29 Ekim 2010, Türkiye Cumhuriyetimizin 87. kuruluş yıldönümü anısına bu makale kaleme alınmıştır.

(Makalenin geniş okuyucu kitlesine ulaşması için olası katkılarınız için şimdiden teşekkürler)

 

21. YÜZYIL TÜRKİYE´SİNDE ALLAH ADINA

ÖRTÜ, TÜRBAN, KARA ÇARŞAF, SAKAL SARIK BAHANE;

 MİLYON DOLAR DEĞERİNDEKİ RANTLAR ŞAHANE!

Lütfen aşağıdaki fotoğrafları iyi görün! Neden sorularına alternatif cevaplar sunmaktan kaçınmayın. Sorgulayın. Sorgulamaktan üşenmeyin, korkmayın, çekinmeyin, utanmayın. Sorgulamada kimselere yaranma, beğendirme kuskunuz olmasın.  En azından hafızanız için ufakta olsa bir alıştırma.  Kendinizi pasif okuyucu, dinleyici, izleyici hayvan konumundan çıkartıp, kendinizi aktif insan moduna sokun!

 

d1.jpg

 

d4.jpgd3.jpg

 

………………..

………..

………………………

domates-10.2010

 

ü   ABD’de 1 kilogram et ortalama 5 dolar seviyesinden satılıyor. AB’de etin ortalama fiyatı ise 4 dolar seviyesinde. Türkiye’de ise son zamlardan sonra 1 kilogram etin fiyatı 25-30 TL yaklaşık 16 ile 20 dolar. Türkiye’de et ABD ve AB’nin yaklaşık 4 katına satılıyor.

ü   ABD’de bir kişinin yıllık ortalama geliri 46 bin dolar seviyesinde. Yani ABD’de milli gelir ile 9.2 ton et satın alabilir. Türkiye’de ise kişi başına milli gelir 8 bin dolarlar seviyesinde. Türkiye’de kişi başına alınabilecek et miktarı ise sadece 480 kilogram - …

 

·        Düşünebiliyor musunuz? Türkiye et, domates ihraç eden bir ülke iken, mevcut devlet yönetiminin kötü icraatları sayesinde domates, et ithal eden bir ülke oldu. 

·        Kendi nüfusunu rahatlıkla besleyecek, hatta dışa büyük oranlarda ihraç edebilecek büyük bir tarım, hayvancılık ve enerji gibi alt yapı potansiyeline sahip Türkiye; sürekli türban, Filistin, rant peşkeşi,  anayasa, Kürt terörist acilimi, başkanlık sistemi, Ergenekon, Balyoz ve benzeri  davalarla muhaliflerin susturulması gibi konularla uğraştığından; önünü, geleceğini, yönünü göremez oldu.

·        Bir devlet yönetiminde bu boyutta bir rezillik olmamalıdır, hele bu yüzyılda. İste gerçek liderlik bu gibi konularda ölçüt alınmalıdır. En azından sorumlular, ilgili bakandan hesap sorulmalıydı, değiştirilmeliydiler!

……………………………..

ÜLKEYİ BU DURUMA DÜŞÜREN DEVLET YÖNETİMİ UTANSIN.  BENCE SEÇİMLERİ BEKLEMEDEN BİR AN EVVEL İSTİFA ETSİN. SEÇİMLERDE BU YÖNETİM TEKRAR SEÇİLECEKTİR, NE YAZIK Kİ! Bati demokrasilerinde bu performanstaki bir yönetimi asla barındırmazlar.

Et meyve, sebze ihraç eden bir ülke olan Türkiye, süregelen yönetimler sayesinde dünyanın ağır borçlanarak şayili büyük gıda ithal ülkesine dönüştürüldü. Yakında bu borçların anaparası ve faizleri nedeniyle ülkenin topraklarını da satışa çıkaracaklarından kimsenin hiç şüphesi olmasın. Cumhuriyetin 75 yılda zar zor kazandırdığı kurumlar, fabrikalar mevcut hükümet yönetimin 10 yıllık süresi içinde neredeyse tamamı keledir fiyatına yandaşlara, candaşlara, yalaklara satıldı, hediye edildi. Önümüzdeki yönetimleri döneminde özelleştirme maskesi altında satacak fabrika, kurum kalmadığından vatanin topraklarını da kılıfına uydurup satışa sunduklarında sakin kimse şaşırmasın, ağlaşmasın, yakarmasın.  (Tabi bunlar kendi gözlem ve değerlendirmelerim, inşallah burada yanılırım ve öngörülerim hiç gerçekleşmez.  )………..

Türkiye´de sadece enerji, akaryakıt, telekomunasyon fiyatları dünya ölçütlerinde çok yüksek değil, Et ve et mamulleri, süt ve süt mamulleri hatta meyve ve domates gibi sebzeler dahi çok pahallı. Bir tarım ülkesi sayılan Türkiye Et, süt hatta domates, soğan ithal eder bir duruma getirilmiştir. 

