TÜRKİYEDE AKADEMİK
KARİYER YAPMAK, BİR YERLERE VARMAK YADA ÜNİVERSİTEDE ÇALIŞMAK
İÇİN İYİ AHBAP-ÇAVUŞ VE VEYA AKRABA-DOST
İLİŞKİLERİNE BAĞLIDIR
. Bey,
Merhabalar,
sizin fotoğrafınızı ve xxx xxx, ve xxx
xxx bölüm başkanı olduğunuzu ilgili
web sitesinden tesadüfen gördüm. Bana eski yıllarımı
hatırlattı. xxx üniversitesinin Yard. Doç.
İlanına sizle birlikte bende habersiz ve saf, saf başvurmuştum!
O zamanlar Almanya´dan yeni dönmüştüm ve buradaki
ahbap çavuş iliksilerini pek bilmediğim için o ilan üzerine müracaat
etmiştim. Çok daha sonra Türkiyede
üniversitelere acık kadrolara kimlerin nasıl alındığını
yaşayarak örgendim. O ilanların prosedürden
fazla bir şey olmadığını, açık kadroya
alınacakların çok önceden belirlendiğini ve Üniversitelerde
oluşturulan feodal yapılaşmayı, kadrolaşmayı
gördüm. (Lise öğreniminden sonra kendi
imkânlarımla yüksek öğrenimimi ve doktoramı orada
tamamlamış ve uzun bir süre kalarak
çalışmıştım. Buradaki üniversitelerde feodal sistemi
ve alt yapıyı, ahbap-çavuş iliksilerini önceden bilseydim, ya da
tahmin edebilseydim kesinlikle dönmezdim.) .
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Mübarekler
Türkiyede üniversitelerde gruplaşarak oluşturulan ahbap-çavuş iliksilerine, ve akraba, ve de baba-oğul-torun gibi
feodal kadrolaşmayı görmezler. Fakat arzu edilmeyen adayların
farklı nedenlerle direkt rektörlükten, YÖK´ten yada
Cumhurbaşkanı tarafından tercih edildiklerinde ise kıyameti
koparırlar. Anti demokratik diye ortalığı yaygaraya
boğarlar. Sanki üniversitelerinde demokrasi, fırsat
eşitliği, hak-hukuk ve doğru dürüst eğitim-öğretim ve
bilimsel çalışmalar varmış gibi. Göstermelik,
kırtasiye işleri ile ve ipe sapa gelemez istatistiksel verilerle
üniversitelerde eğitim-öğretim ve bilimsel faaliyetlerin kalitesini
yükselteceklerini sanıyorlar.
İşlerine geldiğince, çıkarları gereği
cevrede olup bitenlerle ilgilenirler. Kendi çıkarları söz konusu
olunca, kendileri haksızlığa uğradıkları zamanda;
cevreden destek beklerler, katilim ararlar, ona buna e-mail yazarlar,
dernekleri ile de toplantılar düzenlerler, basını
ayaklandırırlar. Fakat yani başlarında çalışma
arkadaşları haksızlığa uğrayınca, hiç ses
çıkarmazlar, meslektaşlarının mağduriyeti ile
ilgilenmezler, Üniversitelerde alt yapı eksikliği ve ücret
kepazeliği v.b. konulurlarda ses getirmezler.
Geçenlerde çalıştığım üniversitemde dekanlık
seçimleri ile ilgili bir konuda böyle davranmağa çalışan birilerine e-maille
bu davranışı bu ikiyüzlülüğü hatırlatmağa
çalıştım.
Hele su
rezilliğe bakin,
yurtdışında iken ilgili çevrelerden de bizlere Türkiye´ye
dönün, Türkiye´in sizin gibi yurtdışında iyi yetişmiş
akademik elemanlara ihtiyacı vardır, biraz ülkeniz, vataniniz içinde
çalışın
Gibi sözlerle de ve vaatlerle de (gel hemen basla ve
bizim yurtdışından aldığımız ve bodrum katta
bulunan malzemelerle havuz deney laboratuarı kur, Almanlarla ortak projeler
de yürütelim ..)
