Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına,
Üniversitelerarası
Kurul Başkanlığına,
TC. Üniversite
Rektörlüklerine,
Bilkent Ankara
İzmir, 14.04.2010
Konu: Nisan 2009 dönemi doçentlik sınavı başvurusu, Doçentlik sınavı keyfi uygulamaları,
Lise
fen bölümü öğreniminden sonra Yurtdışında, Almanya´da kendi
imkânlarımla, (bursuz ve devletin tek kuruş desteğini almadan,
okul ve yasam masrafları okul dışı çalışma ile)
yüksek öğrenimi ve doktoramı çok zor şartlar altında iyi
dereceyle bitirdim. Uzun bir süre Almanya´da farklı işlerde
çalıştım. Dünyanın saygın GKSS-Bilim
araştırma merkezinde (Almanya) 6 yıl kadar, Deniz tesislerinde
Sualtı kaynağı konusunda; Hamburg üniversitesi gemi inşaat
enstitüsünde (Almanya), 2 yıl kadar konvansiyonel olmayan deniz gemi
tasarımları ve balıkçı tekne tasarımları
konularında bilimsel çalışmalarımı sürdürdüm. 2002, 2003 yıllarında, 2 yıl kadar TU-Berlin ve TU-Clausthal üniversitelerinde tasarımlarda işletme
dayanımı ve lazer üretim yöntemleri konularında bilimsel
araştırmalara katıldım, İki senede bir Berlin Teknik
üniversitesinde ve DAAD ve Berlin Eyalet Meclisi tarafından
desteklenen uluslararası Alumni
katılımlı iki hafta süreli seminerlere davet edilme ve bildiri sunma
şansını buluyorum. Gemi, Makine konstrüksiyonu
ağırlıklı çok sayıda, genel ortalamanın üstünde,
yurt içi ve yurt dışı makale ve bildiri yayınlarım
bulunmaktadır. ...
(Almanya´dan vaatlerle, Türkiye´nin sizin gibi yurt dışında iyi
yetişmiş mühendislere ihtiyacı vardır, birazda Türkiye için
de çalışın telkinleri ile ve hayallerle Türkiyeye döndüm. Bugün
Türkiye´ye döndüğüme ve bunca sene inat edip kalmağa devam
ettiğim içinde bin pişman olduğum zamanlarda oluyor!.)
1993
Yılından beri doçentlik sınavına gemi inşaat bilim
dalından başvuruyorum. Her başvurum eserlerin
değerlendirilmesi aşamasında, genellikle jüri üyelerinin art
niyetli, keyfi kanaatleriyle ret ediliyor. (Başvuru ve eserler
dosyalarım, diğer adayların dosyaları ile
karşılaştırabilinir, incelenebilir; www.dr-huso.com/makale/makale100.htm
)
Yüksek
öğretim kurumlarına yakışmayan bilim ehtik
dışı uygulamalara karşın yaptığım
itirazlar, hatta Danıştay da doçentlik sınavı ile ilgili
açtığım davada (www.dr-huso.com/makale/makale105.htm,
sonuçsuz kalmıştır, İlgili kurumların,
sorumluların bırakın gereğini yapmayı, cevap vermekten
dahi aciz kaldıkları görülüyor. Sadece ilgili makamlara
yaptığım itirazlar ve makale yazılarım nedeniyle,
üslup bahanesi ile
hakkımda iki kez soruşturma açılmasına vesile
olmuştur! Üniversitemde soruşturmayı yürütenler birçok konuda
haklılığımı ve aynı görüsü
paylaşmalarına rağmen, soruşturma istemi YÖK´ten
geldiği için ve YÖK´ten korktukları, çekindikleri için hakkımda
iki kez uyarı cezası vermişlerdir. (12 Eylül Askeri Darbesinin
hasarlarından biride; Üniversitelerin suya sabuna dokunmayan, sesleri
çıkmayan, korkak, yürümesini dahi unutan öğretim üyeleri ile
kadrolaştırılmasıdır.) Fakat ilgili
kurumların, sorumluların 1993 yılından beri bana verilen
maddi ve manevi zararın, mağduriyetin hesabini ile biraz olsun
ilgilenmek akıllarına ve sorumluluk anlayışlarına
gelmez.