TÜRKİYE’DE NEREDEYSE YÜZYILDIR DEĞİŞMEYENLER; “ÇOK DÜŞÜK İSÇİ VE MEMUR ÜCRETLERİ VE AYLIKLARI”, “PAHALLILIK”, “İŞSİZLİK”, “YOKSULLUK”, “BORÇLAR”, “YETERLİ SAĞLIKLI BESLENEMEME”, “YOLSUZLUKLAR”, “YÖNETİMLERDEKİ GÖREVİ SUİİSTİMALLER”, “KEYFİLİKLER”, “FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ”, “PARTİZANLIK”, ….

Türkiye’de bu gibi hayati sorunlar dururken, Allah adına diye adlandırılan örtü, türban, kara çarşaf, peçe ile kamuoyunun özellikle 10 seneden beri AKP hükümeti döneminde devamlı meşgul edilmesini ben bir vatandaş olarak yakışıksız buluyorum. Bilerek ya da bilmeyerek,  (Allah adına, İnanan Müslüman yararına diye)  yapılan bir günahtır diye değerlendiriyorum.

21. yüzyıl Türkiye’sinde Türban, kara çarşaf, peçe, sarık v.d. sürdürülen yaygara, Allah adına, inananların hakkından ziyade, belli bir kesimin bunu kullanarak hükümetin nimetlerinden faydalanarak devletin, kamunun milyarlar değerindeki rantlarından daha fazla ve kalıcı pay alabilmek için sürdürülen bir mücadeledir.

Müslüman vatandaşı düşünen çok azdır. Burada kişisel ve cemaatsel, tarikatsal, kurumsal çıkarlar ve hâkimiyet söz konusu olduğu görüsündeyim.  Bence Müslümanların en önemli sorunlarından biri; cağın dünyanın nimetlerinden daha sağlıklı yararlanmak, başkaları tarafından kullanılmalarının, sömürülmelerinin önüne geçmektir, onurlu bir yaşamdır.  Bunlar için de biz Müslümanların çok daha fazla çağdaş bilgi ile donanmamız, üretici çalışmamız, güçlenmemiz mecburiyetindeyiz.  Enerjilerimizi, birlikteliklerimizi bu hedefe odaklanmamız gerektiğini savunuyorum.

İslam dinin de kara yobazları önemli bir araç, vasıta ve piyon olarak kullanarak Müslümanların gelişmesini, güçlenmesini kontrol altında tutan , bilhassa Arapların petrol gibi enerji gelirlerini  sömüren, kullanan Batili sömürücü devletlerin bu kozunu yok etmek için İslam dininde kara cahillerin yobazların tekeline bir an evvel  son vermek olmalıdır. Bunun içinde İslam da özre dönme, Kuranı Kerime esas alma olmazsa olmazdır.

 

HER HÜKÜMET, TBMM´Sİ, DEVLETİN KURUMLARI MEVCUT TEMEL YASALAR, KANUNLAR ÇERÇEVESİNDE DEVLETİN, ULUSUN, BİREYLERİN İÇTE VE DIŞTA ÇIKARLARINI SAVUNMAK VE KORUMAKLA, HALKIN REFAH, CAGDAS BİLGİ DÜZEYİNİ YÜKSELTMEKLE MÜKELLEFTİR…

 

Allaha inanmak, Allah sevgisi, Allah korkusu, insanlığın sağlıklı, uyumlu, huzurlu iyi bir geleceği için gereklidir, olmasa olmazlardır. Dinlerin ne kara yobazların elinde, nede arsızların siyasi, ticari ya da kişisel hükümranlıkları adına yozlaşmasına seyirci kalınmamalıdır.  Devletin yasaları buna izin vermemelidir.

 

İzmir, 29 Ekim 2010

DrHusso

 

·         Devletin vatandaşın başına ne musibet geliyorsa hep siyasilerin, kötü yönetiminden, TBMM´sinin kötü icraatlarından ve mevcut yasalardan kaynaklanıyor. Devletin buna sınırlama getirecek yasaları olmalıdır. Her şeyi seçimlere bırakmak, seçimlere kadar beklemek ne kadar demokratik olduğu da korkulmadan tartışılmalıdır. Demokrasi kültürünün yeterli olmadığı ülkelerde, demokrasinin bir gereksinimi olan bazı geçici kısıtlamalara gidilmesi tabu olarak görülmemelidir.

·          Türkiye’de eski senato meclisinin çift başlı yönetim, zorlaştırıcı ve engelleyici, zaman uzatıcı  gibi  bazı aksaklıkları nedeniyle tamamıyla  kaldırılması  çok büyük bir hataydı. Onun yerine aksaklıkları giderici yasa ve yönetmelikler getirilmeliydi görüsünü bugün hala muhafaza ediyor ve savunuyorum. Türkiye devlet yönetiminde başkanlık  sistemi yerine, devlet yönetiminde denetleyici  ve danışman statüsündeki senato meclisinin getirilmesinde yarar vardır.

