Sayın ............................,
Hazırladığım bildirilerin, ("FEM, BEM.." Bilgisayar Destekli Sayısal Yöntemlerin Mühendislik Eğitiminde Önemi; Meslek hayatında, vasıflı eleman seçiminde üniversitede öğretilen mesleki bilgilerin önemi) sunuma kabul edildiğini bildirmiştiniz ve benden daha dün kısa bir özgeçmişimi acil yollamamı istemiştiniz.
İki üç gün sonrada bildirilerimin yazım kurallarına uymadığı gerekçesiyle ret edildiğini yazıyorsunuz..
Bu tutumunuz saygısızlıktan ziyade kurumunuzun „TMMOB“ ciddiyetsizliğini keyfiyetini açığa vurmaktadır.
Türkiye’deki bazı gerçekler korkulmadan her platformda tartışmaya sunulmalıdır, hem de karsı tarafın anladığı bir uslukla.
......
.....
ilginizi çeker düşüncesiyle YÖK ve Üniversiteler ile ilgili bazı değerlendirmelerimi ekte gönderiyorum. Daha detaylı bilgileri www.dr-huso.com WEB-sitemden makaleler sahifesinde bulabilirsiniz.
* Üniversite öğretim üyelerinin rasyonel, çıkarsız, tarafsız ve korkusuz düşünmesi ve hareket etmeleri gerekir. Bugünkü YÖK´ün ve üniversitelerin pek savunulacak artıları bulunmamaktadır!
* Bazı sivri zekalılar, emir erleri, kapı kulları çıkarları gereği yeni hazırlanan yasa taslakları ile üniversiteler elden gidiyor yaygarasına başlamışlardır Gerçek olan üniversitelere çeki düzen verme gereğidir. Hoşlarına gitmeyeni, kendi önerilerini tartışmaya sunabilirler. Fırsat eşitliği dikkate alınarak, demokratik kurallar çerçevesinde katilim ve oy çoğunluğu uygulama yöntemiyle neden üniversiteler batsın ki!
* Üniversiteleri süregelen zihniyetleri ile batırdılar batıracakları kadar..... Bizde hala kati memur zihniyeti, bürokrasisi. üniversiteler, laiklik elden gidiyor. Demokrasi, cumhuriyet tehlikede. Atatürk edebiyatı, yaygaraları...v.b. Sanki kendileri bu saydıklarına, bu ilkelere sadık kalmışlar, gözetmişler. Üniversiteleri hala babalarının çiftliği gibi yönetmek istiyorlar. Bu zihniyetle üniversiteler kapanma, batma aşamasına getirildiler.
* Harç adi altında eller örencilerin, velilerin ceplerine daha ne kadar derin dalabilecek ki?
(Gözlediğim kadarıyla üniversite öğrencilerin büyük çoğunluğu maddi imkansızlıklar ve birazda bilgisizlikleri nedeniyle sağlıklı beslenemiyorlar. Cok zor şartlar altinda okula devam edebiliyorlar. Bunu gözleyebilmek içinde pahalı takım elbiseli, suratları gülmez, ciddi, burunlarından kil aldırtmayan öğretim üyelerinin, YÖK-üyelerin arada sırada öğrencilere karışmalarını, onları dinlemelerini dilerdim!!)
Üniversiteler elden gidiyor yaygaracıların dikkatine ve yorumlarına sunulur!!
(YÖK Başkanı, bazı doktora çalışmalarını (laikliklige karsın, Molla rejimini öven, Atatürk’ü kötüleyen v.s.) öne sürüp endişelerini kamuoyunda dile getiriyor. Bu tezleri yazanların AKP-hükümetine yön veren pozisyonda olduklarını ve bu nedenle de bir diyalogun uzlaşmanın olamayacağını açıklıyor. ......
Peki bu çalışmalar hazırlanıp kitap halinde basılıp yayıldığında, doktora tezi kabul edildiğinde ilgililer, YÖK neredeydiler? Neden zamanında gereken yapılamadı, tez reddedilmedi? Bu tezi kabul eden profesörler, savunanlar ve üniversite hakkında gereken uyarılar ve yasal işlemler neden zamanında yapılmadı? Neden o zaman kamu oyu konu hakkında bilgilendirilmedi?..Bu ayni zamanda YÖK´ün bir ayıbı, görevi ihmali değil midir ?
.....
Üniversitelerde, okullarda; laik, Atatürk ilkelerine bağlı bilgili, kişilikli, sağlıklı ... gençlerin eğitim ve öğrenimi için YÖK vardır deniliyor!!!!
