TÜRKIYE'DE ÖVÜNÜLEN GENÇ NUFÜS TOPLUMU!

 

Yetersiz beslenebilen;  sağlıksız ve sorunlu gelişen; eğitimsiz, mesleksiz; dilenen; çalan; gasp eden; beşeri ilişkilerde duyarsız; çocuk yasta ağır islerde hırpalanan; cinsel taciz edilen; ırzına geçilen;  çöp artıklarından karnını doyuran;  kıçını, önünü kıvırmayı, titretmeyi marifet sanan; tehlike çanları duyulan; özürlü kişilikli; topa, hapa özendirilen;  başıboş çok genç toplumumuz ......!!

 

Övünülen genç toplumlu büyük kentlerde, sayfiye yerlerinde bilhassa hanımlar ve yaşını başını almış insanlar bırakın gece karanlığında gündüzleri bile sokağa çıkmaktan, trende seyahat etmekten korkuyorlar. Dünya kamuoyuna yayılan bir iki  kapkaçtı olayından ve sinek gibi yapışan dilenci gençlerden  ötürüde yabancı turistlerde Türkiye’ye gelmekten çekinmektedirler.  Büyük şehirlerdeki tinerci, kapkaçtı istilasında kurtulmak için hali vakti iyi olanlar kaçıyorlar.  Neden mİ! – Tinerci; kapkaçtı; topçu-hapçı-alemci bizin genç nüfusun korkusundan tabi ki, - çocuk yaştaki dilenci nüfustan tabi ki. çocuk yaştaki çete nüfusundan tabi ki... Başıboş, tehlikeli öyle bir gençlik yetişiyor ki ileride Türkiye’nin en büyük sorunu olacaktır.  Türkiye’nin önemli bir potansiyeli ve geleceği genç nüfus…..

 

Bu sahipsiz genç nüfus ileride Türkiye’yi bunların başına çarpmağa kalkışırlarsa kimse şaşırmasın!

 

Yahu! bu genç nüfus toplumla övünen, genç nüfusu Türkiye’nin en önemli kozu, büyük bir potansiyeli olarak değerlendiren ve ekranlarda gevezelik eden, atıp tutan şu bizim belli siyasiler, bürokratlar, menajerler, eğitimciler, ekran-bilim adamları, paranoyaklar, araştırmacı gazeteciler,  ucuz halk kahramanları, medyatik aslanlar, delikanlılar gerçeklerden hiç mi hiç  haberleri yok!  Bunlar ya sokağa çıkmıyorlar yada bakarkör dolaşıyorlardır.

 

Bakin bugün, (Türkiye, 24.12.2003) öğlen saatinde  bir alışveriş merkezinden dönerken,  Ege Üniversitesinin kampüsü içinde bulunan çöp bidonlarını karıştıran iki kız çocuğu tesadüfen dikkatimi çekti. 10 yaslarındaki bu iki kız çocuğundan biri çöpleri karıştırıyordu, diğeri ise çöp kutusundan bulduğu karton tabaktaki atik yiyeceği parmakları ile sıyırıyor  sonrada parmaklarını yalayarak yediğini gözledim. Bu manzara karşısında yüreğim parçalandı. İnanılması güç fakat abartılmamış gerçek bu gördüğüm. Yanımda taşımadığım kamaram için kendi kendime kızdım.  Esas bu memleketi yönetmeğe kalkışanlara siyasilere, bürokratlara, halkın kıt kaynaklarını savuranlara, çalan dolandırıcılara daha çok çaldırtanlara, sorumsuz, aciz görevlilere lanetler yağdırdım.

 

Geçenlerde tesadüfen bir TV-kanalında Türkiye’de bilim ve teknoloji ile ilgili bir programı izledim. Orada bulunan iki seçme, suratları gülmez, koyu ve pahalı hintkumaşı elbiseli, havalı öğretim üyesi Türkiye’de çok büyük potansiyeller mevcutmuş ve bunlardan en önemli olanı ise Türkiye’nin genç nüfusu imiş.....Bak, bak sen, nelerde biliyorlarmış!.

Onlarca  yıl bilinen, devamlı söylenen  bir sürü ipe sapa gelmez sözler. Örneğin Üniversite-Sanayi işbirliği çok önemliymiş…..

Benim bildiğim kadar bu zaten 30 yıldan beri söylenmektir.  Bakın burada en önemli olanı uygumladır, buna katkıdır. Kendileri ve şefleri bu konularda ne gibi katkıları olmuştur?   Kendileri ve üniversiteleri bu konuda neler yapmışlar ve gerçekleştirmişler ki?  Ben size söyleyeyim bir hiç! Bu havalı, pahalı elbiseli yüzü gülmez, havalı  torpilli meslektaşların tek marifeti ve becerebildikleri her kılığa, kişiliğe girip sıvı yağ gibi suyun üstüne çıkmaktadır ve fırsat buldukça  ekranlarda gevezelik etmektir. Daha dün bunlar üniversite dışındakileri partner dize dikkate almıyorlardı, onlara tepeden bakıyorlardı. Düne kadar bu çağrıları, önerileri kulak arkası ediyorlardı. ….