·         Bugünkü demokratik düzende, belli gruplar  partilere sızarak, zamanla parti yönetimi ele geçirerek  secimle TBMM´sine girme şansına sahiptirler. Ve bunlar çoğunluğu sağlayarak devlet yönetimini ele geçirerek ülkeyi ve vatandaşları kullanma sömürme imkanına sahip olabilirler. Bu günkü düzende ve demokrasi kültüründe dört ayaklı nallı eşeği TBMM´sine secimle taşıyabilirsiniz.

·         Türkiye´de particilik; ülkeye, devlete, partiye, vatandaşa hizmet, yararlı olmaktan ziyade, kendileri yanında ailece, es dost,  hatta sülalece bir yerlere varmak, devletin büyük maddi ve manevi nimetlerinden yararlanmak için bir araç, vasıta olarak görülüyor.,  Devletin belli kurumlarında makam sahiplerini, ve çalışanlarını araştırın çok ilginç görüntülerle karşılaşırsınız, Vatan, Millet, Sakarya, Allah ü Ekber, Türban, İnsan Hakları, demokrasi, Kadın Hakları, Eşitlik gibi sloganların, kavramların özde değil sözde olduğunu anlarsınız! Yani bir partiye  özellikle iktidar partisine ait olarak diğer insanların haklarını gaslederek yasam standardını yükseltmek, garanti altına almak esastır, gerisi boştur.  Genelde iktidarla muhalefet arasında yönetim mücadelesinde tarafların gerçek hedefi burada gözükmektedir. Devletin nimetlerini ele geçirmek, kullanmaktır. Muhalefet ve iktidar ağırlıklı olarak dışarıdan çıkar grupları tarafından,  hatta büyük şirketler tarafından yönlendirilmek istenilmektedir. Bu nedenle kendilerine uyumlu olabilecekleri seçerler, her türlü desteği verirler. Seçimlerde basarisiz kaldıklarında devletin nimetlerini kaptırdıkları iktidardan bir an evvel kurtulmak için de her türlü çareye, yola, yasa dışı hilelere de, suçlamalara, iftiralara, dengesizliğe başvururlar. En gülcü kurumu, askerleri devreye sokmaya çalışırlar, bunun içinde emekli paşalardan ve köse yazarlarından yararlanmak isterler. Hatta vatandaş asker el ele, haydin göreve sloganlarını dahi attırırlar, suni siyasi ve ekonomik krizleri yaratırlar ve bahane ederler. Bu sahtekârlar, kişiliksizler üç kuruşluk çıkarları uğruna, gençleri, örgencileri, vatandaşları birbirlerine bölerek, ayrıştırarak kırarlar.

·         Türkiye’nin kendisine özgü olarak hayati çıkarları gereği,  Bati Demokrasilerden farklı olarak bazı yatırımları olmalıdır. Demokrasi kültürü, devlet yönetimini tehdit eden unsurlar, komşuların durumu, ulus yapıları, gelir düzeyleri, bilgi ve teknolojik alt yapıları, gibi kriterler değerlendirildiğinde, karşılaştırıldığında Türkiye ile Bati demokrasilerinde farklılık olduğu açıkça görülür.  Örneğin Almanya’da hangi siyasi görüşten olursa olsun her  Alman Vatandaşı ülkesinin refahının yükselmesi, ekonomik güç olarak kalması  için çalışır. Ülkesinin aleyhinde hiç bir yatırımda bulunmaktan kaçınır, Alman vatandaşı olmaktan gurur duyarlar. Türkiye’de ise bu konuda çok farklı ve  maalesef çok olumsuz bir tabloyu kısa özet seklinde bir kaç satırla  dile getirmek mecburiyetindeyim: Türkiye’de sayıları pek küçümsenmeyecek olan bir kısım Türk Vatandaşlarımız, bilerek, kasti ülkeye her türlü zararı vermek için, Türkiye´yi batırmak için, siyasi ve ekonomik kaosa sürüklemek için ellerinden gelenini artlarına koymuyorlar.  Ekonomiye fırsat buldukça her türlü darbeyi vuruyorlar, huzursuzluk çıkarıyorlar, gençleri uyuşturucu ile zehirliyorlar, vatandaşları haraca kesiyorlar, canından bezdiriyorlar, Devletin askerine, polisine, öğretmenine, mühendisine taş, atıyorlar, silahla ateş ediyorlar, şehit ediyorlar, ….

Evet Bati ülkelerinin iki üç tanesinde de terör olayları vardır, doğrudur. Fakat amaç ve şiddet ve insani kıstasında Türkiye’deki baş edilemez, korkunç boyutta, değillerdir.

KISACA: TÜRKİYE KENDİ HAYATİ ÇIKARLARI GEREĞİ VE DEMOKRASİNİN SÜREKLİLİĞİ İÇİN KENDİNE HAS, KENDİ ALT YAPISINA ÖZGÜ ÖNLEMLERİ, UYGULAMALARI ALMAK ZORUNDADIR. 

