.
.
.,
..
..
. -
..
İzmir,
12 Şubat 2011
Konu: Üniversitelerin ve
akademik personelin sorunlarının kamuoyuna, siyasi gündemine daha
etkin getirilmesinde üniversite yönetimlerinin pasifliği, ilgisizliği
ve Sağlık Hizmetleri!
Türkiyede yüksek öğretimdeki eğitim, öğretim ve bilimsel
ARGE-faaliyetlerinin kalite-güvencenin artırılması
istenmektedir. Ülkenin kalkınmasında üniversitelerin önemli rolünden
ve bilim cağından bahsedilmektedir.
Ulusça zenginleşmenin yolu; innovativ, yani yeni teknolojiler
üretmek, iyileştirmek, uygulamak olduğu konusunda bilimsel
toplantılar düzenlenmektedir. Bu
nedenle üniversitelerimizde kalite güvencenin artırılması için
çalışmalar, projeler yürütülmektedir.
Ve MÜDEK gibi akreditasyon, BOLOGNA süreçleri faaliyetleri
sürdürülmektedir
..
MÜDEK gibi akreditasyon çalışmalarında ve
BOLOGNA süreçlerinde karşı tarafın ders planları, dersleri
ve içerikleri, amaçları kopya edilerek onlara uyumluluk, en azından kağıt üzerinden, şekilsel
sağlanmağa çalışılmaktadır. Bu süreçlerde nedense
karşı tarafın üniversitelerindeki alt yapı olanakları,
oradaki yasa ve yönetmelikler, karşı taraftaki akademik personelin
özlük hakları, maaşları, ücretleri, sağlık hizmetleri
v.b. faktörler nedense hiç dikkate alınmıyor. Bologna sürecinde Batılı
Üniversitelere uyumluluk sağlanmağa çalışılırken;
Batılı Üniversitelerin ve
akademik personelin performansı ile Türkiyedekilerin performansı
karşılaştırılırken aradaki olanaklarla bizlerin
olanakları hiç dikkate alınmıyor.
.. Hele sivri zekâlı bazı politikacılar,
medya yazar-yorumcular; dünyada en iyi 500 üniversite sıralamasında
Türkiye üniversitelerinin yer almamasını eleştirirlerken,
nedenleri hakkında kafa yormazlar.
O ülkelerde bilime verilen değeri, desteği ve oradaki
olanakları hakkında bilgi vermeyi akil etmezler. (Hatta ikinci
dünya savaşında yerle bir edilen Almanyanım ve Japonyanın
sanayileşmedeki performansları Türkiye ile mukayese ederlerken de
biraz kafa yormaktan da acizler. Mübarekler en azından o ülkelerdeki
mevcut sanayileşme için alt yapı olanaklarını, (insani;
bilgi, tecrübe, kültür, ticari ahlaki, bireysel sorumluluk, çalışma
disiplini ve motivasyonu, dini yozlaşma ve
enerji, komsular, yeraltı zenginlikleri v.d.) hiç dikkate almazlar. Japonya
ve Almanyanin ve diger Batili ülkelerin sanayi devi olmalarinda ikinci dünya
savaşındaki yenilgilerin katkisi kücümsenmemelidir! Ülkelerde ayiklama, budama etkisi
.
)
Doğru
olanı; bu
süreçlerin bir kalite-güvence sistemi bütünü içeresinde ele
alındığında arzu edilen sonuca ulaşılabilir.
Sistem bütünü içerisinde kısmi iyileştirmeler ya da uygulamalar bazen
yarardan çok zararda olabilmektedir. (Bu tür faaliyetlerin ne kadar ciddi, bilimsel
yapıldığını gösterir basit bir örnek; Inovasyon ile
ilgili bir panele dinleyici olarak katılmıştım. Davetli
konuşmacıların bu konuda biraz uzman ve hazırlıklı
olmalarını bekliyordum. Biri inovasyondan bahsederken, doğru
dürüst tanımını yapmaktan da aciz olduğunu gördüm.