Peki; bu laiklik karşıtları, şeriat yanlıları, ve her türlüsü bu sizin söz ettiğiniz, övdüğünüz, üç beş yayınla göklere çıkardığınız YÖK-üniversitelerden ve devletin okullarından yetiştirilmediler mi? Millet vekillerin çoğu YÖK´un yüksekokullarından, üniversitelerinden ve devletin okullarından geçmediler mi?, Onları YÖK´un okulları eğitmedi mi? Onlara neler öğrettiniz, neler verdiniz ki daha ne arıyorsunuz!
Bana dokunmayan yılan bin yasasın derler;
- Sonrada, sıra kendilerine gelince ve onlara dokununca, rahatsız edilince ortalık yelveleye dönüştürülüyor.
- Sonrada, halk ordu el ele, haydin göreve zihniyeti, çığırtkanlığı!!
İnsanlar bu kadar ahmak mi? Bu halk olup biteni anlamayacak kadar koyun sürüşümü?
Kısaca:
1. YÖK´un yetkileri kısıtlanmalıdır. Koordinasyon ve denetimle sınırlanmalıdır. YÖK kelimesi olduğu gibi kalmasında hiç bir sakınca yoktur, daha uygundur. (Ayni şey Devlet yönetimi içinde geçerlidir, cok ve gereksiz bürokrasi, hantallık, israf)
2. YÖK bugünkü yapısıyla hantaldır, gereksiz bir bürokrasidir, engelleyicidir, israftır, keyfi, ipe sapa gelmez, dostlar alışverişte görsün misali, bir şeyler yapıyorlar görüntüsü ile çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle bilime, ülke ekonomisine zarar vermektedir, çalışanlar mağdur ediliyor. (Hiç değilse YÖK-Kumpanyası çalışanların önünü kesmesin)
3. YÖK´un bir cok yetkileri, kaynakları üniversitelere devredilmelidir.
4. Üniversitelere daha fazla yetki, kaynak verilmelidir, ve güven duyulmalıdır, özerlik verilmelidir.
5. Üniversite-Sanayi-İşbirliği önem kazanmalıdır, teşvik edilmelidir. Bunun içinde Üniversiteler, basta öğretim üyeleri kendilerini uygulamaya yönelik bilgilerle, projelerle, teknolojilerle ispatlamaları gerekir. Günümüzde endüstri, sanayici, işveren hakli olarak üniversitelere güven duymamaktadırlar. Üniversiteler yardim adi altinda endüstriden para, araç gereç dileneceğine, durmadan öğrenci harçlarını yükselteceğine üreteceği bilgilerle, teknolojilerle, patentlerle, projelerle, iyileştirmelerle yurt içi ve yurt dışından kaynak sağlasınlar.)
6. Üniversiteler her türlü faaliyetleri ile ilgili konularda kamuoyuna hesap göstermek zorundadırlar. Kaynakların nerede nasıl kullanıldığı, kullanılacağı hakkında bilgi sunmalıdırlar (Burada da pek suiistimaller mevcut. Dünya bankası kredileri ile araç gereç vs. satın alınıyor; Bunlar ya binada süs gibi kullanılmadan duruyor yada binanın bilmem neresinde paslanmağa terk ediliyorlar.) Hayır abartmıyorum, bir çoklarımız tarafından bilinen ve şurada burada dedikodusu yapılan gerçekler! Hatta kamuoyuna yansıyan haberlerdir! Bu nereden kaynaklanıyor biliyormuşsunuz bilgisiz, yetersiz ve sorumsuz ve torpilli öğretim üyelerinden.
7. Üniversitelerde Gökten zembille indirme, makamlara, kadrolara atama yöntemi yerine. Fırsat eşitliği gözetilerek belirlenen kurallara göre katilim ve oy çoğunluğuna dayanan şeffaf bir yöntemin getirilmesi.
8. Atamalarda şeffaflık ve fırsat eşitliğinin yasa ve yönetmeliklerce acık ve seçik belirlenmesi esasi getirilmelidir
9. Üniversitelerin gençleştirilmesi, yani Yüksek lisansını ve doktorasını hakkıyla elde etmiş gençlerin önünün açılması olanağı sağlanmalıdır. Genç arkadaşların, araştırma görevlilerinde üniversitelerde daha fazla söz sahibi olmaları sağlanmalıdır. Yüksek lisansını ve doktorasını tamamlamış genç arkadaşlar Bilimsel araştırmalar yanında direkt ders faaliyetlerine katılmaları sağlanmalıdır.