Vatandaşların doğru fikir sahibi olmaları içinde, kamuoyuna açık yazılı ve görsel basın, medya tarafsız ve her görüşün fikirlerine korkusuzca yer vermesi, dogru ve çarpıtılmamış verileri, haberleri sunma şartı getirilmelidir.  Kamuoyuna açık yayın radyo, TV kanalları ve gazeteler şahsi ve kurumsal çıkarları gereği günün devlet yönetimin borozanligini yapmalarının önüne geçilmelidir. Toplum, devlet, ulus çıkarları, yararına hizmet ettikleri bilinci kazandırılmalıdır.  Yazılı ve görsel basında tarafsız bir etik kurulun oluşturulmasında yarar vardır.  (Örneğin;  Almanya’da ülkenin, devletin, toplumun çıkarlarına karşın kamuoyunda geniş kitlelere yayın yapan kanal ve şahısların elemine edildiği, devre dışı bırakıldığı, yalnızlığa itildiği, hatta akil hastası diye sıfırlandığı  bir sistem mevcuttur.)  Son 10 yılda yazılı ve görsel basında bir çirkefleşme söz konusudur, misyon ve vizyondan büyük sapmalar tespit edilmektedir. Neredeyse bütün TV-kanalları ve Gazeteler mevcut hükümetin borozanligini yapmakta birbirleri ile yarışır duruma getirildiler.   TV-kanalların neredeyse tamamında belli dünya görüsündeki  kişiler neredeyse her konuda ahkam kesilerek  (yazar çizer, sunucu, programcılar, prof unvanlı şovcu akademisyenler,..) ;  vatandaşları, toplumu mevcut siyasi görüşe kanalize etmek için kullandıklarını sizlerde fark etmişsinizdir.

 

29 Ekim 2010, Türkiye Cumhuriyetimizin 87. kuruluş yıldönümü anısına bu makale kaleme alınmıştır.

(Makalenin geniş okuyucu kitlesine ulaşması için olası katkılarınız için şimdiden teşekkürler)

 

Ek,

Türkiye’de;

ü Türban; çoğunluğun kişisel dini inancından ziyade, günümüzde kişisel bir çıkar beklentisinin tercihidir. 

ü *Türban; belli bir kesimin toplumda var olmanın, ayakta kalmanın bir aracıdır.

ü *** Türban, bazıları için mevcut türban yanlısı iktidarın nimetlerinden yararlanmak için mecburen takınılan bir maskedir… 

·         * Türban; özürlü, keyfi, aksak demokrasinin uygulandığı, fırsat eşitliğin göz ardı edildiği, işsizliğin hüküm sürdüğü, fakir fukaralığın ayyuka çıktığı ülkelerde bazı bireylerin, özellikle alt gelirlilerin bir partiye, bir derneğe, bir tarikata v.b. katılarak, ait olarak; yaşam zorluklarının üstesinden gelme arayışıdır. Aslinda, Toplumsal, yönetimsel bir hastalığın belirtisidir.

·          

·         * Türban, artan ve yayılan çevresel baskılar altında takılması zaruret haline getirilen şeriat akımının bir sembolüdür.

·          

·         Türban; İslam dinimizle, Müslümanlıkla, İslami dindarlıkla bağdaştırılamaz. 

İslam dini, Müslümanlık; akılcılıktır, çağdaşlıktır, ilericiliktir,  kardeşliktir, saygıdır, dayanışmadır, mükemmelliktir, daha fazla çalışmak ve kazanmaktır, daha fazla hürriyettir, kısaca,  ferdi ve toplumsal maddi ve manevi sağlıklı bir yaşamın inanç biçimidir; bağnazlık, gericilik asla değildir.

İslam dininde tebliğ vardır; zorlama, saldırı, tehdit, şiddet, kin, husumet yoktur.

İslam dininde Allaha şükretme, Allaha sığınma gibi Allah ile Kul arası ibadetlerde ne zorlama nede gösterilik, yani bir nevi şekilcilikle ilgisi yoktur.

 

İSLAM DİNİNDE DEVLET YÖNETEMİ LAİKTİR, KUL DA LAİKTİR. İslami şeriat; aslında kanunlara ve yasalara uymaktır ve  özü çağdaşlıktır. O zamanki toplumdaki put pereslige, kanunsuzluğa, zulümlere, keyfiliğe, kurban ve katliamlara, cehalete son verilmek üzere getirilen çağdaş insani yasa ve kurallardır.

 

İslam dininin temelinde ise;  laik cumhuriyet devlet yönetimi, demokrasi, inanç özgürlüğü, fırsat eşitliği ve saygınlık vardır.

 

İSLAM DİNİ, MÜSLÜMANLIK HİÇ KİMSENİN, NE KİŞİ, KİŞİLERİN, NE KURUMLARIN, NE TARİKATLARIN, NE PARTİLERİN, NE ULUSLARIN, NE DE DEVLETLERİN TEKELİNDE DEĞİLDİR.