ülkeye büyük hayallerle dönüyorsunuz. Sonrada döndüğünüze bin pişman
ettiriliyorsunuz. Türkiyede başta prof unvanlı özürlü kişilerin
keyfiyetleri ile hayatınız karartılıyor, hayalleriniz yok
ediliyor. En kötüsü bunlara karşın bu mevcut sistemde hiç bir
şey yapamıyorsunuz. Hakkınızı aramağa kalktığınızda
dahi soruşturma ile sizi uzaklaştırmayı,
dışlanmayı fırsat sayarlar.
(Bu bölümde adı gecen havuz laboratuarı ile ilgili de bir parantez açmak
istiyorum: iki ay evvel bu malzemelerin bodrumkatında kutularında
hala 20 seneden beri bulunulduğu o enstitüde çalışan birinden
tesadüfen öğrendim. Laboratuar malzemeleri 20 sene evvel halkın
vergileri ile satın alınıyor ve üniversitenin bir bodrumkatinda
çürümeğe bırakılıyor. Bunlar örgencilerin eğitiminde
olduğu kadar ARGE-ponjeleri içinde çok önemliydi. Yürütülecek projelerden
elde edilecek gelirlerle bu laboratuarın günceleştirilmesi devam
edecekti. Bu gecen Kurban bayramında Berlin de ve Hamburg´ ta idim. Harburg-Hamburg Teknik Üniversitesinde yeni binalarına
taşınan eski hoca ve arkadaşlarla görüştüm. Bana yeni
kurdukları çok amaçlı deneyler için rüzgâr kanalı ve
işletme dayanımı laboratuarını gezdirip
anlattılar. Burada artik eski tip havuz deneyi laboratuarların eskisi
gibi kullanılmadığını, onun yerine rüzgâr
kanallarının tercih edildiğini duymuş oldum. Birde benden
çok sonra doktorasını tamamlayıp Berlin de çalışmaya
başlayan Mısırlı bir Arkadaşın bu gecen yaz
Hamburg ta enstitü müdürü olarak prof. Statüsünde
atandığını onla tesadüfen sürpriz
karşılaşmamızda öğrendim. Bu tesadüfî
karşılaşma da beni hüzünleştirildi, Türkiye´ye dönmekle ne
kadar hata ettiğimi aklıma getirdi
. Diğer bir soru, Üniversite gibi bir
kurumda bu parayı bu laboratuarın kurulması için verenler, ya da
onay çıkaranlar neden bunun peşini bırakıyorlar, bu
kaynağın nasıl değerlendirildiğini kontrol etmiyorlar,
ilgililerden hesap sormuyorlar. DEÜ´ne ait bir enstitüde görüldüğü gibi
Türkiye´nin birçok üniversitesinde benzeri suiistimaller olmaktadır
Birileri bu ve benzeri olumsuzlukları korkmadan çekinmeden ortaya
koymalıdır, yeri geldiğinde de tartışmağa
sunmalıdır diye düşünüyorum. Eğitim kurumları bilhassa
Üniversiteler ülkenin geleceğini, hayat standardını belirleyen,
şekillendiren kurumların başında geliyor. Bu kurumlara daha
fazla önem verilmelidir, burada acil iyileştirmelere gidilmelidir. Bu
kurumlar o hale dönüştürülmektedir, neredeyse para
karşılığında diploma ve sertifika
dağıtır hale getirilmektedirler. Kurumların ya da
kişilerin saygınlığı olumsuzlukların,
suiistimallerin örtbas edilerek korunmaz. Üniversitelerdeki yönetimler, basta
rektörler orada burada gelişi güzel politik demeçlerle kendilerini
göstereceklerine, ilk evvel kurumlarındaki eğitim-öğretim,
araştırma-geliştirme faaliyetlerine baksınlar,
kurumlarındaki çalışanların sorunları ile
ilgilenmesini de öğrensinler, YÖK´ün ve UAK´nin
toplantılarında ve kamuoyunda bunları cesaretle savunabilsinler
)
..