Üstler
daima haklıdır, her şeyi en iyi bilirler ve devletin, resmi
kurumları normal, sıradan bir vatandaşa karşın daima
haklıdır zihniyetin hâkim olduğu 21. Yüzyıl Türkiye´sinde
idari mahkemeye giderek olası daha da maddi ve manevi zararlardan
kaçındım. ...
Nisan
2009 döneminde doçentlik sınavına tekrar başvurdum. 14 Nisan
2010 tarihi itibari ile hala bana başvurumun sonucu, jüri üyelerinin
raporları henüz tamamlanmadı gerekçesiyle olumlu ya da olumsuz
bildirilmiyor. Yarin 15 Nisan 2010 yeni başvuru
dönemi başlıyor. Ben ise hala bir sene evvelki başvurumun
durumunu öğrenemiyorum. Bu boyutta bir uygulamanın,
sorumsuzluğun keyfi uygulamanın yada
aksamamın yüksek öğretim kurumlarında olmaması gerekiyor.
Yüksek öğretim kurumları uygulamaları, faaliyetleri ile ülkenin
örnek gösterilmesi gereken saygın kurumların başında yer
almalıdır.
(Bakin, Nisan 2009
döneminde tekrar doçentlik sınavına başvurdum, Nisan 2010 dönemi
doçentlik sınavı başvuruları bu gün sona eriyor. Benim
başvurum sonucu hala raporların eksik diye
bildirilmiyor. Böyle rezilliğin yüksek öğretim
kurumlarında olmaması gerekmiyor mu? )
Daha
evvel Yükseköğretim kuruluna yazdığım dilekçelerde ve
farklı yerlerde yayınladığım makalelerimde, internet
sitemde (www.dr-huso.com) makaleler sayfasında
ve Danıştay da açtığım davada Türkiyede uygulanan
doçentlik sınavını eleştirmiştim. Keyfiyete açık,
birçok aksaklıkları bulunan fırsat eşitliğine ters
düsen, rezilliklerle dolu cağ dışı bir uygulama
olduğunu halen savunuyorum. Bu uygulama Türkiye dışında hiç
bir ülkede bulunmuyor. Doçentliğin bir bezeri uygulaması olan habilitasyon uygulaması, Almanya´ nin
birçok üniversitelerinde, bilhassa mühendislik bilimlerinde teşvik
edilmiyor. Bazı fakültelerde uzun yıllardan beri de
uygulanmıyor. Almanyada özelikle mühendislik fakültelerinde doktoradan
sonra üniversitelerde akademik kariyere devam etmek, profesör olabilmek için
belli bir değer tablosundaki kriterler değerlendiriliyor ve en önemli
şartlardan biri de endüstride en az 3-5 sene
çalışmış olması, projeler yürütmüş olması
isteniliyor. Almanya gibi doçentlik sınavı uygulaması olmayan
ülkelerin üniversitelerindeki akademik faaliyetler; öğretim, bilimsel
çalışmaların kalitesi Türkiye´de ki üniversitelerinden bir hayli
yüksek olduğu her kesin malumudur. Kurul toplantılarında
düşünmeden, tartışmadan eli havaya kaldırarak, indirerek
gelişi güzel yönetmeliklere, kararlara imza atanların bu ve benzeri
gelişmelerden haberdar olmaları gerektiği görüsündeyim.
