensubu bulunduğum kurumların yasa ve
yönetmeliklerine karşın, disiplinlerine aykırı bir
davranışta ya da faaliyette bulunmadım. Mensubu bulunduğum
kurumları zarara uğratacak, kamuoyunda itibarlarını
zedeleyecek en ufak bir yüz kızartıcı adi suça da
bulaşmadım. bulunduğum kurumda yüz
kızartıcı adi suç mu isledim, kurumu ve devleti zarara sokan yolsuzluklara mı
bulaştım, kurumumu devletimi
dolandırmadım, ki utanayım, korkayım !!!
Üniversite
camiasında ben gibi bir çok kişi yine bu camiada çalışanlar
tarafından da mağdur edilmiştir. Bunlar, kendi aralarında
sırası geldiğinde konuşuluyor, anlatılıyor. Belli
nedenlerle (basta utanma sıkılma ve değişen bir şey
olmaz, sonunda ben zarar görürüm, kadro verilmez gibi endişeler..)
kamuoyuna aktarılmıyor, yasal yollara başvurulmuyor.
Aslında bir kısım yetersizlerin görevi suiistimallerinden ortaya
çıkan bu tür mağduriyetler, olumsuzluklar kamuoyuna aktarılsa
idari mahkemelere taşınsa; bu olumsuzlukların bir çoğu
ortadan kalkacaktı, tekrarı olmayacaktı. Rektörlüğümün ve
Dekanlığımın kendi öğretim üyelerinin arkasında
bulunmasını, haklarının aranmasında,
mağduriyetlerinin giderilmesinde gerekeni yapma cesaretinde
olmasını arzu ederdim.
Türkiyede, örnek gösterilmesi gereken devlet
kurumların başında gelen yüksek öğretim kurumlarında,
üniversitelerde keyfi davranalar, görevi suiistimal edenler,
başkalarını mağdur edenler ve bunlara karşın
gereğini yapmayan ilgililer, yetkililer ve bu camiada ses
çıkarmayanlar, solaridat göstermeyen, destek çıkmayanlar, suya sabuna
dokunmayan pasif kişilikler
utansınlar,
,
Yetkili kurum
ve kişiler benim makalelerimde ve yazılarımda
kullandığım üsluba dikkat çekmeden evvel, Yüksek öğretim
kurumlarındaki keyfi uygulamalara acık, fırsat
eşitliğine ters düşen, örnek gösterilmesi gereken bu kurumlara
yakışmayan yasa ve yönetmelikleri incelesinler. Doçentlik
sınavlarındaki keyfi uygulamalardan, ahbap çavuş
ilişkilerinden, ta 1993 yılından
beri kaynaklanan maddi ve manevi mağduriyetimle de ilgilenmelerini de arzu
ederdim.
Bir Örnek:
(Ek.1:
Şubat 2007 doçentlik sınavı dönemi jüri üyelerinin
değerlendirme raporlarındaki zıtlıklar, keyfi
değerlendirmeler: http://www.dr-huso.com/makale/makale100.htm,
http://www.dr-huso.com/makale/makale14.htm,
http://www.dr-huso.com/makale/makale70.htm
En son 2007 dönemi doçentlik sınavı başvurumda,
aslında doçentlik
sınavı jüri üyelerinin başvuru koşullarını
sağlamıyor diye başvurumu ret etme hakları yoktur. YÖK, ÜAK
Başkanlıklarına imzalı yanlış beyanda bulundu
diye ihbarda bulunmalıydılar!
Doçentlik sınavı yasasına göre onların görevi;
eğitim-öğretim ve bilimsel faaliyetlerin başta iletilen tüm
yayınların ve belli bir standart değer tablosuna göre
incelemeleridir. Adayın doçentlik için yeterli olup
olmadığını tespitinde katkı sağlamaktır.
(Türkiyedeki doçentlik sınavında çok sayıda çelişkiler,
çarpıklıklar, v.b. var, Örneğin; Ulusal ve uluslararası
makale yayınların birçoğu konunun uzmanı, seçilen editörler,
öğretim üyeleri tarafından inceleniyor, dergi ya da kongre
yayına seçiliyor.
.
Doçentlik
sınavları bu haliyle miladını doldurmuştur, yarardan
çok zararı oluyor! )
..
Doçentlik sınavı jüri
üyelerinin keyfi ve art niyetli değerlendirmelerine farklı bir örnek:
2007 dönemi doçentlik
sınavı başvurumun eser inceleme sonucu raporları ile birlikte 11
Şubat 2008 tarihinde elime ulaşmıştır. 5 Jüri
üyesinden 4 kişi Aday asgari başvuru koşullarını
sağlamamıştır gerekçesiyle başvurum ret
edilmiştir. Jüri üyelerinden bazıları başlıca yazar
olarak sunduğum bir yayınımı doktora tezimden
üretildiğini belirtmişlerdir. Bazıları ise
üretilmediğini bazıları da hiç bir şey
belirtmemişlerdir. Oysaki ben Şubat 2007 dönemi başvuru dilekçemde tek
yazarlı bu SCİ - yayınımı doktora tezimden
hazırlamadığıma, üretmediğime ve asgari koşulları
sağladığıma dair imzamı atmıştım. Bu
durumda ben yalan beyanla, v.b. suçlanmaktayım
.
.
MÜHENDİSLİK TEMEL ALANI
ASGARİ KOŞULLARIN
SAĞLANDIĞINA İLİŞKİN BİLDİRİM
FORMU (BEYANNAME)
Üniversite Fakülte/YO: EGE
ÜNİVERSİTESİ, MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ
Koşul |
Eser No[1] |
SCI-Expanded kapsamındaki
dergilerde başlıca yazar* olarak
yayımlanmış özgün makale (En az bir tane) |
1,2,3,4,5,6,7 |
SCI-Expanded veya SSCI
kapsamındaki dergilerde yayımlanmış özgün makale (En az
iki tane) |
1,2,3,4,5,6,7 |
Yukarıdaki eserlerim, başvurduğum doçentlik alanı
ile İLGİLİ olup
başlıca yazar olarak yayımladığım
makalem,lisansüstü tez(ler)den ÜRETİLMEMİŞTİR.
Asgari başvuru koşullarını yukarıdaki eserlerimle SAĞLAMAKTAYIM.
İmza: ___H.Özden `in ıslak imzası______ Tarih: İzmir, 28 Subat 2007
Eklenecek Belgeler:
*1 Başlıca Yazar
olduğu makale, danışmanlığını
yaptığı öğrenciler ile birlikte yazılmış ise
adayın danışman olduğunu gösteren ilgili Enstitü yazısı,
2 Yürütücülüğünü yaptığı proje
çalışmasından üretilen makale ise adayın proje yürütücüsü
olduğunu belgeleyen projeyi destekleyen kuruluştan alınan resmi
yazı