 

TÜRBANI KENDİNE, KİŞİLİĞİNE YAKIŞTIRAN, O GİYİM KUŞAMDA KENDİNİ RAHAT VE MUTLU HİSSEDEN YADA KENDİ İNANCINA GÖRE rahatlıkla ve her yerde GİYEBİLMELİDİR.  Gelişi güzel yasaklar sorunu azdırmaktadır,  Yasaklar ya tavizsiz uygulanmalıdır, yada hiç konulmamalıdır, HER TÜRBAN TAKAN, BEŞ VAKİT NAMAZ KILABİLEN NE GERİCİ, NE ŞERRİAT (kötülük) YANLISI, NEDE DAHA DİNDAR, DÜRÜST, GÜVENILIR DEĞİLDİR.

, oruç tutmak sağlıklı yaşam için zamanımızın birçok kronik hastalıklarına karşın çok faydalı olduğu göz ardı edilmemelidir.)

İSLAM DİNİNDE İBADETLER KİŞİNİN KENDİNE İŞKENCE, KENDİNİ MAĞDURİYET ETMESİ İÇİN DEĞİLDİRLER, TAMAMEN SAĞLIKLI BİR YAŞAM İÇİN DE BUYRULDUĞU UNUTULMAMALIDIR.

 

Devlet yönetimleri, çağdaşlıktan, bilimden, insani değerlerden asla taviz vermemelidir. Dinlerin siyasi, ticari amaçlı kullanılmalarının,  bilhassa çocuk ve gençlerin beyinlerinin ilerlide sömürmek ve kullanılmak üzere yetiştirilmelerinin önüne geçecek önlemler alınmalıdır.

Toplumsal düzen, insanlığın huzurlu bir geleceği için bireylerde Allah İnancı ve Sevgisinin olması için çocuklara, gençlere iyi bir din eğitiminin verilmesi gerektiğini bilmeyen yoktur.  Tabii ki bu eğitimin suiistimal edilmesine, cehalet militan eğitimine dönüştürülmesine göz yumulmamalıdır.

Devlet yönetimi olarak çocuklara, gençlere sahip çıkılmıyor. Çocukları, bilhassa kız  çocuklarını orta öğretimin sonuna kadar okullarda yada camilerde, cemaatlerde, tarikatlarda beyni körlerin elinde; başı türban örtülü ve Atatürk düşmanı, Laik rejim aleyhine eğitilmelerinin önüne geçemiyorsunuz,  yada siyasi çıkarlar nedeniyle görmemezlikten geliyorsunuz. Daha sonra bunlar üniversite kapılarına dayandıklarında Türbanlı, geleceğin laik rejim düşmanı diye ve veya Türkiye’nin, kurumların  görüntüsünü bozuyorlar diye dışarı atmak istiyorsunuz. Bence bu devlet yönetiminde süre gelen bir kepazeliktir.

 

…………….

Batili devletler, yani Hıristiyan toplumlar  orta cağın cehaletinden, kiliselerin, gerici dincilerin hükümranlığına son vermek suretiyle kurtulmuşlardır. Hurafeleri dışlayarak, çağdaşlığa ve bilime önem vererek gelişirlerken, Müslümanlar orta cağların cehaletine yönlenmişlerdir, bilim ve teknolojide çok, çok gerilerde kalmışlardır. Belli Müslüman ülkelerinde, kardeşlerimiz 21. Yüzyılda ortaçağın hayat standart’ını yaşar hale gelmişlerdir. (Türkiye´nin hızla güçlenerek bu ülkelere yârdim elini uzatması gerekmektedir. Gerçek, çağdaş Müslümanlığın güçlenmesi herkes için yararlıdır. Dünyada belli çevrelerce Müslümanların dünya barışını, huzurunu tehdit edenler olarak lanse edilmeğe çalışılıyor) Bakin! Dünya tarihinde insanlık yaşamını olumlu yönde etkileyen gerçek reformlar, tepeden inme aristokrat güdümlü generaller tarafından gerçekleştirilmemiştir. İnsanlık tarihini değiştiren büyük reformlar halk desteği ile, halkın çok kanlı ayaklanmaları ile gerçekleşmiştir. Orta çağda İnsanların kanını emen, hastalık saçan kilise  mensupların neredeyse tamamı halk tarafından linç edilmiştir. İslami Ülkeleri ya tamamen dinci cahillerin elinde ortaçağın cehaletine gömülüp Dünya tarihinden yok olacaklardır,  yada yok edileceklerdir. Diğer bir yol ise; İslam Dininde özre reformunu kansız, akilci bir yönetimle gerçekleştirmeleri, çağdaş eğitime, bilime, teknolojiye, fırsat eşitliğine tavizsiz önem vermek zorundadırlar.

