CAGLARANLAR – UZANANLAR  TICARI SUISTIMALLER;

„ GERCEK SUCLULAR DEVLETIN YÖNETIMINI ÜSTLENEN YETERSIZ, ÖZÜRLÜ KİŞILIKLI DEVLET GÖRVLILERIDIR“

 

Giriş

 

On yıllardan beri farklı biçimlerde devamlı karşımıza çıkan ekonomik, ticari suiistimaller, yolsuzluklar örneğin; banka hortumculuğu, hayali ticaret, hayali iflaslar, dolandırıcılık, sahtekarlık v.b. hala kamu gündemini meşgul etmektedir. Halk bu suiistimaller altında fakirleşmektedir. Türkiye ekonomi bataklığında, iç diş borç yükleri altında çırpınmaktadır.

 

Bu suiistimallerin üzerine ciddi korkusuz gidilememektedir. Bugüne dek bu yolsuzluklar  cok boyutlu ve tarafsız bilimsel araştırılmamışlardır. Sadece medyatik bir şekilde, bilhassa televizyon programlarında, gazete köselerinde ele alınmışlardır. Bu sayede pek cok ucuz, vatan kurtaran halk kahramanları, donkısotlar türemişlerdir.

 

Bu konular hakkında kendi gözlem ve değerlendirmelerimi burada zaman darlığı nedeniyle cok kısa özet halinde sıralamak istiyorum , tartışmaya  sunmak istiyorum!!!

Burada banka hortumculuğuna, sahtekarlığa, dolandırıcılığa ayrıntılı girmeyeceğim veya özel kişileri konu edinmeyeceğim. Türk iyedeki bilinen  ekonomik yolsuzlukların gözerdi edilen bir iki önemli nedenine değineceğim. Müteşebbis, girişimci insanların toplum için gerekliliğine, olmazsa olmaz ilkesine dikkat çekmek istiyorum.

 

………….

………..

……….

Özet

 

1. Türkiye’de iş yeri açmak hele o iş yerlerinde yüzlerce, binlerce yüz binlerce insana iş aş sağlamak, devlete vergi vermek,  ülkeye döviz kazandırmak, ülkeye hizmetler götürmek o kadar  kolay ve basit değildir. Bizim toplumda bunu başarabilecek müteşebbis, girişimci insan sayısı yok denecek kadar azdır maalesef.  Bunların sayılarını artıracağımıza, bu ruhu teşvik edeceğimize onları bitiriyoruz. Kimilerini ise baştan çıkarıyoruz, iyi niyetlerini kullanıp, açıklarını yakalayıp tuzağa düşürüyoruz.

 

2.  Bence toplumda en kutsal ve en önemli iş, ameliye  toplumda insanlara iş yerleri açmaktır, mevcut iş yerlerinin muhafazası ve geliştirilmesidir. Müteşebbis, girişimci insanlar toplumun gerçek saygın kişileri olarak güdülmelidir. İnsanlığa, ülkeye katkı sağlayan en faydalı, asil kişiler olarak değerlendirilmelidirler. Onlar gerçek vatanperverdirler. Takdir edilmelidirler. (Başkalarının emeğini sırf kendi çıkarları, harislikleri için suiistimal etmedikleri sürece tabi ki!) Kısaca;  müteşebbis insanlar, insanlara kendi işyerlerinde, fabrikalarında iş sağlayanlar toplumda en hayırlı ve

gerçek faydalı insanlardır. Esasında onlar gerçek vatanseverdirler.

 

3. Türk iyede bu insanlar ilerledikçe, yükseldikçe, yayıldıkça zenginleştikçe cok azimiz tarafından taktir edilirler, cok azımızın hayır duasını alırlar. Genelde çoğunluğumuz kıskançlıklarından kahir olurlar, için için yanarlar. Korkak, gizli, pusuda bekleyen

düşman haline dönerler. Ve en ufak bir fırsatta, acık yakaladıklarında ise hep birlikte acımasızca bu müteşebbislerin, sanayicilerin, zenginlerin üzerlerine saldırırlar. Özürlü kişiliklerini bu insanları toplumdan yok ederek tatmin ederler..