Diğer biride özgeçmişi ve say, say bitmeyen ödülleri ve yurt içi ve
yurt dışı üyelikleri ve havası ile kendini
kabul ettirmeğe çalıştı! İyi ki katılım
belgelerini de sıralamağa kalkışmadı, bir Nobel ödülü
eksikti! Innovativ endüstriyel mal ve hizmet üretiminden, insani
yaratıcılıktan bahsedilirken, diğer bir panelist, çok
yoğun çalıştığını, yeteri
uyuyamadığından bahsederek genç öğrenci arkadaşlarda
kötü örnek olduğunun farkına varamıyor!
Yaratıcılıkta başarı için, insan beyninin iyi
çalışması gerekiyor. Bunun içinde, insan beynin iyi dinlenmesi,
her şeyden evvel uykusunu ve gıdasını, havasını
iyi alması gerekiyor. Aksi takdirde
. başlar!
Türkiye´de makam, para, şöhret sahipleri bazı siyasetçiler ve
bazı prof. Unvanlı
akademisyenler, çakma profesörler her şeyi en iyi bildiklerini
sanırlar ve sanılırlar )
Bologna süreçleri
faaliyetlerinde ve benzerlerinde insanın aklına bazı sorular
geliyor, örneğin benim; - bu süreçler, iyileştirmeler,
yükseltmeler, uyumluk arayışları, ders programları, ders
içerikleri, hedefler, amaçlar, ve diğerleri; neden ulusal ya da
uluslararası boyutta o bilim dalında, o derslerde uzman kurullar yada komisyonlar tarafından öğretilmesi ve
öğrenilmesi gerekenler belirlenmiyor?-
Her bilim dalı için yapılması gerekenler, asgari kalite
güvence ölçütleri tespit edilmiyor? - Ortak hareket
edilmiyor? - Planlanmıyor? Üniversiteye,
öğretim üyelerine, bilim dallarında her ders için gerekenler neden
önerilmiyor? En azından her bilim
dalına ve acılan her dersin asgari ölçütlerin, içeriklerin,
amaçların, hedeflerin, araç ve gereçlerin, kitapların açık seçik
mümkünse ulusal yada uluslararası boyutta
tanımlanmıyor.
Her bilim birimi, her bilim dalı ve her ders için
asgari ölçütlerin uluslararası düzeyde belirlenmesi yükseköğretimde statükoyu getirmez, serbest rekabeti de etkilemez. Tam
aksine akademik adaylar için fırsat eşitliği
sağlanmış olur. Ve yükseköğretimin
kalitesi ulusal ve uluslararası boyutta yükseltilmiş olur. Her bilim
birimi ve dalı ve öğretim üyesi bu asgari ölçütlerin üzerine
yüklemler yapmakta serbest olur. Türkiye üniversitelerinde öğretim
kalitesinin yükseltilmesinde ivedilikle yapılması gerekenlerin
başında bu husus; yani her bilim birimi, her bilim dalı ve her
ders için asgari öğretilmesi gerekenler, içeriklerin belirlenmesi
gerekiyor. Bologna sürecinde öngörülen uyumluluk çalışmalarında
bütün Avrupa ülkelerinde başarılı 3 yıllık lisans
öğreniminden sonra mastır gibi lisansüstü programlar öngörülüyor. Türkiye´de bu
konuda uyumluluk çalışmalarında hazırlıklar yok
.
Devlet yönetimdeki yada üniversitelerimizde ki
yetkililere yada ilgililere bu cifte standart uygulamanın nedeni sorulsa;
verecekleri cevaplar üç aşağı beş yukarı
aynıdır. Kaynak yok.. yada
Kaynağınızı siz yaratın, proje üretin, sanayi ile
çalışın derler. (Proje
üretmek, kabul ettirmek, sanayi ile çalışmak konusunu, ayrı bir
yazımda ele alacağım, dışarıdan
bakıldığı gibi değil, burada da görevi
suiistimallerden, yolsuzluklardan bahsedilmektedir. Son yıllarda her
kesimin iştahını kabartan savunma ve sanayi projelerine verilen
teşvikler değerlendirilsin ve nasıl verildiği, komisyon
ücretleri ve projelerin içerikleri, elde edilen sonuçlar, ülke ekonomine olan
katma değerleri araştırılsın
.)