 

Dünya tarihini incelediğinizde, önemli sonuçlardan birine varmak mümkündür: “ İnsanlık bu güne dek  daha fazla demokrasi için, tek başlı yönetimlere,  hükümranlıklara, krallıklara,  şahlara, diktatörlere, tek adam, başkanlık sistemine, aristokratlara, sömürücülere karşın hep mücadele etmiştir. Devlet yönetiminde daha fazla hak sahibi olabilmek ve özgür yasayabilmek, karanlıklardan kurtulmak için savaşmıştır.” Türkiye’de ise su sıralar tam tersi bir siyasi zihniyet belli çevrelerce yeşertilmeğe çalışılıyor, halk ikna edilmeğe çalışılıyor. Yani Başkanlık sistemi.

Başkanlık sistemi ile Türkiye´de sorunların azalacağı, hızla gelişeceği  gibi bir sürü ipe sapma saçmalık yayılıyor. Başkanlık sistemi  devleti yönetimi, yada halk, millet yararından ziyade şahsi  çıkarların, tatminlerin gerçekleştirilmesinden başka bir şey değildir.  Bunun aksini savunlar sadece kendilerini yalanlıyorlar. Dünya da başkanlık sistemi ile idare edilen bir çok yoksul, devlet yönetiminde çok  geri kalmış ülkeler bulunmaktadır.  Başkanlık sistemi ile yönetilmeyen çok ileri, gelişmiş ülkelerde bulunmaktadır. Bu gerçekler ise nedense islerine gelmediği için gündeme getirilmiyor.  Hatta bazı Avrupa ülkelerinde, Fransa’da başkanlık sistemin kaldırılması yönünde tartışmalar uzun bir süreden beri devam ediyor. Diğer taraftan günün devlet yönetiminde hükümet ve parti başkanı, kraldan çok daha kral ve astığı astık kestiği kestik.  Her dediğini gerçekleştirebiliyor, bir kanun gibi yerine getiriliyor. Gördüğünüz gibi Başkanlık sistemin niyeti bambaşkadır. ….

 

Bazı konularda uzmanından, yerinden bilgi sahibi olmanın yararları vardır, en azından doğruları ortaya çıkarmak, art niyetlileri teshir etmek, meydani kötülerin insafına terk etmemek içinde gerekli olmaktadır. Tabii ki ta çocukluktan beri beyinleri yıkanmışların, ya da bundan nemalanların değişmesini beklemek saflık olur. Örneğin, Türban tartışmaları ile ilgili yeni bir Ek yazı: lütfen bu güzel makaleyi sizde okuyun ve okutun!

 

Din, Türban, İlim ve Akıl

CEMİL DENK

 “Türban bizim NAMUSSUMUZdur” (Bülent Arınç AKP Bakanı)

“karım ve kızın türbanı inançlı oldukları için takıyorlar” RTE ()

“Türbanı dinimizin gereği giyiyoruz” (birçok kandırılmış ya da ikna edilmiş kızlarımız, hanımlarımız)

“TESETTÜR KADININ İFFETİNİ KORUR”

“Kadının örtülü olması, hürriyetini kısmak için değil, bilakis şeref ve iffetini korumak içindir”

“… . Bunun için kadın, yüzü ve bileklere kadar elleri hariç olmak üzere vücudunun geri kalan kısımlarını, muntazam olarak örtmekle yükümlüdür.” (Gül İsimli bir hanım, internette yazmış)

Yazı bir sayfadan fazla. Hadisler ve demişler-komuşlarla sürüp gidiyor…

Vatan imar isterken, insanımız, zenginlik ve refah isterken, milletimiz, bilim ve ustalık, yüksek uygarlık, hür düşünce ve hür yaşayış isterken

Birileri yine “TESETTÜRܔ “TÜRBANI” sakız gibi çiğnemeye başladılar.

Ben de bu konuları sakız gibi çiğnemekten bıkmış birisi olarak ve de din adamı değil bir araştırmacı olarak yine yazmak zorunda kaldım.

Her zaman olduğu gibi, konuyu üstatlarından alıntılarla sunacağım.

********************************

İlahiyatçı Prof. Yaşar Nuri Öztürk’:

“Putperest veya yarı putperest kadın düşmanı Arap örflerini DİNLEŞTİRMEK için Akıl almaz yalanlar söylenerek, bunlar ‘HADİS’ adı altında Hz. Peygambere mal edilmiştir”.

A’raf suresi 22’nci ayet:

“Şeytan onları hile ile aldattı. (onlar) ağacın meyvesini tattıklarında, “ayıp yerleri” (Avret Yerleri) Kendilerine göründü. Cennet yapraklarından Üzerlerine örtmeye başladılar.”

İlahiyatçı Prof. Dr. Şahin filiz: “Bu ifade TEVRAT ve İNCİL'DE de vardır. Ama orada da, "Havva Başını Da Örttü" diye Bir ifade yoktur”.