Bu davranış Türkiye gibi gelişmekte olan III. Dünya ülkelerinde gözlenen bir toplumsal hastalıktır. 

 

4. Türkiye gibi gelişmekte olan III. dünya ülkeleri toplumlarında daha yoğun  gözlenen, özürlü kişilikli toplumlarda geçerli olan zihniyet:

 

  1. Karsımdaki üç aşağı beş yukarı bana benzesin. Ben gibi olsun, Ben gibi düşünsün, ben gibi hareket etsin.
  2. Bende yoksa onda da olmasın veya onda varsa, bende de daha iyisi ve daha fazlası olsun.
  3. Benim erişemediğime oda erişemesin, Karsımdaki benim gibi fakirlik, sefillik, hastalık çeksin husumeti.
  4. Aramızdan başını kaldırıp yükselmek, zenginleşmek isteyenlerin kafasına her fırsatta balyozu indirme ilkelliği.

 

Bu içgüdü bu ilkellik her fırsatta ortaya çıkmaktadır. Toplumun her kesiminde yaşanmaktadır maalesef.

 

5. Türkiye’nin geri kalmışlılığın, fakirliğin ana nedenlerinden biride bu özürlü zihniyettir. Firma, iş yeri sahipleri, yani basarili müteşebbisler kamuoyunda, yargıda acımasızca ağır bir biçimde suçlanmaktadırlar.

Toplum içinde yargısız linç ediliyorlar. Gerçek suçlular araştırılacağına bu insanlar cezalandırılıyor, özürlü toplumsal hınç bunlardan alınıyor!!

Müteşebbis girişimci insanların sayılarını toplumda çoğaltacağımıza cok az sayıda var olanları yok ediyoruz. Toplumsal zenginleşmeyi, milli gelirin artırılması anca ve anca müteşebbis, girişimci ruhlu insanlarla, sanayicilerle sağlayabiliriz. Toplumdaki zenginlerimizin sayısını ve kalitesini  cok daha fazla artırmakla sağlayabiliriz. “2000 yılı devrinde zenginlik toplumda yargılanmamalıdır, ayıplanmamalıdır, ileri geri kötülenmemelidir. Toplum olarak daha fazla zengin çıkarmak için yarışmalıyız.  Daha fazla çalışmalıyız.  Daha fazla Koçlar, Sabancılar,….

 

6. Konu ile ilgili gerçek nedir biliyormuşsunuz!

 

Türkiye’de on yıllardan beri süre gelen  en büyük soyguncu, dolandırıcı bozguncu, çıban bası devletin ta kendisidir, ilgili kurumlarıdır. Kendi kişisel çıkarları için devleti kullanan, devlette tüneyen, devlet zırhı içinde hareket eden görevlilerdir.  Bunları yazmakla, bunları haykırmakla devletin itibari zedelenmiyor. Tam tersine bunlar yazılmadığı, konuşulmadığı, tartışılmadığı için devlet hep kaybediyor, zarar görüyor Ayni şeyleri sokaktaki pek cok vatandaşta sırası geldiğinde haykırıyor. Yani yeni değil, yıllardır çoğunluğun bildiği gerçekler. Fakat gereken yapılmıyor. Çünkü devletin kendisi müzminleşmiş bir hasta, kendi kendini yenileyemiyor, kendi kendine hareket edemiyor! Kendi kendini iyileştirme mekanizması çalışmıyor!

 

Adi gecen bu hastalığın panzehiri, penisilini ise :

 

-  Hak hukuk devlet anlayışının sözde ve kağıtta kalmayıp adil

   uygulanmasıdır.

-  Çağdaş eğitimdir,

-  İnsana saygıdır, karşılıklı güvendir

-  Fırsat eşitliğidir,

-  Toplumsal birliktelik ve özgüvendir.