Üniversitelere ve
orada çok kısıtlı olanaklar içerisinde büyük bir özveri ile en
iyisini yapmağa gayret eden akademik personelin memnuniyet faktörünü
yükseltmek işine gelince, kaynak
yok demek bence bizlerin, akademik personelin ahmak yerine
konulmasıdır!
Devletin belli güçlü kurumlarına, yani
polise, askere, yargı mensuplarına ve yönetim yanlısı belli
kesimlere; - her türlü olanak, bol keseden tahsis edilirken, - onlara özel haklar tanınırken, - polisler
askerlikten muaf tutulurken, - ücretlerine, maaşlarına ve özlük
haklarına iyileştirmeleri yapılırken, - Polis ve özel ordu
için on binlerce yeni kadro oluşturulurken, v.d. hepsine kaynak bulunurken; üniversitelere
kaynak ayrılmamasının tek nedeni sizce nedir? Cevap; üniversite yönetimlerin beceriksizliğinden,
acizliğinden, pasifliğinden,
ilgisizliğindendir. Bir araya gelip
güçlü ve etkin olamıyorlar, kamuoyunda ses getiremiyorlar, Üniversite
dışındaki kurumlarla, siyasilerle, insanlarla iletişimleri
çok zayıf. Genel seçimlere 4-5 ay vardır, Üniversitelerin
sorunlarını gündeme getirilmesi için tam zamanı, fakat hin bir
faaliyet yok. Umurlarında mı ki olsun? Türkiye´de Üniversiteler,
rektörlükler ileri gelen politikacılara fahri doktora gibi ödün verme ve
veya açılışlara davet etme becerisini dahi gösteremiyorlar. En azından bu tür etkinliklerde
üniversitenin sorunları dile getirilir, belki de sözler de
alınır.
Sizde bir
düşünün! Üniversite yönetimleri, YÖK ve siyasetçiler gerçekten, samimi,
dürüst ve başarılı olsalar ve Allahtan biraz korkuları
olsa; ilk evvel kendi kurumlarında çalışanlarının,
üniversitelerdeki akademik personelin bunca yıl insani, özlük
haklarını savunurlardı en azından erozyona uğratmazlardı. Türkiyede
üniversitede çalışan bir akademik personelden, öğretim üyesinden, Batı ülkelerinden çalışan
bazı öğretim üyelerinde gözlenen yüksek performansı aramadan
evvel; Türkiyede çalışan öğretim üyesine de; Bati da çalışan öğretim
üyesinin malik olduğu alt yapı standardını sağlayın! Ona da Alman
meslektaşına verilen maaşı, ücreti layık görün.
Tüm bu olumsuz
koşullarda rağmen, üniversitelerimizde çok değerli, nitelikli
bilim adamları mevcut olduğu da unutulmamalıdır. Bu
kurumlar bu özverili insanlar sayesinde hale ayakta ve işler haldedirler
Türkiye´de
üniversitelerimizde tıptaki öğretim üyeleri ve bazı kesimler
hariç, öğretim üyeleri, araştırma ve öğretim görevlileri,
yardımcı doçentler ve doçentler, yarı aç, yarı tok, borç içinde yasamağa mahkûmlar.
Örneğin ben hala üniversiteden aldığım maaşla
ayın sonunu getiremiyorum, hala cepten, daha evvelki birikimlerden
yiyorum. Bilim adamlarını,
öğretim üyelerini açlık maaşına mahkûm edenler, bu YÖK, bu
siyasi yönetim, bu toplumun hangi yüzle hala bilimden bahsederler,
üniversitelerde göstermelik reformlara kalkışırlar
.