Türkiye
üniversitelerinde bir akademisyenin, bir bilim insanin kariyeri, geleceği 2-3 jüri üyesinin insafına, keyfine, beşeri
kimliğine, siyasi görüşüne, nede hali ruhi, akli dengesine
bırakılmamalıdır. Bazı profesör, doçent unvanlı
üniversite mensuplarının zaman, zaman olumsuz ve üzücü haberleri
kamuoyuna da yansımaktadır. Bu haberlerden birini (üniversitenin
birinde doçent profesörü dövdü olayını üniversitelerde kalite
konulu bir makalemde) örnek olarak göstermiştim. Eserler dosyamda bu
haberi gören ITÜ, gemi inşaat ve deniz bilimleri kökenli seçilen jüri
üyeleri sanki hepsi kendi aralarında söz vermişçesine bizleri tehdit
ediyor diye hakkımda suç duyurusunda bulunmuşlardır. Ve hep birlikte raporlarını şahsıma
hakaret edercesine olumsuz bildirmişlerdir. İması dahi,
aklımın ucundan geçmeyen bu olay karşısında
şaşkınlığımı gizleyemedim. Ayni jüri
üyelerinden kimisi sunduğum eserleri başvuru için şartı
yerine getirmiyor diye ret ederken, kimisi de (herhalde biraz
farklılık olsun diye) başvurduğu alan ile ilgisi yoktur
deyip olumsuz görüş bildiriyor. Yine ayni jüri üyeleri benim eserleri
yetersiz, ilgisiz değerlendirirken, aynı (ortak yayınlarda) ve
benzeri makaleleri farklı adaylar için olumu değerlendiriyorlar, www.dr-huso.com/makale/makale100.htm.
Doğrusu, bu jüri üyeleri hakkında verdikleri maddi ve manevi
zarar ve görevi, yetkiyi kötüye kullanma nedeniyle, benim savcılıkta
suç duyurusunda, bulunmam gerekiyordu
.
.
Bu
gibi birçok nedenlerden dolayı;
a) 1993
yılından beri doçentlik sınavı başvurularımda
maddi ve manevi zararın, mağduriyetimin incelenmesi,
sorgulanması,
b) Nisan
2009 dönemi başvurumun neden halen
sonuçlandırılmadığı, bu kadar uzadığı,
c) Nisan
2009 dönemi başvurumda eserler dosyamın tarafsızca Ek 1 dikkate
alınarak incelenmesi, diğer adayların, (örneğin ekteki
eserler, Ek.3 ) karşılaştırılması,
d) Halen
uygulanmakta olan doçentlik sınavı yönetmeliğin keyfi
uygulamalara ve istenmeyen mağduriyetlere yer vermeyecek şekilde yeni
baştan, düzenlenmesi, yani Doçentlik sınavı bürokrasi
kaldırılarak Türkiye genelinde uygulanabilecek değer,
kriter tablosuna göre akademik atamaların, yükseltmelerin şeffaf ve
adil örneğin, bilgisayar ortamında, internetten yapılması,
e) Doçentlik
sınavı başvuruların ve diğer başvuruların
neden hala cağın, günümüzün imkânlarından (örneğin
internetten; başvuruların yapılması, dijital ortamda
eserler dosyasının hazırlanarak gönderilmesi ve jüri üyelerinin
değerlendirme raporlarının takip edilmesi gibi)
yararlanılarak kolaylaştırılmadığı,
çabuklaştırılmadığı,
şeffaflaştırılmadığı
konularını
bilgilerinize ve gereğini arz ederim
Saygılar
Dr.
Müh. Hüseyin Özden
Ege
Üniversitesi, Makine Müh. Bölümü
Konstr. ve İmalat Anabilim Dalı
Kampüs-Bornova/İzmir
·
Ekler
: Doçentlik sınavı ve
eğitim-öğretim ve bilimsel faaliyetler ile ilgili yazılar,
makaleler
www.dr-huso.com/makale/makale100.htm, www.dr-huso.com/makale/makale105.htm,
www.dr-huso.com/makale/makale5.htm,
www.dr-huso.com/makale/makale14.htm,
www.dr-huso.com/makale/makale20.htm,
www.dr-huso.com/makale/makale32.htm,
www.dr-huso.com/makale/makale37.htm, www.dr-huso.com/makale/makale46.htm,
www.dr-huso.com/makale/makale48.htm,
www.dr-huso.com/makale/makale1.htm,
www.dr-huso.com/makale/makale59.htm,
www.dr-huso.com/makale/makale85.htm,
www.dr-huso.com/makale/makale104.htm,
www.dr-huso.com/makale/makale171.htm,
·
·
HAKKIYLA, CİDDİ YAPILAN DOKTORA TEZİ VE SINAVI KİŞİNİN
BİLİMSEL ÇALIŞMALARI KENDİ BAŞINA VEYA BİR
ÇALIŞMA GURUBU İÇİNDE YÜRÜTEBİLECEĞİNİN,
KISACA BİLİM ADAMI FORMASYONUNUN BİR KANITIDIR.