Türkiyede
akademik kariyer yapmak, bir yerlere varmak için iyi ahbap çavuş
ilişkilerine bağlı, yada örneğin xxx gibi bir soyadının taşınması
gerekiyormuş. Bu rezillik halen devam ediyor. Senin jüri üyesi olan eski
hocaların, arkadaşların benim ta 1992 den beri akademik
kariyerimi berbat ettiler, 16 seneden beri de maddi ve manevi zarara
uğrattılar. Allahsızlar,
sonrada kalkıp orada, burada bilimden, etikten, fırsat
eşitliğinden v.b. ahkâm kesiyorlar. Çoğunda hayır da yoktur, hayır da
etmiyorlar..
Ben senden evvel doktoramı tamamladım, kendi imkânlarımla
bursuz, devletin tek kuruş desteğini almadan, okul dışında
çalışarak çok zor şartlar altında iyi derece ile okulu
bitirdim. Yildiz Üniversitesinin
açtığı yard. doç
kadrosuna habersiz birlikte başvurmuştuk. Sen yıllardan beri koskoca prof
olmuşsun, ben ise hala YÖK´ ün doçentlik sınavı
rezilliğine, ITÜ´lü jüri üyelerinin
şerrine, keyfine takılı bırakıldım. (Türkiyede hele üniversitelerde kimi kime soracaksın.
Danıştay´da hak aradım da ne oldu ki? Bu adalet mi? Böyle
insanlık mı olur? Böyle bilim adamlığı, öğretim
üyeliği, profesörlük olur mu? Böyle keyfi jüri üyeliği olur mu? Bana
inanmıyorsanız bunların farklı adaylar için
değerlendirme raporlarını, eserlerini
karşılaştırınız. (Bu
Allahsızlık, ahlaksızlık değil de nedir? En kötüsü ise
bu tür rezilliklerin, keyfi değerlendirmelerin üniversitelerde
görülmesidir. Prof. Unvanlı kişiler tarafından uygulanması
ve akademik çevrelerce de göz yumulmasıdır. Türkiye´de Toplumda örnek
gösterilmesi, güvenilmesi, saygı duyulması gereken kurumların
başında Üniversiteler ve kişilerin başında da
profesörlerin olmaları gerekirken, onlarla ilgili kamuoyuna yansıyan
olumsuz haberlere bakin! Kısaca, bilgi
ve tecrübe deseniz, ben sizden ve prof unvanlı birçoklarından da çok
daha iyiyim.
Sizin
bölümde koskoca prof. jüri üyesi bir iki satir yazmaktan aciz, eserler
dosyasını insanin suratına çarpar şekilde geri yolluyor. Bu
davranışın nedenini telefonla öğrenmek üzere bu
kişinin telefon numarasını bölümünüzün web sitesinde ararken,
sizi, (adınızı ve fotoğrafınızı) görünce;
aklıma bu anıyı getirdi ve bu mektubu yazdım. İnsan farkında
olmanda da bazen böyle tesadüfle hüzünleşiyor. Türkiyeye bunca seneden sonra
döndüğüme tekrar bin pişman ettiriyor. Kısmet böyle imiş diye kendi
kendimi avutuyorum.
Sevindirici
olan ise ITÜ dışında gemi inşaatı ve gemi makineleri
ve benzeri bölümlerin açılmasıdır. ITÜ´deki
. YÖK; ÜAK
v.d.´lerine gönderdiğim bu konudaki bazı
yazılarımın da bu gelişmeye katkısı olduğunu
sanıyorum. 10 -15 sene evvel doçentliği almış
olsaydım, Dört bir yani denizlerle çevrilmiş Türkiyede örneğin
Antalyada ve İzmir´de Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri
Fakültelerinin kurulması için çalışacaktım. Kısmet
değilmiş.
İzmir´den
selamlar
Dr.
H. Özden
(26.12.2009)