Size düşündürücü diğer
basit bir örnek;
Lise mezunu, astsubaylar, polisler üniversitelerimizde
çalıştırılan öğretim üyelerinden daha fazla
kazanıyorlar ve daha huzurlu çalışma imkanlarına,
güvencelere sahipler ve bizim toplumda daha fazla itibar da görmekteler. Ve onlar daha
fazlasını da istiyorlar. Yahu, bilim adamlarına, öğretim üyelerine
layık görülen düşük maaşları, ücret adaletsizliği,
kepazeliğini de bir tarafa bırakın, yani boş verin! Siz Türkiyedeki yazılı ve görsel
basında medyada, TV- Ekranlarında bilim ve yeni teknolojilerden bahseden,
tartışılan programlara, yazılara rastladınız
mı?.
Dünyada sürdürülen bilimsel çalışmalardan, yeni teknolojileri
tanıtan gazete yazılarına, TV- programlarını hiç
izleme imkânına sahip oldunuz mu? (90
yıllarında TV-Kanallarına ve ileri gelen bazı gazetelere
hafta bir yada 16-günde bir dünyada ve Türkiyede
teknoloji gelişmeleri konu alan ve Türkiye de bazı çarpık,
özellikle insan sağlığını tehdit eden teknik
mühendislik uygulamalarını değerlendiren bir programları
hazırlayıp sunma istemimi ilettim, yazılı
başvurularıma cevap verme nezaketinde dahi bulunmadılar. Daha
sonra bazı TV kanallarında ve gazetelerde benzeri konularda
programlara, yayınlara yer verilmeğe başlanıldı. Fakat
bu yayınların bir çoğu fazla
sürmedi, çünkü halkın anlayacağı bir dille, herkesin ilgisini
çekebileceği bir şekilde sunulmadı....
)
Hayali
tevsiklere milyarlarca dolar bulan,
kravatlı, kapkara takım elbiseli, onur madalyalı
hortumculara, hırsızlara, dolandırıcılara milyarlarca
dolar para ayırtabilen, fuzuli,
hayali yatırımlara milyarlarca dolar kaynak bulabilen bu devlet, özel
üniversitelerde çalışan öğretim üyesine, özel bankalarda
çalışanlara yüksek ücret ödeyebilen bu devlet bu toplum
üniversitelerde çalışan öğretim üyelerine de insanca
yasayabilmek, görevini aksamasız yerine getirebilmesi içinde yeterli para
ve kaynağı vardır, diye düşünüyorum. Eğer
bulamıyorsa bulundukları makam ve görevlerden çekerler giderler.
Bulabilen yeni birileri gelir. Ülkenin kıt kaynaklarını
savurmayan, adil paylaştırılmasına özen gösteren daha
ehliyetliler, o makamlara daha
layık olanlar gelirler!
Devletin,
kurumların makamları kişilerin egolarının,
kişisel çıkarlarının tatmin edildiği, yasama yürütme
organları değillerdir, YÖK´ün,
Üniversite yönetimin, Rektörlüklerinde önemli görevlerinden biri de kurumdaki
çalışanların haklarının savunulmasıdır,
kamuoyuna duyurulmasıdır. İpe sapa
gelmez, önceden düşülmeden, fırsat eşitliğine ters düşen yasa, yönetmelik ve
koşullarla, keyfi uygulamalarla akademisyenlerin önünü tıkamak,
kurumlarındaki eğitim ve bilimsel faaliyetlere darbe vurmak
olmamalıdır.
Ücretini az buluyorsan çek git
kardeşim, seni burada zorla tutan mı var? Binlerce issiz güçsüz mürit üniversiteye girmek için can
atıyor!. Bu ve benzeri argumentleri ileri sürmek
belli zihniyetlere, zavallılara, pısırıklara
yakışmaktadır. Gerçek bir profesörün zihniyet
anlayışına bağdaştıramıyorum.
YÖK´e
bakılırsa, YÖK Türkiyedeki üniversitelere cağ
atlatmış, çok büyük işler başarmış,
üniversiteleri karanlıktan kurtarmış, yayın
sayılarında çok büyük artışlar sağlanmış
v.b.