 

7. Çağlarlar, Bezmenler, Halis Ağalar, Fazıllar, Uzanlar gibi ilk akla gelenler ve diğerleri. Türkiye bu insanlarla bir zamanlar  övünüyordu, gurur duyuyordu. Yaptıkları hizmetlerle de  devlet tarafından da, devletin kurumları ve veya sivil örgütler tarafından da onurlandırılıyorlardı.  Bazılarını kendi oylarımızla meclise taşıdık, milletvekili seçtik. Hatta bir iki dönem bakanlık görevlerine de layık görüldüler. Daha sonra kimileri, interpol devreye sokularak yurt dışında arandılar, yurtdışından eli kelepçeli geri getirilmelerini sağladı. (Örneğin, TBMM´sine seçilen, bakanlık yapan bir şahsin, Cağların yurtdışından yabancı polis eşliğinde getirilişi Türkiye acısından ben bir skandaldı. Türkiye’nin bir ayıbı idi, itibar zedeleyeli idi!!!)  Kimileri eli kelepçeli yargılandı, hapis yattı, kimileri sıfırlandı, kimileri hasta edildi. Türkiye’de yasadıklarına, çalıştıklarına, iş yeri açtıklarına bin pişman edildiler, kimilerini yurt dışına kaçırttık.  Kısaca harcandılar. 

Oysaki bu insanlara Türkiye’nin her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.

Yıllarca ak ve pak dediklerimize, saygı  hürmet gösterdiklerimize birden kapkara görüyoruz, yüzlerine tükürüyoruz, yuhalıyoruz, yazılarımızla, sözlerimizle gazete köselerinde, ekranlarda, sokaklarda küfrediyoruz, lanetliyoruz. 

Peki neden bunlar? Hata nerede idi?

Düşünün, düşünün sizde hele bir düşünün! Esas yargılanması gerekenler bu insanları bu hale getirenlerdir, saptıranlardır. Devletin ta kendisidir, Devletin bürokratlarıdır, Devletin siyasileridir, Devletin kurumlarıdır, Devletin kanun ve yönetmelikleridir,…..

 

Bakin benim gözümde pek cokları hala saygı duyulacak insanlardır.  Ve  yararlanması gereken insanlardır. Türkiye’de pek cok müteşebbisin, sanayicinin, iş adamının özgeçmişini, kısa hayat hikayesini  okudum,  biliyorum.  Örneğin ismi lazım değil bazıları sıfırdan başlayıp, cok güç şartlar altında, büyük özverilerle,  yalnız  veya ailece, veya arkadaşlarınla binlerce insana iş ve as sağlayan fabrikalar kurdular, iş yerleri  açtılar, yükseldiler, zenginleştiler, Devletin ileri gelenleri tarafından da onurlandırıldılar.

 

Pek cok müteşebbisleri, sanayicileri, iş sahibelerini yolsuzluklara iten, bastan çıkaran nedenleri  devletin yürüttüğü politikada aranmalıdır. En iyi, etkili işveren;  günün siyasi ve ekonomik  koşullarına göre, zamanın koşullarını değerlendirip  hayatta kalmağa çalışanlardır , fabrikalarının bacalarını tüttürmeğe uğraşanlardır……

 

Basit bir örneği burada kısaca tekrarlamak istiyorum: İki inşaat firmasından biri, (benzeri; İki fabrikadan biri..) kaçak, düşük ücretli, sigortasız ve vasıfsız işçi çalıştırıyor. Pirim ve vergilerini ya geciktirerek yada hiç ödemiyor veya yanlış beyanlarla eksik ödüyor.  Ucuza kaptığı ihaleleri, cok düşük kalitede yarim yamalak tamamlıyor yada hayali iflasını, kaybını v.b.  bildirip aldığı paranın üzerine yatıyor.  Diğer bir firma ise yasalara saygılı, normal ücretli, sigortalı ve vasıflı eleman çalıştırıyor. Primlerini ve vergilerini tam  zamanında ödüyor. Aldığı işin hakkini, gereğini yerine tam getiriyor. Hatta diğerlerin ödenmeyen borçların, zararların bir kısmı dolaylı bir şekilde ödettiriliyor. Bu rekabet koşullarında dürüst davranan  işveren maalesef işyerinin kepenklerini kapatma tehlikesi ile karsı karsıya kalıyor. Yani dürüst işveren devletin güttüğü politikadan dolayı ya batacak yada oda devletin politikasına uyup ayakta kalmağa, rekabet şansını sürdürmeğe devam edecektir.