Su sıralar Üniversiteler Bati-üniversitelerindeki bilim- öğretim- teknoloji araştırma ve üretme, gerçekleştirme standardını yakalayabilmeleri için, Dünya pazarında rekabet edebilmeleri için basarili geçleri teşvik etmelidirler. Bilhassa teknik dallarda kısa süreli, ( 3 ay ile 12 ay arasında yurt dışına uygulamalı araştırmalar için göndermelidirler, Üniversitelerimiz yurt disi üniversiteleri ile ortak çalışma arayışlarına gençleri ön plana çıkararak gitmelidirler.)
10. Mümkün olduğu kadar bürokratik , keyfi uygulamaların üniversitelerden kaldırılmasına çalışılmalıdır.
11 Üniversite ilgili her türlü yasa ve yönetmeliğin genel tanımlardan ziyada en ince teferruatına kadar alt maddelerle, yanlış uygulamalara ve anlamalara meydan vermeyecek şekilde hazırlanması, bunun içinde yeterli zamanın ayrılması
12. Acilen yürürlükteki fırsat eşitliğine ters düsen, halen keyfi uygulamalara acık yasaların düzeltilmesi !!!
13. Türkiye’deki üniversiteleri kaçınılmaz bir kolaps ve ardından kaos beklemektedir. Bu kaosun altindan kısa sürede ve az zayiatlı çıkabilmek için bugünden gerekli tedbirleri almak gerekiyor. Bu nedenle de üzerinde tartışılan Yüksek öğretim reformu ciddi, bilimsel uzman kişilerce ele alınmalıdır.
14. Maalesef üniversitelerimiz yarardan cok topluma ve ülke ekonomisine zarar veren kurumlara dönüştürülmüşlerdir.
(-Toplum ve sanayi yararına bilgi ve teknoloji üretilmiyor, - Toplum ve endüstri için mezun edilen öğrencilerin bilgi, beceri, girişimcilik, dürüstlük, güvenirlik ve benzeri meziyetleri cağın gereksizlerinin cok altindadır, Üniversite gençliği herzedense cok laçkalaştırılmıştır! Pek çoğuna üniversite öğrencisi demek için bin şahit lazımdır. Bırakın çanta taşımasını, okula, derslere defter kalemle gelmekten acizleştirilmişlerdir. Yoklama alınmasa derslere cok azı katılacaktır. Dönem sonu belli sınav sorularını ezberleyerek, kopya çekerek cok kolay yoldan diploma sahibi olmaktadırlar. Bu nedenle proje çalışmaları, uygulamalı dersler ağırlık kazanmalıdır. )
*** Bir Karsılaştırma!
Gördüğüm kadarıyla üniversitelerimizin kamp üslerinde öğrenci sosyal tesisleri adi altinda şayisiz çay bahçeleri, kafeteryalar, kantinler, lokaller mevcut örneğin ege üniversitesinin kampüsünde neredeyse her bir bölümünde, her binasında içinde veya yanında müzikli kafeteryalar mevcut ve bunlar sabahtan geç vakte kadar öğrencilerle dolup taşmaktadır. Kampus müzikli kafeteryaları sanıldığı gibi ucuz değil dışarıdakilerden herzedense pahalı. Örneğin markette bir milyonluk bir keksi bu kafeteryalarda iki, üç milyona yiyorsunuz. Dışarıda bir çayı 250 000 TL içerken ayni çayı kafeteryada 450 000 TL ödüyorsunuz. Süte ise pek rastlayamasiniz! Bence kampus içerisindeki kafeteryalar ve kantinler esas amaçlarından saptırılmışlardır. Üniversiteler için önemli bir gelir kaynağı olarak değerlendirilmektedirler. Öğrencilerin üç beş kuruşluk cep harçlıklarına göz konulmaktadır!
Geçenlerde yurt dışında üniversitenin birine, (Rostock Üniversitesi) erken vakitte gitmiştim. Zaman geçirmek için kafeterya, kantin gibi oturup dinlenecek bir yer aradım. İnanın tüm aramalarım boşuna gitti. Sadece iki yer bulabildim onlarda kapalı idi. Genelde saat 10.00 doğru acılıyor ve saat 15.00 kapanıyorlarmış.
Al manyada benim bildiğim üniversitelerde: - Türk üniversitelerinde alışa oldugumuz kafeteryalara, kantinlere, caybahcelerine rastlamamasınız.