Buna kargalar bile
güler. YÖK ben dahil bir çok öğretim üyesinin mağdur
olmasına sebep olmuş, öğretim üyelerinin haklarını
siyasi platformda savunmaktan, korumaktan aciz kalmış,
.
Türkiyedeki üniversitelerde bir cok
öğretim üyesinin özellikle öğrencilerin gelecekleri
karartılıyor, hayatları berbat ediliyor
Türkiye de üniversitelerde çalışmak, kariyer yapmak;
çoğunlukla belli yerlerle, çevrelerle olan iyi bağlantılara,
ahbap çavuş ilişiklerine bağlıdır, yâda kuvvetli
arkanız tanıdıklarınız olmalıdır.
(Aksini savunan varsa onlarla her
ortamda bu konuyu tartışmağa da hazırım)
.
Üniversiteler mantıkla hareket eden ve devletin kurumları içerisinde
en güvenilir saygın kurumlar olmalıdır görüşümü
tekrarlıyorum. Üniversite deki
bazı uygulamalara bakılınca, bu da yakışır
mı denilecek bir çok olumsuz icraatlar,
uygulamalar görülmektedir. Hatta bazıları
kamuoyuna da yansımaktadır. (üniversitelerdeki olumsuz haberlerden birini, Doçent Profesörü Dövdü.. gazete haberini bir makalemde örnek olarak
vermiştim. Doçentlik dosyamda bu yazımı gören ITÜ, Gemi inşaatı jüri üyeleri v.d. leri, bizleri tehdit ediyor diye! , hakkımda suç duyurusunda bulunarak,
soruşturma açılması için YÖK´e başvurdular. Aklimin ucundan
geçmeyen bu suçlama ile
ceza almamı da sağladılar! Neymiş; bunun burnunun sürtülmesi gerekiyormuş,
Burası Türkiyedir, Almanya değilmiş,
.!)
Kamuoyuna yansıyan Konu dışına fazla sapmadan, şu
sıralar popüler olan bir uygulamayı örnek olarak vermek
istiyorum: Türkiye de, yüksek
öğretim kurumlarında, YÖK dahil, Cumhurbaşkanlığı
makamı da dahil, hatta hükümetin de bu konuda söylemleri vardır; Yüksek öğretimde, öğretim ve bilimsel ARGE-faaliyetlerinin
kalite-güvence artırılmalıdır Bunun gerekliliğine her
kes hemfikir. Uygulama gelince tam tersi bir ilgisizlik gözlenmektedir.
Yüksek öğretim kurumlarında, üniversitelerde
öğretim ve bilimsel ARGE faaliyetlerinin kalite güvencesinin, ve innovativ endüstriyel mal ve hizmet
üretimleri için
yapılması gerekenin başında;
- YÖK´UN
YETKİLERİN DENETLEME VE KOORDİNASYON İLE SINIRLANDIRILMASI,
- bunun paralelinde yüksek öğretimle ilgili
fırsat eşitliğine ters düsen, keyfi, şahsi uygulamalara
suiistimallere, uygulamalara fırsat veren yasa ve yönetmeliklerin,
uygulamaların kaldırılması,
- Kalite güvence
bütünü içerisinde öğretim personelin memnuniyet faktörü iyileştirilmesi ve
- kadro
gibi diğer alt yapı olanakların artırılması için
bütçeden daha fazla ödenek ayrılması
geliyor. Bu ve benzerleri ilgililerin,
sorumluların hiç akıllarına gelmiyor, ya da işlerine
gelmiyordur nedense.
KISACA;
BİZLERİ DIŞARIDA TEMSİL EDEN FAKAT İÇERİDE ASLAN
MİSALİ KESİLEN
ÜNİVERSİTE YÖNETİMLERİN (
REKTÖRLÜKLERİN, DEKANLIKLARIN, V.D.) ÜNİVERSİTELERİN
SORUNLARINA CÜZÜM ÜRETME ARAYIŞLARINDA YETERİ GAYRETİ SARF
ETMEDİKLERİ, ÖZDE FAALİYETLER YÜRÜTMEDİKLERİ, KORKAK
YADA UTANGAÇ, ÇEKİNGEN DAVRANDIKLARI GÖRÜSÜNDEYİM.
