Değerli Arkadaşlar,
Yeni yılınızı
kutlar, 2010 yılında sağlık, huzur, başarı dolu
mutlu günler diliyorum.
Saygılarımla
h. özden
İzmir, 31.12.2009
·
Yeni yıl
mesajıyla, bos zamanı fırsat sayarak bir iki konu hakkında görüşlerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
1. Dünkü başbakanın yeni yıl mesajında, nereden
nereye karşılaştırmasını yaparken, örnek olarak polis memurların maaşlarına
% 100 lerin çok üstünde bir artışla en düşük polis memuru maaşının
2000 TL kadara olduğunu gururla bildiriyordu. Belki de sizlerin de
dikkatini çekmiştir
. Burada keşke
üniversitede çalışanların bilhassa araştırma
görevlilerin ve öğretim üyelerinden yard. doçentlerin
ve doçentlerin maaş artışlarında gösterebilseydi. Ve bu artışı dolar bazında verebilseydi.
Hatta öğretim üyelerinin 30 sene evvelki maaşlarını
bu günkü maaşları ile dolar bazında karşılaştırabilseydi.
Nereden nerelere gelindiği daha iyi anlaşılırdı. Ben
yinede 2010 yılında bu günleri yüce Allah bizlere aratmasın
diyorum!
Eskiden 6 aylık kısa
bir eğitimden sonra, günümüzde ise 2 senelik bir polis eğitiminden
sonra hemen aylığa bağlanan bir polis memurun maaşı,
ömür boyu öğrenen, çok geç vakitlere kadar çalışan bir doçent öğretim
üyesi maaşından fazladır. Bir de bu memurların ekstraları,
haraçları, çorba paraları v.b. düşünülürse bizlerden, (tıp doçentleri
dışında), çok, çok daha fazla kazandıkları
aşikârdır... Hele askerlerin yani subayların maaşları
ise neredeyse bir doçentin iki, üç kati kadardır.
Burada yanlış anlaşılmak
istemiyorum! Tabiî ki, polis ve askerlerinde aldıkları maaşla her
kez gibi insanca yaşama hakları vardır. Daha fazlasını
istemeleri ve kabul ettirmeleri de doğaldır. Benim burada dikkat çekmek istediğim ise;
a) kurumlar arasındaki ve içersindeki ücret kepazeliğidir.
b) Bir diğeri ise üniversitede yetkililerce bu ücret kepazeliğin
gerekli yerlere ve kamuoyunun bilgisine yeterli bir şekilde duyurulmamasıdır.
Sanayisi gelişmiş refah
düzeyinin yüksek olduğu ülkelerde ise Üniversitede çalışan araştırma
ve öğretim üyelerinin maaşlarının, ücretlerinin diğerlerine
nazaran daha yüksek olduğu gerçeği, kamuoyuna gereği gibi yansıtılmamaktadır.
7 sene AKP Hükümeti zarfında
on binlerce kişi polis memuru yapılmıştır. Buna karşın
Türkiyede artan üniversite sayısına paralel olarak üniversitede çalışanların
sayısı artırılmamıştır. Türkiyede insan kaynakları,
ülkeye istihdam yaratabilecek, milli gelire doğrudan doğruya ve dolaylı
olarak katkı sağlayacak şekilde olmalıdır. Bu nedenle on binlerce genç issiz
akademikerlere bilhassa yeni mezun olan ve basarîli olanlara üniversitelerde
belli bir süre çalışmalarına örneğin yüksek lisanslarını
tamamlamalarına, doktoralarını bitirmelerine ve bunların
paralelinde öğretimde ve ARGE projelerinde çalıştırılmalarında
yarar vardır. Yada bu genç akademikerlerin
kendi uzmanlaştıkları alanda is yeri açmalarını
desteklemeleri, tevsik etmeleri ülkenin yararına olacaktır. Ülkede refahın,
yani hayat standardının yükseltilmesinin, iyi güvenli bir geleceğin anahtarı
üniversitelerin elinde olduğu topluma, bilhassa siyasetçilere hatırlatılmalıdır.
Bu ve benzeri konuların
kamuoyuna taşınması gerekiyor. Kendi kurumlarında,
üniversitelerinde, fakültelerinde, bölümlerinde aslan kesilenler; yöneticiler,
makam sahipleri, bu aslanlıkların bir azını dışarıda
hissettirsinler. Belli makamlara seçilip atandıktan sonra kendilerini o makamın
büyüsüne kaptırıp vatan kurtaran sabanlar, Donkişotlar gibi
siyasi demeçlerle kendilerini belli edeceklerine, kurumun çıkarlarını,
kurumlarında çalışanların haklarını dışarıda
savunma cesaretini, becerisini göstersinler.
2. Ege Üniversitesi Kampusu Yeşil Alanın
korunması konusu:
Kampus yeşil alanın her gecen yıl gelişigüzel
dikilen yeni binalarla, otopark alanları İle,
genişletilen ve yeni acılan yollarlarla, kavşaklarla her gecen yıl
daha da tahrip edildiği, görüsündeyim. Ege Üniversitesi çalışanları
ağaç dikme kampanyaları ile İzmir çevresine orman kazandırma
duyarlıkları yanında İzmir için çok değerli olan kampus yeşil sahasının korunmasında da
göstermelerini 2010 yılında diliyorum!
Eğer eğitim, öğretim, ARGE faaliyetleri için yeni
binalar gerekiyorsa, ilk evvel kampus içersindeki tek ya
da iki katli baraka seklindeki eski eser (Tarihi eser, kültür değeri taşımayan)
özelliği olmayan ve cevre görüntü kirliliği yaratan yapıları,
binaları değerlendirsinler. Bunlar yıkılarak çok katli
binalar yapılabilir. Kampus içersinde yeşil alanın korunması
için çok katli binalar tabu olarak görülmemelidir. Yani, enine, yeşile doğru
değil de, yükseğe, havaya doğru binalar gelişsinler! Kampus
içersinde tarihi değeri bulunmayan iki üç katli binaların yıkmadan
bozarak renove edilmesini, yani yenilenmesi masraflı
olarak görüyorum.
Üniversite yönetimi kampusun yeşil
alanını betonlaştırmadan evvel öngörülen projeleri çalışanları
ile paylaşmasında, tartışmasında da yarar vardır.
Liderlik, yöneticilik; bir
ekip, takim yada grup içersinde farklı eleştirilere, fikirlere
tahammül edebilme kadar bu farklı önerilerden, görüşlerden faydalanarak
yerinde ve zamanında optimal çözümler üretme,
uygulama becerisidir.
3. Otobüsle kampus ulaşımı
Konusu.
Üniversite yönetimin kampus ulaşımları
için arada sırada 525 nolu otobüsü kullanmalarını
öneriyorum. Belki bu sayede kampus ulaşım aksaklığına
alternatif cüzümler üretirler! Benim bazen bir saate yakın elektrik - gıda
mühendisliği durağında boşuna otobüs beklediğim olmuştur,
Bekledikten sonra metroya yürüyerek gittiğim de olmuştur.
Otobüsler dopdolu oldukları için inecek yolcusu yoksa durakta durmadan geçiyorlar,
ya da içeriye adim atacak yer bulunmadığından beklemek zorunda
bırakılıyorsunuz. (Yağmurda ve soğukta 15 20 dakikada
yürümek pek sağlıklı olmuyor maalesef!) Çoğu kez de; ite-basa-kaka
otobüs içerisine girdiğinizde, içiniz dışınıza
geliyor! İnsan mı taşınıyor, hayvan mı?
(DrHusso)