·
Türkiye'de de doktora tezi
ve sınavı üniversitelerdeki doçentlik ve profesörlük atamaları
için yeterli olmalıdır. İyi yabancı dil bilgisi, bilimsel
yayınlar, okul dışında, özel sektörde, sanayide
çalışma, iyi bir sicil tercih konuları edilmelidir. Lisans,
yüksek lisans ve doktora çalışmaları daha kaliteli, ciddi
yapılmalı ve takip edilmelidir. Buradaki
suiistimaller de çaydırıcı cezalar
uygulanmalıdır. Örneğin sunulan tezin, (bilhassa doktora
tezlerin) başka çalışmalardan alıntı olduğu
anlaşıldığında unvan geri alınmalıdır,
meslekten men edilmelidir. Doktora
öğrencisi kadar doktora hocası da suiistimallerden sorumlu
tutulmalıdır.
·
Doçentlik
sınavı bu haliyle gereksiz bir külfet, bürokrasi ! Yürürlükteki
doçentlik sınavı fırsat eşitliğine ters düşen ve
gereksiz, zaman alıcı, külfetli bir uygulamadır. Bu ve benzeri uygulamalar pek çok
ülkeden kalkmıştır. Türkiye'nin AB'ye girme sürecinde de bu
uygulamalardan vazgeçmek zorundadır.
·
Türkiye´de uygulanan doçentlik sınavındaki diğer
bir saçmalık; uzun bir zaman harcayarak, külfetlere katlanarak lisansüstü
eğitimlerinden, sınavlarından, tez savunmalarından geçerek,
bir mesleki bilim dalında bir konu üzerinde uzmanlaşıyorsunuz. Daha
sonra doçentlik sınavında sizin uzmanlaşmış alandan,
hatta başvurduğunuz bilim dalında okutulan derslerden, ders
içeriklerinden haberleri dahi olmayan birileri tarafından hatta
kişilik sorunları bulunan jüri üyelerince yayınlarınız
değerlendirilmeğe çalışılıyor ve sınava
tabii tutuluyorsunuz. Ağlar- güler misiniz? Örnek mi istiyorsunuz; Gemi ve
deniz teknolojisinden, sualtında denizin derinliklerinde uygulanabilir
tekniklerin gelişmesine katkı sağlayan uluslararası bir
projeden bir konu üzerinde doktoramı hazırladım. Bu konu
üzerinde uzmanlaşmış kişilerin sayısı ben dahil bir elin parmaklarını geçmezken, Türkiye de
bir jüri üyesi gelip beni bu konuda hangi yüzle, sıfatla sınava tabi
tutacaktır. Bu bir tarafta ITÜ´lü Gemi İnşa Ve Deniz Teknolojisi
Fakültesindeki jüri üyeleri, daha yurt dışında bu bilim
dalında okutulan derslerden ve içeriklerinden dahi haberleri yokken,
Akışkanlar mekaniği ağırlıklı gemi
hidrodinamiğine, gemi hidrostatiğine odaklanıp
kalmışlardır. Gemi konstrüksiyonunda,
gemi tasarımında; isletme dayanımı, kaynak
bağlantıları ve mukavemet hesapları, gemi imalatında;
lazer tekniği uygulamaları çalışmalarını, makale
yayınlarını nasıl değerlendirebilirler ki. Kendi
mesleki ve kişisel geri kalmışlıklarını bilim
dalı ile ilgisi yoktur diye rapor edileceklerdir tabi ki! Maalesef bu
hoş olmayan gerçekler birileri tarafından çekinmeden
tartışmaya sunulmalıdır diye düşünüyorum.
·
TÜRKİYEDE AKADEMİK KARİYER YAPMAK, BİR
YERLERE VARMAK YADA ÜNİVERSİTEDE ÇALIŞMAK İÇİN
İYİ AHBAP-ÇAVUŞ VE VEYA AKRABA-DOST
İLİŞKİLERİNE BAĞLIDIR
dr. husso