Yükseköğretim kurumlarında, üniversitelerde mevcut problemlerin
çözüm arayışında; - YÖK´ün yarardan çok zararı
olmaktadır, - YÖK´le hiç bir yere varılmaz konusu YÖK
toplantılarında da üslup, muslüp dikkate alınmadan çekinmeden
korkmadan karşı tarafın anladığı dile
getirilmelidir. Hatta YÖK te, YÖK içerisinde de kalite güvence, performans denetim,
değerlendirme süreçlerinin başlatılması
istenilmelidir.
YÖK ´ün tek becerdiği gelişi güzel
aldığı kararlarla, çıkardığı
yönetmeliklerle, akademik personelin kariyerlerini berbat etmektir. YÖK
kurulduğundan beri denetim ve koordinasyon amacından
saptırılmıştır, Siyasiler YÖK ´ü üniversiteler
üzerinde bir baskı kurum aracı olarak değerlendiriyor ve
uygulama halen de devam ediyor.
Avrupa Birliği Ülkelerinde yükseköğretim kalite
güvence uyumluluk çalışmalarında, BOLOGNA süreçlerinde
Türkiye´deki gibi bir YÖK var mıdır?
Türkiyede her kez bilim cağından ve
geleceğin bilim olduğundan bahsettiğine göre neden, YÖK yerine Bilim Teknoloji
Bakanlığı önerilmiyor. AKP de CHP de MHP de böyle bir
bakanlığın Türkiyede kurulmasına olumlu
bakacaklardır.
Konuyu daha fazla dağıtmadan esas yazma
sebebime dönmek istiyorum!
Her şeye Amin Allah dedik te; bari bünyesinde tip ve dişçilik
fakültesi ve MEDIKO´su bulunan ve adıyla şanıyla övünülen Ege
üniversitesinde biz akademik personele, insana yakışır bir
sağlık hizmetin verilmesi demi, o kadar çok zor mu? Sadece ben değil, birçok kişi
muayene olmak için üniversitenin olanaklarından yararlanmak için
başvurduğuna, ilgili fakültelere ya da medikoya gittiğine bin
pişman oluyor. (hayır, benim
buradaki kişisel memnuniyetsizliğimi genelleştirmiyorum,
çevremde de benzeri memnuniyetsizlikleri duyuyorum.) Bir çok kişi, bende dahil üniversite olanakları dışında,
özelde, ücret ödeyerek sağlık hizmetlerinden yararlanma
arayışına giriyoruz.
Ege Üniversitesinin tıp, dişçilik ve MEDIKO´da
bizler angarya, para bırakmayan müşteriler gibi görülüyoruz ve
davranılıyoruz. Üniversitenin bu kurumlarında sağlık
hizmeti almak için ya tanıdığınız, ya bol paranız
olması gerekiyor.
Bir hafta evvel dişlerimi medikoya baktırmak için gitmiştim,
kaydımı yaptırıp ta bir buçuk saat sıranın bana
gelmesini bekledim. Ne soran, nede arayan olmayınca daha fazla
dayanamayıp muayene formunu iade ederek, birazda söylenerek çekip gittim. Ben
dışarıda sırada beklerken, herhalde torpilli hastalar
olacaklar ki, bunlar kapıda karşılanıyordu. (Kayıtta
bayan görevli bana fazla kişinin olmadığını, sakin
olduğu, hemen beklenilmeden kabul edileceğim söylenmişti).
Sağlıktan söz açılmışken,
sırası gelmişken Ege üniversitesinde sağlık hizmetleri
ile ilgili olarak karşılaştığım bir iki
olayı sizle paylaşmak istiyorum. Ben gibi
torpilsizlerin yada torpil kabul etmeyenlerin karşılaştıkları
bir sorun; randevu almaktır. Gecen hafta (3. Şubat 2011) Tıp
fakültesinde bana mayısta bir muayene için randevu verildi. Ben de iade
edip çekip gittim.