- Buradaki fiyatlar dışarıya nazaran daha ucuz. Bir süzme kahveyi dışarıda 1 ile 2 Euroya iken, okulun içindeki kafeteryada 30 cente, ( yani 0.3 Eüroya) içebiliyorum. - Ve bir bardak cay veya kahveden daha ucuz süt´te bulabilirsiniz! ( Genç arkadaşlara cay üstüne cay, cola içeceklerine arada sırada sağlıkları ve zihinleri için süt içmelerini tavsife ederdim. Genelde burada öğrencisi, çalışanı, profesörü çanta taşımaktadırlar, Çantaların içinde ekmek arası kendi hazırladıkları yiyecekleri, tostları, meyveleri ve tafelleri bulunmaktadır. Öğrenciler karınları acıktıkça ders aralarında sınıfta veya koridorlarda bunları atıştırmaktan çekinmemektedirler. insan bedeninin oldugu gibi beynin de performansı yenilen gıdalarla doğru orantılıdır, giyinilen mahalli elbiselerle, takılan kravatlarla tabi ki değil!!) - Bulunduğum yurt disi üniversitelerinde öğrencilerde; disiplinli, özverili, planlı ve hedefi belirlenmiş bir çalışmayı ve gayreti görüyorum. Bu tüm öğrencilerde, ister yerli Alman öğrenci olsun, istersele yabancı Türk, Aran, İranlı, Brezilyalı, Polonyalı öğrenci olsun hepsinde bu özellikler mevcut, Türkiye’de ise azınlıkta. Bunun pek cok nedeni her kesin malumudur.
İyimi kötümü yorum sizlere ait. Bence öğrenci zamanını en iyi şekilde geleceği için bir şeyler öğrenerek değerlendirmelidir. Sabahtan aksama kadar kafeteryada, lokal ve kahvehaneden bos çene çalarak değil okulda, kütüphanede, atölyede bir şeyler öğrenme becerebilme gayretinde olmalıdırlar.Yarin için ben kedime ve çevreme nasıl faydalı olabilirim ve neler yapabilirim arayışında olmalıdırlar. Bu konuda da üniversiteler öğrencileri yönlendirmelidirler.
..........
Saygılar
h.oezden
h.oezden@dr-huso.com
İzninizle sırası gelmişken bir
konuya daha cok kısa değinmek istiyor, görüşlerimi
sizlerle tartışmaya sunmak istiyorum!
TÜBITAK konusu!
TÜBITAK ile kısa
görüşlerimi bir makalemde kısaca bildirmiştim.
Halen ayni görüşleri
taşıyorum. Ayni şeyleri yazmayacağım.
Geçenlerde TÜBITAK´in
WEB sitesinde gezindim. Bas sahibesinde 2003-2023 yılları arasında Türkiye’de
bilim ve teknoloji stratejileri benzeri başlıklar altinda
panel, toplantı haberleri, düzenlenen raporlardan bahsedilmektedir. İlk bakışta
ilgimi çekti, bazı sahifelerine girdim, daha sonrada gülmekten kendimi alamadım!!! İsleri güçleri bu;
bu tip faaliyetlerle bir şeyler yapıyorlar süsü vermekten bir ise
yaradıkları yoktur. Bilime ayrılan
kaynaklar bürokrasiye, bu tip faaliyetlerle heba ediliyor. İçeriklerine burada
girmeyeceğim.
Bakın bilim ve teknoloji alanındaki
çalışmaları, yenilikleri 20 sene gibi uzun süreli tespit etmek veya
yönlendirmek mümkün değildir.
Önemli nedenleri:
1. bir
buluş bir yenilik, bir iyileştirme bir teknik yeni mamul, yapım diğer bir yeni
buluşa v.b neden oluyor, belirliyor,
Kısaca bir buluş diğer bir bulusu hazırlıyor ayni şekilde bir araştırma diğer
bir araştırmayı belirliyor!.
2. Teknik yeniliklerin ve buluşların
çoğu sürekli planlı çalışmalar sonucudur.
Bazen uzun süreli maddi ve manevi külfetli olmaktadırlar. Ve teknik
devrim yaratan buluşların, yeniliklerin çoğu tesadüfidir.. Kulağa biraz hös gelmeyebilir ama çoğu kez
bir rastlantı sonucu kısa sürede ortaya çıkarlar. (Örneğin, penisilinin
bulunuşu, Microsoft’un ortaya çıkısı gibi..)
