YANİ, BAŞKANLIK SİSTEMİ.

 

Dünya tarihini incelediğimizde, önemli sonuçlardan bazılarına varmamız mümkündür, örnegin:

 

·       İNSANLIK BU GÜNE DEK DAHA FAZLA ÖZGÜRLÜK, DEMOKRASİ İÇİN HEP SAVAŞMIŞTIR, BU UĞURDA KAN DÖKMÜŞTÜR VE ÇOK AĞIR BEDELLER ÖDEMİŞTİR; CAN ALMISTIR, CAN VERMİŞTİR.  Tek başlı yönetimlere,  tek adam hükümranlıklara, krallıklara,  şahlara, diktatörlere, sömürücülere, parazit-asalak-aristokratlara karşın mücadelesini var olduğundan beri sürdürmüştür.  Devlet yönetiminde daha fazla hak sahibi olabilmek ve daha özgür yasayabilmek, karanlıklardan, sömürüden ve densizlerden kurtulmak için isyanlar çıkartmıştır, hep mücadele etmiştir, çok ağır bedeller de ödemiştir.

·       Bu tarihi evrimler içersinde kendilerini yenileyenler ve devlet yönetimlerini geliştiren uluslar kazançlı çıkmışlardır. Bilim-teknolojide ve siyasette çok ileri gitmişlerdir.

·       (BİLİM VE TEKNOLOJİ İYİ YÖNETİLEN DEVLETLERDE ÖNEM KAZANARAK İNSANLIK YARARINA GELİŞTİĞİ DE GÖZ ARDI EDİLMEMELİDİR. Bilim ve teknolojideki gelişmişlik seviyesi, devlet yönetimin ve yönetimdeki politikacıların, siyasetçilerin kalitesini ve gerçek karakterlerini gösterir.  Bu nedenle de üniversiteler ve mensupları devlet yönetiminde olup bitenlerle ilgilenmelidir, tarafsız, partiler üstü ve ülkenin cikarlari uğruna kendine düşeni yapmaktan çekinmemelidir. “Üniversite mensupları, başta öğretim üyeleri kendi işlerine, yani eğitime ve bilime bakmalıdır, politikayla, üniversite dışında olup bitenlerle ilgilenmemelidir..” gibi argümanlar,  Üniversite mensupları içersinde sadece suya sabuna dokunmaktan kaçınan, sesini, doğrularını fikrini tartışmağa sunmaktan korkanlar ve acizler içindir.  Maalesef üniversitelerimiz 12 Eylül 1980 darbesinden sonra bu tipteki korkak, aciz, suya sabuna dokunmayan, sinsi, hasarlı karakterli öğretim üyelerinin eline bırakılmıştır.  Tek becerdikleri; en başta üniversite içersinde birbirlerine zarar vermek, birbirlerinin akademik kariyerini baltalamak, ezberledikleri belli teorik bilgileri papağan gibi öğrencilere aktarmaktır ve kongre, sempozyum gibi toplantılarda birbirlerine verdikleri ödüllerle, belgelerle havalara girmektir!  Kafalarını meşgul eden problemlerin başında ise; arabaları, yazlıkları, ek dersleri ve kurum yolluklu, ücretli   ve dış seyahatleridir.)

 

“ Türkiye’de ise şu sıralar, tam tersi bir siyasi zihniyet yönetimi; “dini cehalet devlet yönetimi” belli çevrelerce özellikle görsel ve yazılı basın aracılığı ile yeşertilmeğe, halk ikna edilmeğe çalışılıyor. Yani, BAŞKANLIK SİSTEMİ. Gerçekten Türkiye için mi gereklidir?

 

Başkanlık sistemi ile Türkiye´de sorunların azalacağı, hızla gelişeceği gibi bir sürü ipe sapma gelmez saçmalık yayılıyor. Başkanlık devlet yönetimi sistemi ile; devlete, halka, millete, vatana yararlı olmaktan ziyade; şahsi çıkarların ve veya kişisel egoların tatmini ağır basmaktadır.  Bunun aksini savunlar sadece kendi kendilerini kandırmaktalar.

Dünya da başkanlık sistemi ile idare edilen bir çok yoksul, devlet yönetiminde çok geri kalmış ve kaos içersinde iflas etmiş ülkeler bulunmaktadır. Latin Amerika’daki yada uzak doğudaki ülkelerden burada örnek vermek istemiyorum.  Çok yakınımızdaki, komsu ülkelerden örneğin; Saddam Hüseyinli Irak´ı hatırlayın yada şimdiki Esad´ Suriye´ye bakın. Karşı sahildeki Mısırı görün, diğer Arap ülkelerin devlet yönetimlerini inceleyin. Özenilen Iranı da değerlendirin.

 

Başkanlık sistemi ile yönetilmeyen çok ileri, gelişmiş ülkelerde bulunmaktadır. Bu gerçekler ise nedense işlerine gelmediği için gündeme getirilmiyor. Bazı Avrupa ülkelerinde, Fransa’da, ABD başkanlık sistemin kaldırılması yönünde tartışmalar uzun bir süreden beri devam ediyor. Hatta, Bazı ülkelerde eyalet devlet yönetimi sisteminin kaldırılması, sınırlandırılması konusu gündeme getirildiğinden herhalde bazılarımızın hiç haberi yoktur.

Diğer taraftan, günün devlet yönetiminde hükümet ve parti başkanı, kraldan çok daha kraldır ve astığı astık, kestiği kestiktir.  Her dediğini gerçekleştirebiliyor, bir kanun gibi yerine getiriliyor. Gördüğünüz gibi Başkanlık sistemin niyeti bambaşkadır.