İlginç
bulacağınız diğer bir olay ise; 3 sene evvel dişçilik
fakültesinde yaşadığımdır! Bu olayı
, dişçilik fakültesinde
hastalara biraz daha özenle bakılmasına katkı sağlar
düşüncesi ile sizlerle paylaşmak istiyorum. Dişlerimi öğretim üyelerine
paralı baktırmağa gitmiştim. Öğretim üyeleri
polikliniğine önerilen doktoru bulamayınca odasına gidip ücretli
dişlerimi baktırmak istediğimi bildirdim. (Ondan evvel yine ön bir dişin tedavisini
öğrenciye yaptırmak mecburiyetinde bırakıldım.
Takılan kompozit malzeme 5 ay dayanabildi ve dişim onarılmaz
boyutta dönüştürüldüğü tespit edildi.) Odada bulunan misafiri yanında prof. diş
hekimini bu söz canini sıkmış olacak ki, beni odasının
kapısında uzun bir süre bekletti. Diş tedavimle pek istekli olmayan prof.
unvanlı diş hekimi kanal tedavisine karar verdi. Ve
ön dişimde kanal tedavisi için kanalı açmağa başladı.
Kanal deliğine daha rahat ulaşması için dişimi oydukça oydu
ve herhalde dikkatsizliği, yada aklının
başka yerde olması nedeniyle kanaldan saparak diş etime altan
giden bir büyük bir delik açmış. Bir müddet sonra dişimin
sorunlu olduğu, kanal içinin taşlaştığı için
kanalın açılamadığını, bu nedenle hemen
dişimin çekilmesi için de (bir nevi yangından mal kaçırır
gibi) ilgili bölüme yönlendirdi. Ön
diş olduğu için hemen çektirmeden vazgeçtim. Dışarıda,
ücretli özel bir diş hekimine dişimi göstermeğe karar verdim.
Muayenesinde diş hekimi
koltuk üzerinden film çekerek ve monitöründe dişimin feci
durumunu gösterdi. Kanal deliğinden saparak diş etime
dalmış olduğunu anlattı ve bunun düzeltilmesin çok zor
olduğunu söyledi. Ben de denenmesini isteyince kanal tedavisine
başladı ve çok kısa bir süre içinde
taşlaşmış denilen kanalı açıp ilaçladı
.
(Koskoca Ege
Üniversitesinin dişçilik fakültesinde, Hatay-İzmir deki sıradan
bir dişçi hekim muayenehanesinde bulunan teçhizatın neden
bulunmadığını hala merak ediyorum. Ege üniversitesinin
dişçilik fakültesinde normal rutin bir diş filmi için sıraya
giriliyor ve uzun bir süre saatlerce filmin verilmesi bekleniliyor. Özel
diş hekimi muayenehanede ise dişçilik koltuğunda anında
diş filmi çekiliyor, dişlerimin durumu monitörde gösteriliyor,
)
·
SAĞLIK
HİZMETLERİ SORUNLARINDA NEDEN YURT DIŞINDAKİ SİSTEM
TÜRKİYE DE UYGULANMIYOR. SİGORTALI HER BİREY RAHATLIKLA MUAYENE
OLACAĞI HASTANEYİ VE DOKTORU SEÇEBİLMEKTEDİR. 15 SENELİK YURT DIŞI İKAMETGAHIM SIRASINDA SAĞLIK HİZMETLERİ
İLE HİÇ BİR SORUNLA KARŞILAŞMADIM. BU UYGULAMA
SAĞLIK HİZMETLERİNDE REKABETLE KALİTEYİ DE
ARTIRACAKTIR GÖRÜSÜNDEYİM. HASTALIK SİGORTASI ÜCRETİ BİZDEN
KESİLDİĞİNE GÖRE, İSTEDİĞİMİZ
DOKTORA GİTME HAKKI DA VERİLMELİDİR.
.
Bilgilerinize ve gereğini
saygılarımla arz ederim
DrHusso
İzmir, 10.2.2011
·
Kişi
ve kurumlara ne akıl vermek, nede kötülemek haddim değildir.