3. Bilim ve teknolojik çalışmalar
cevre koşullarınca da etkilenmektedirler. Ekonomik durum, krizler, yürütülen
politikalar bu çalışmalara ivme kazandırdığı gibi sekteye de uğratmaktadır. (örneğin
enerji politikaları, enerji krizleri , ekonomik
krizler v.b.)
Örneğin,
Daha 10-15 sene
evveline kadar FEM, BEM
gibi nümerik hesap yöntemlerinin mühendislik bilimlerinde bu kadar gelişeceğini
ve yayılacağını kimse
tahmin edemiyordu. Bilgisayarlardaki hızlı gelişmeye paralel olarak bu
yöntemler gelişti ve yayıldı. Benzeri bilgisayarlarda da gözlenmektedir. Burada
bırakın 20 senelik önünüzü görmeyi, 20 aylık önünüzü bile zor
kestirebiliyorsunuz. (Bu sektörde pek cok firma
geliştirdiği teknik ürünü piyasa süremeden rafa kaldırıyor, çünkü daha hızlı
davranıp daha iyisini piyasaya sürenler çıktığı için tabi.)
Diğer farklı bir örnek;
yenilenebilir enerji kaynaklarından rüzgar enerjisi tesislerin bu denli hızlı
yayılacakları ve verim ve güçlerinin artacağını, ve iyi bir yatırım aracı olacaklarını düne
kadar kimse tahmin edemiyordu.
Su sıralar bilimsel strateji
politikaları, özellikle mühendislik bilimlerinde günün koşullarına, endüstrinin
ihtiyacına, taleplerine göre kısa
süreli belirlenmektedirler. Ve o günün
koşullarınca belirlenmektedirler. Örneğin; - Enerji sektöründe fosil bazlı enerjilere alternativ enerji
kaynakları üzerinde cok yoğun ve geniş disiplinli
çalışmalar sürdürülmektedir. - Bunun paralelinde enerji tassarufları
üzerinde cok yönlü yoğun araştırmalar
yürütülmektedir. - Daha sağlam, hafif, düşük maliyetli, kolay islenebilir
malzeme araştırmaları önem kazanmaktadır. (Titanlı, Alüminyum alaşımlı hafif
malzemeler; ve metaller+ suni malzemeler , - Birden fazla malzemenin iyi
özelliklerinin birleştirildiği kompozit
malzemeler araştırmalarda aktüalite kazanmıştır.)
Lazer isin imalat yöntemleri ile
metallerin islenmesi üzerine yoğun ve geniş alanlı araştırmalar
sürdürülmektedir, ) Bilgisayar destekli bilgi işlemleri, hesap ve çizimler,
bilgisayar-simülasyon işlemleri, sanal işlevler,
testler, deneyler alanında yoğun bir yarış sürmektedir. Kablosuz, yüksek
frekans iletişim sistemleri her gecen gün geliştirilmektedir. Bu
araştırmalardan piyasaya sürülen sonuçlarından cok
büyük paralar kazanılmaktadır. Günümüzde
Fabrika, firma tanımları yeniden
yazılmaktadır!!!
Üniversiteler, araştırma merkezleri bir beyin fabrikası gibi
çalışmaktadırlar, kendi adlarına veya firma adına ürettikleri yenilikleri ucuz
yurt içi ve yurt disi tasaron
fabrikalarda imalatını gerçekleştirmektedirler. Esas parayı kazanan daha
yenisini bulup piyasaya hızlı süren yayabilendir, bu yeniliğe parasal katkı
sağlayan investörlerdir ve satıcılardır. En az para fabrikalara ve isçilere
kalmaktadır.
Bir
iki misalle burada anlatmak istedigim gayet basit: El
alem uygulamaya yönelik harıl harıl
çalışıyor, araştırıyor, üretiyor, yeni teknik mamuller piyasaya sürüyor. Bizler
ise Türkiye’de ipe sapa gelmez faaliyetlerle, bürokrasi ve ise yaramaz personel
kadroları ile kıt kaynakları berbat ediyoruz, zamanı harcıyoruz, kendi
kendimizi kandırıyoruz, bir şeyler katkıda bulunmak isteyenleri ise
engelliyoruz.
Daha
burunlarının önünü göremeyenler, bugünü değerlendirmekten aciz kalanlar, bugünü
yarin içinde kullanamayanlar 20 seneyi nasıl önceden görebileceklerdir ? TÜBİTAK´takiler
görür tabi!!!
dr. huso
TU-Berlin, 08.11.2003