A’raf  Suresi 26’ncı Ayet: “Ey Ademoğulları, Biz size; Ayıp Yerlerinizi Örtecek GİYSİ, SÜSLENECEK ELBİSE, ve de  “TAKVA ELBİSESİ” yarattık. İşte o daha HAYIRLIDIR

 “TAKVA ELBİSESİ (İslam Ansiklopedisi): Yüzdeki HOŞ İFADE, ALÇAK GÖNÜLLÜĞÜ ifade eden YÜNDEN YAPILMIŞ ELBİSE, İYİLİK, GÜZEL DAVRANIŞ, ALLAH’TAN SAKINMA, Savaşlarda giyilen ZIRHLI elbise MİĞFER

Nahl suresi 81’nci ayet:

“Allah sizi Sıcaktan Koruyacak elbiseler ve Savaşta sizi koruyacak Zırhlar yarattı.”

Ahzab Suresi, 59’ncu ayet: (İlahiyatçı Prof. Neşet Çağatay) : “ey peygamber, Eşlerine ve kızlarına ve Hür kadınlarına; de ki, Dışarı çıkarken Üstlerine örtü alsınlar, Bu onların TANINMALARINA, Tanınıp da Eza edilmemelerine En elverişli olanıdır

İlahiyatçı Prof. Mustafa Sağ, “Evrensel Çağrı, Kur’an Meali”:

“Kuran ayetinde ‘BAŞÖRTÜSܒ diye Bir kelime GEÇMEMEKTEDİR. Buna rağmen Tüm kuran tefsirlerinde ve çevirilerinde Kuran ayeti ‘BAŞÖRTÜSܒ olarak çevrilmiştir. Hâlbuki ayette geçen “HIMAR’ kelimesi ‘BAŞ ÖRTMEK’ anlamında DEĞİL, Sadece ‘ÖRTMEK’ anlamına gelmektedir. Eğer, Herhangi bir şey ÖRTÜLECEK ise. O Şeyin VURGULANMASI gerekir. Örneğin;

MASA ÖRTÜSÜ derken, ÖRTMEK Kelimesinin yanına MASA kelimesinin gelmesi gibi, Başörtüsü dendiği zaman da “ÖRTMEK” (“HIMAR”) kelimesinin yanına “BAŞ” (“RE’S”) kelimesinin gelmesi gerekir Böylece yaratılan sözcük: ‘HIMARÜ-RE’S’ olacaktır!!!

İlahiyatçı Prof. Yaşar Nuri Öztürk:

“Halkımızın ‘SIKMA BAŞ diye tanıttığı bu KAPATMA; İSLAM İLE DEĞİL, TALMUT MÜSEVİLİĞİ ve PAVLUS HIRİSTİYANLIĞI ile izah edilebilecek bir tavırdır. “Nur Suresi 31’deki Emir; BAŞA İLİŞKİN BİR EMİR DEĞİL, GÖĞSE İLİŞKİN BİR EMİRDİR.”

“TÜRBAN; RAHİBE KIYAFETİDİR.

Müslüman kadın, Başını, Yüzünü, Dirseklere kadar Kollarını, Bileklere kadar AYAKLARINI (kapatmaz) Bunların dışındaki vücut bölgelerini ZAMANI- ZEMİNİ, İŞ ŞARTLARINI, İKLİM ve COĞRAFYANIN özelliklerini dikkate alarak kapatır.” (ALLAH İLE ALDATMAK)

“Kadın vücudunun ziynet olarak düşünülmesine dayanak olacak Hiçbir KUR’AN AYETİ YOKTUR.”

“kadının Başını Örtmesi Gerektiğine Dair Hiçbir Yerde yazılmış TEK SATIR YOKTUR. İleri sürülen tek talep; KADININ GÖĞSÜNÜ ÖRTMESİNDEN ibarettir” (DİN NASIL YOZLAŞTIRILDI)

İlahiyatçı Prof. Yaşar Nuri Öztürk’ (Hürriyet, 10 Şubat 2008)

“Dindarlığı, eşinin başının örtülü oluşuyla bilinen ve AKP’NİN Kurucularından biri olan, Prof. Dr. Nevzat YALÇINTAŞ şöyle diyor:

“Türban sorunu İTHAL bir sorundur. Konu TÜRKİYE’YE bir NİFAK gibi sokuldu. “TÜRBAN” NİFAK, FİTNEDİR. Fitne ise adam öldürmekten Daha kötü bir şeydir”

İlahiyatçı Prof. Dr. Şahin filiz;

“Baş örtmeye, NUR suresi'nin 30. ve 31. Ayetleriyle AHZAB suresi'nin 59. Ayeti Sürekli kanıt olarak gösteriliyor. Ancak Bunlar kesinlikle BAŞÖRTÜSÜYLE İLGİLİ DEĞİLDİR.

Çünkü Bu ayetlerde BAŞ VE SAÇ SÖZCÜKLERİ GEÇMEZ”. (SİYASET- TARİKAT GÖLGESİNDE DİN VE KADIN)

 “Bu kadar önemli, Bu kadar vurgulanan bir emir olsaydı, SAÇ ve BAŞ sözcüklerinin geçmesi gerekirdi. Oysa böyle bir şey yok. Kuran'a göre Asıl örtülmesi gereken GÖĞÜS kısmı ve cinsel ORGANLARDIR

 “Şeriat hukukunun geçerli olduğu ülkelerde İnsan yaşamını hiçe sayan cezalar var.