Bazı olumsuzlukların, sorunların, önerilerin, düşüncelerin,
gözlemlerin çekinmeden, korkmadan, utanmadan dile getirilmesinde,
tartışılmasında yarar vardır.
·
Taslaktaki
yazı hataları için hoş görünüze sığınıyorum.
(10 parmak hızlı yazma alışkanlığım
nedeniyle bilgisayarımda Almanca klavye kullanıyorum, daha sonraki
düzeltmelerde gözden kaçan hatalar olmaktadır.)
.
·
Ege Üniversitemizde diğer bir soruna kısaca değinmek
istiyorum. Kampüste yeni binalar
yapılmaktadır ve bazıları çok yakın zamanda hizmete
girecektir. Bunların tesliminde gerekli denetimin yapılmasında,
gerekli teminatların ta işin başında alınmasında
yarar vardır. Hatta bunun içinde inşaat mühendisliği bölümü , görevlendirilebilir
diye düşünüyorum. . Bizim Makine Mühendisliği binası da yeni
sayılır, 3-4 sene olmasına rağmen bina dökülmeğe başladı , daha ilk
taşındığımızda ve ilk yağmurda odaların
bir çoğuna ve üst koridora dışarıdan yağmur
suları girmeğe başlamıştır. Koridorlarda
yağmur suları için bidonlar konulmaktadır. Hoş bir görüntü
değil tabi ki. Tuvaletteki rezervuarlarda, kaloriferlerdeki
aksaklıklar hala devam ediyor. Gecen haftalarda tesadüfen dikkatimi çeken
yağmur suları nedeniyle yan ve tavan duvarlarında oluşan küf
olmuştur. Rutubetten oluşan küf partiküllerin
ciğerlerde tedavisi mümkün olmayan hasarlara, solunum
hastalıklarına neden olduğu hatta kanserojen etkisi olduğu
söylenilmektedir. (Eski
bir binanın restorasyonunda
çalıştığım sırada, duvarlarda rutubetten
oluşan küfün temizlenmesinde özel maskeler
takıldığını, kesinlikle elektrik süpürgesi
kullanılmadığını biliyorum). Bölüm Binamızda, akademik personelin, bizlerin kadar genç
öğrenci arkadaşlarımızın
sağlığını da tehdit etmektedir. Rektörlükteki ilgili birimlerin
binaların alınmasında bu gibi kontrollerin daha ciddi,
profesyonelce yapılması ve firmadan gerekli yazılı teminat
istenmelidir. Rektörlükteki ilgili birimler binalar kadar kampus
içerisindeki çevre kirliliği, çöplerle ve yoldaki mazgal çukurları
ile de ilgilenmesini bilmelidirler. Yoldaki mazgal çukurları da trafik
güvenliğine aykırıdır.
Ek. Fotos; Diş, Bina, Mazgal
Çukurları
Yeni Yapılan
Makine Müh. Binasında Tavanların Görüntüsüne örnek
(Teslim edildiği yılda,
ilk kuvvetli yağmur sonunda ortaya çıkan görüntülerdir)
Yeni yapılan EÜ, Makine
Mühendisliği Binası içinde yağmur
bidonları ve kanserojen etkisi olan Rutubet küf
oluşumları
Ege
Üniversitesi kampus içinde, trafik güvenliğini
tehlikeye
sokan
yağmur mazgalları,
.
(Bu halleri ile İçleri dolu,
kapalı olduğu için hiç bir fonksiyonları da yoktur.
Günün
birinde bunların sebep olduğu ciddi ölümcül bir kazada,
yetkilerin, rektörlüğün başı çok
ağrıyacaktır.)
Orijinal Fotos, DrHusso
Biraz görevi sorumluluk lütfen,
Devletin malı hepimizin ve bizden sonrakilerin malıdır.
Devletin malı hepimizin vergileri, emekleri ile, ülkenin kaynakları
ile ortaya çıkmaktadırlar, korunması, daha
da zenginleştirilmesi gerekiyor
.