 

Peki size tekrar soruyorum burada esas suçlu  kim? - Dürüst işveren mi, - dürüst olmayan işveren mi, - devlet mi!

 

Batik banka soygunculuğu, hortumculuğu yukarıdaki örnekten cok daha vahim,  berbat boyutlarda. Belli çevrelerce iş ticarete dönüştürülmüş. Yeni türeyen banka mafyaları üç beş kuruş beleşten kazanma uğruna devlette araya sokularak, hükümet, bakan, örgüt ileri gelenleri kullanılarak  halkın tasarruflarının bir kısmi yağmalanıyor, kaçırılıyor.

 

Düşünün bir kez! Bu bankalardan bazıları yıllardan beri faaliyette ve devletin gözetiminde çalışıyorlar. Hatta bazılarının faaliyeti yanılmıyorsam  20 seneyi de geçmektedir. Bunca zaman dürüst çalışan banka, banka sahibi veya sahipleri nasıl olurda birden yolsuzluklara karışıyorlar. Akil alamaz işlere bulaşıyorlar. Devletin denetimi bunca zaman neredeydi?  Burada politik ve rakipsel husumet kokuyor. Bundan yararlanan beleşçiler gün ışığına çıkarılmıyorlar.

Gerçeği ne biliyormuşsunuz devlet kazıklanıyor, hükümetler buna alet ediliyor. Batik bankalar kokusu 15 sene evveline kadar yayılmaktadır. Zamanında gerekli banka reformları gerçekleştirilmedi.  Bunun ceremesini hala halk çekiyor.

 

Devletin yapısı mümkün olduğunca  en kısa sürede gözden tekrar geçirilmelidir. Devlet ağacı çürüyüp heba olmadan evsel budanmalıdır, gençleştirilmelidir.  Açıkçası devlet bünyesinde pek cok  gereksiz organlar, kurumlar, bürokratik işlevler  özelleştirilmelidir.  Devlette bir nevi işveren konumundan arınmalıdır. Memur ve sözleşmeli personel sayıları radikal düşürülmelidir. Devlet toplumun ilerleyip zenginleşmesini önleyen bir engel, ağır taşınmaz bir yük haline getirilmiştir. Devlet catisi altinda çalışacakların seciminde kalite kriter degerlendirmesi ön plana cikarilmalidir. Gelişi güzel  parti üyeligine, pasa bey dayisina göre devlet zirhi altina alinan vasifsiz elemanlar, torpilli bürokratlar ülkeye cok büyük zararlar vermekteler. Bunlarin meydana getirdigi, kamuyonuna aciklanmayan zararlarin boyutlari batik banka zararlarindan en az dört misli daha fazla oldugu tahmin edilmektdir. Bunlar yani bugünkü devletyapisi iflasyonistir, yani ülkede yüksek eflasyonun, ve pahalliligin  nedenlerinden biridirler.  Birey ve Toplum olarak bunlara, bu pisliklere daha fazla ve uzun bir süre katlanmamalıyız.

(Basit bir örnek, THY´ları her ay kullanmadığı Frakfurtaki bir bürosu için 20 000 Euro para ödüyor , senede 240 000 Euro, 10 senede ise 2. 400. 000 Euro, bu parayla büro bir yana o bina  kökünden kira öder gibi satın alınabilirdi!!!  İşin daha kötüsü bu büro 20 sene üzerinden kiralanmış. Daha berbat yolsuzlukları devletin diğer kurumlarında bulabilirsiniz, örneğin sağlık hizmetlerinde, hatta Ziraat bankası gibi devlet bankalarında da,  devlet-kamu ihalelerinde, özelleştirmede de rastlayabilirsiniz!)

 

TOPLUM OLARAK TÜRKİYE’Yİ BATIRMAK, YOK ETMEK  İÇİN HER TÜRLÜ GAYRETİ SARF EDİYORUZ, BİRBİRİMİZLE YARIŞIYORUZ.