Örneğin KOL, BACAK, EL KESMEK, KADINLARI RECMETMEK gibi...

BUNLAR KURAN'DA YOK. Bunlar, Uydurulan hadislere konulmuşlardır.”

 “BAŞÖRTÜSÜ YAHUDİ GELENEĞİ”dir “TEVRAT ve TALMUD'DA Başörtüsü İle İlgili Ayetler Vardır”.:"YAHUDİ geleneğini inceledim. YAHUDİLERDE, 'BAŞÖRTÜSÜZ KADINLAR İFFETSİZDİR, NAMUSSUZDUR. “BAŞ ÇİRKİNDİR, ÖRTÜLMESİ GEREKİR. Başörtüsüz hiçbir kadın dışarı çıkmamalıdır' denilmektedir.

Yahudi geleneği direkt olarak islamı etkilemiştir. Yoksa

İSLAM’DA BAŞÖRTÜSÜ KESİNLİKLE SÖZ KONUSU DEĞİLDİR.

 “İslam’da BAŞÖRTÜSÜ ÖRTEMEYENLER ile ilgili Kesin BİR CEZA YOKTUR. İslam’da 76 tane temel farzdan bahsedilmektedir.

76 farzda kesinlikle BAŞÖRTÜSÜ GEÇMEMEKTEDİR.

"Dini temeller bakımından BAŞÖRTÜSÜ, kesinlikle DİNİN bir EMRİ DEĞİLDİR.”

 “Bizim anlayamadığımız: "bir ŞERİAT-TARİKAT SİMGESİ olan ÖRTÜNMENİN (tesettürün) Allah'ın emri diye dayatılması ve Yeniden ŞERİATA DÖNÜLMESİ ÇABASIDIR."

 “Eğer dedikleri gibi ŞERİATI-TARİKATI SİMGELEYEN başörtüsü (TÜRBAN) Allah'ın emri olsaydı HİÇBİR BEŞERİ GÜÇ Kadınların BAŞINI AÇMASINI önleyemezdi.

Tıpkı DEPREMİ ÖNLEYEMEDİKLERİ, Önleyemeyecekleri gibi... Gökyüzünde bulanan

Güneş, Ay ve Yıldızların YÖRÜNGESİNİ DEĞİŞTİREMEYECEKLERİ gibi... Yaşlanmayı, ölümü önleyemeyecekleri gibi”

SON SÖZ:

TÜRBAN, TESETTÜR, DİN GEREĞİ DEĞİL,

GİYENLERİN BİLGİSİ OLSUN.

GİYMEYENLERİN GÖNÜLLERİ RAHAT OLSUN! C.D.23 Mayıs 2009

"Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Turkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır."

“Laiklik; asla Dinsizlik olmadığı gibi, sahte Dindarlar ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için gerçek Dindarlığın gelişmesini temin etmiştir”

 “Ben manevi miras olarak hiçbir AYET, hiçbir DOGMA, hiçbir DONMUŞ ve KALIPLAŞMIŞ bir KURAL bırakmıyorum; “Benim manevi MİRASIM; İLİM ve AKILDIR.” (İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi, s. 13/ Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri Utkan Kocatürk)

 “Benden sonra beni benimsemek isteyenler bu temel eksen üzerinde AKLIN ve İLMİN rehberliğini kabul ederlerse, benim manevi mirasçım olurlar” (İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi, s. 13/ Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri Utkan Kocatürk

 “Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, Hayat için, muvaffakiyet için en hakikî yol gösterici “İLİM”dir, “FEN”dir. İlim ve fennin dışında kılavuz aramak gaflettir, [aymazlıktır] cehalettir [bilgisizliktir] dalalettir [doğru yoldan sapmaktır]

Yalnız, ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişmesini kavramak ve ilerlemelerini zamanında izlemek şarttır.

Bin, iki bin, binlerce sene evvelki ilim ve fen dilinin çizdiği kuralları, şu kadar bin sene sonra bugün, aynen uygulamaya kalkışmak, elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir.” 1924

(Atatürk’ün M.A.D., s. 19; M.E.İ.S.D.I, s. 21/ Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri Utkan Kocatürk)

…………….

……………………….

…….Ertuğrul Bey'in babası Celal Baydar'ın Ağır Ceza Reisi olarak görevli bulunduğu kentte  kara çarşaflı kadınların sayısı fazlaymış. Celal Bey, eşi ile zaman zaman bundan duydukları üzüntüyü konuşurlarmış  Bir akşam Celal Bey eve gelince Samime Hanım'a müjdeli haberi vermiş:

Hanım, vilayetimiz çarşaflı kadınlardan kurtuluyor. Vali Bey tamim neşretti. Bundan sonra, Umumhane'de çalışanlar çarşı iznine çarşaflı çıkmak zorunda. Yarın tellal da tamimi ilan edecek.”

...............

-“Bir hafta içinde sokakta çarşaflı kadın kalmadı.”!!!!!!!!!