TV-tartışma programlarında havali yazar, yorumcular, akademisyenler tarafından hiç dile getirilmiyor.  ….

 

Dünya tarihine diğer bir sayfadan bakıldığında, şu sıralar biz Müslümanlar için ilginç olan diğer konuyu kısaca aktarmak istiyorum:

 

·       BATILI DEVLETLER, YANİ HIRİSTİYAN TOPLUMLAR  KİLİSELERİN, GERİCİ DİNCİLERİN HÜKÜMRANLIĞINA SON VERMEK SURETİYLE, ORTA CAĞIN CEHALETİNDEN, İNSANİ SEFALET VE KATLİAMLARINDAN KURTULMUŞLARDIR.

·       Orta çağda siyasete ve ticarete, bilime Kiliseyi bulaştıran ve  vatandaşların, toplumun kanını emen, hastalık saçan din mensuplarının neredeyse tamamı halk tarafından linç edilmiştir.

·       Hıristiyan halkları; hurafeleri dışlayarak, çağdaşlığa ve pozitif bilime önem vererek gelişirlerken, Müslümanlar orta cağların cehaletine yönlenmişlerdir, bilim ve teknolojide çok, çok gerilerde kalmışlardır.

 

21. Yüzyılda Türkiye de üniversitelerimizde türbanı tartışıyoruz, okullarımızda İslam adına Arap Milliyetçiliğini ve hurafelerini, hikaye ve massallarını öğretiyoruz. Devletin halkın vergileri ile ayakta tutulan, tarafsız ve özerk statüde olması gereken TRT kanallarında ve bir çok özel kanalda İslam dini adına sözü edilen dini hurafeleri hikâyeleri tartışıyoruz, yorumluyoruz. Çok yazıktır, günahtır!

Belli Müslüman ülkelerindeki, kardeşlerimiz 21. Yüzyılda ortaçağın hayat standart’ını yaşar hale gelmişlerdir. Bu gibi konular kamu oyunda, TV -Kanallarında neden tartışılmıyor.  (Türkiye´nin hızla güçlenerek bu ülkelere ve Türkî cumhuriyetlere yârdim elini uzatması gerekmektedir. En azından bu konularla, sorunlarla ilgilenen bir devlet bakanlığının olması gerekmektedir)

 

Gerçek, çağdaş Müslümanlığın güçlenmesi herkes için yararlıdır. Dünyada belli çevrelerce maksatlı olarak Müslümanların dünya barışını, huzurunu tehdit edenler olarak lanse edilmeğe çalışılıyor.

 

Dünya tarihini incelediğimde ortaya çıkardığım diğer önemli bir teşhis ise;

 

·       Dünya tarihinde insanlık yaşamını olumlu yönde etkileyen gerçek revulüsyonlar, reformlar, kanlı baş kaldırmalar tepeden inme aristokrat güdümlü generaller tarafından gerçekleştirilmemiştir. İnsanlık tarihini ulusların tarihini, kaderlerini olumlu yönde değiştiren büyük reformlar; halkın katılımı, desteği ile, halkın çok kanlı ayaklanmaları ile gerçekleşmiştir.

·       İslami Ülkeleri ya tamamen dinci cahillerin elinde ortaçağın cehaletine gömülüp Dünya tarihinden yok olacaklardır,  ya da yok edileceklerdir.

·       Diğer bir yol ise; İslam Dininde özre reformunu kansız, akilci bir yönetimle gerçekleştirmeleri, çağdaş eğitime, bilime, teknolojiye, fırsat eşitliğine tavizsiz önem vermek zorundadırlar.

 

KISACA:

ü DİN VE DİNİN MENSUPLARI AKTİF SİYASETEN VE TİCARETTEN ELLERİNİ BİR AN EVVEL ÇEKMELERİ GEREKMEKTEDİR. 

ü DİN ADINA, MÜSLÜMANLIK ADINA SİYASET VE TİCARET YAPILMAMALIDIR.

ü Vatandaşların; Din adına, Allaha inançları, sevgileri, ve Allah korkuları şahsi veya kurumsal yada cemaatsel, tarikatsal olarak suiistimal edilmemelidir. 

ü İnsanların din adına kullanılıp sömürülmemelerinin önüne, acık seçik yasalarla, geçilmelidir.

ü Tüm bunların güvencesi laik demokrasi rejimidir. Türkiye de laik devlet yönetiminde ödün verilmemelidir.

ü İSLAM DİNİNİN ÖZÜNDE;  BİLİM, SAĞLIK, GÜÇ, ÇAĞDAŞLIK, ÇALIŞKANLIK, ÜRETKENLİK, SEVGİ, SAYGI KAVRAMLARI VARDIR. BELLİ ÇEVRELERİN AKSİ GÖRÜŞLERİ; İSLAM DİNİ TOPLUMLARIN GELİŞMESİNİ. GÜÇLENMESİNİ, ZENGİNLEŞMESİNİ, BİLİM VE TEKNOLOJİDE İLERLEMELERİNİ ENGELLİYOR İDDİASI GERÇEK DIŞIDIR.

ü Laik demokrasi devlet yönetimi diğer Müslüman kardeşlerimizin devlet yönetimine kazandırılması için planlı çalışılmalıdır. Türkiye’nin İslam Ülkeleri ile her konuda her alanda münasebetlerini geliştirmelidir. Böyle bir çalışma Allah katında çok daha fazla sevap görür.

 

DrHusso

İzmir, 30.10.2010