Gelelim esas konuya bunların acaba üniversite dışında olup bitenlerden haberleri var mı ki?  Başı boş gençlerden, günümüzün, genç neslin sorunlarından nerden haberleri  olacak ki!   Bırakın sokaktaki gariban gençleri, kendi öğrencileri ile doğru dürüst ilgileri, iletişimleri var mı ki? Mübareklerin yemekhaneleri bile öğrencilerden ayrı!

 

Türkiye’de gençlerin, tinerci çocukların, başıboş sokak çocukların sorunları, kriminel eylemleri sık sık kamuoyunun gündemine gelmektedir, tartışılmaktadır.. Yetersiz olsa da bazı çalışmaların yürütüldüğü kamuoyunda izlenmektedir.  Buradaki yazımın esas maksadı bu konuya biraz farkı şekilde dikkat çekmektir.

Sayıları her gecen gün artan başı boş sokak çocukların sorunları bu süre gelen anlayışla halledilmez. Bu gençlerin sorunları ne sivil örgütlerce nede yardım dernekleri ile nede  bir iki bayanın inisiyatifleri ile halledilemez. Bu konuda devletin ciddi politikası belirlenmelidir. İlgili  birim çalışmaları ve araştırmaları koordine edecek bir kurumun  kazandırılması yararlı olur kanaatindeyim.   Zaten artan sayıları ve radikalleşmeleri ve kullanılmaları bu gerçeği gösteriyor. Toplumsal bir hastalık olarak görülmelidir. Ortaya çıkması, herkesçe  bilinen pek çok soruna dayanmaktadır.  En önemli sorunlardan biri Türkiye’deki işsizliktir. Geçim sıkıntısıdır. Ailesel ve toplumsal değerlerimizin dejenere olmasıdır, duyarsızlıktır.

 

Bakın yazılı ve görsel basında hemen hemen her gün kapkaçtı, gasp olayını, uyuşturucudan sefil ve perişan olmuş, fuhşa sürülmüş gençlerin haberlerini ben gibi sizlerde izliyorsunuz ve üzülüyorsunuz.  Hiç bir şey yapamamanın kahrını da yaşayabiliyorsunuz. (Kara kapkara kaderleri böyle imiş diye de bir birimizi kandırmayalım!)  Esasında ferdi olarak yapabilecek çok şey vardır. İlk evvel suskun kalınmamalıdır.. Vergisini verdiğiniz bu devletten ve bu devleti yönetmeğe çalışanları, ilgilileri, siyasileri.  göreve çağırın. Maaşlarını ödediğiniz bu seçilmiş ve atanmış görevliklerden iyi icraat arayın. İkincisi en ufak bir vukuatta, şüphede ilgililere haber verin. Bilhassa uyuşturucu tacirlerini ilgili makamlara hemen bildirin. Emniyet birimleri ancak bizlerin yardımları ile bu konuda  da başarılı olabilir. Bu toplum içinde bana ne demeyin, yarın bu toplumsal hastalığın, çirkefin, pisliğin kurbanı siz  veya çok yakınınız olabilir.

 

Sırası gelmişken parantez içinde bir konuyu yazmak istiyorum. Ailesel ve toplumsal değerlerimizin yok olmasında pek çok etkenin olduğu da herkesçe malum. Burada medya etkeni her nedense hala küçümseniyor ve  buna karşın reel önlemler alınmıyor. Bakın, bir sürü yarışma programları ile, bir sürü top-hap-paparazzi programları   ile çocukları, gençleri baştan çıkarıyorlar, yanlış yönlendiriyorlar, evden kaçmalarına da neden oluyorlar!  Onları toplara ve haplara özendiriyorlar. Ondan sonrada bu kurumların içinden bazı medyatik kahramanlar sokak çocukları, uyuşturucu ve fuhuş ile çok sayıda ipe sapa gelmez programlar yayınlıyorlar, Bu programlarda ona buna çatıyorlar, akıl varıyorlar, suçluyorlar, havalara giriyorlar….

Bunlar ilk evvel kandı kurumların içinde ki pisliklerine baksınlar! Bir pislik örneği, çocuk yastaki güzel kızları güzellik yarışmaları, daha sonra meşhur etme vaatleriyle baştan çıkarıyorlar. Bir süre sonrada bazı  medyacık meşhurlar bu güzel genç kızları yatak odlarının, seksüel tatminleri için bir nevi çeşni olarak  kullanıyorlar. Heveslerini aldıktan sonrada yenileri için onlara yol veriyorlar, sokağa fuhşa terk ediyorlar., sokakta bekleyen kadın ve uyuşturucu tacirlerin pisliklerin  azgına atıyorlar.  Medyatık kahramanlar aslında günümüzün sokak çocuklarının, toplumdaki uyuşturucu müptelasından gibi problemleri ile fazla duyarlı değildirler. Aslında onlar ünlerine ün katacak reyting programları ile ilgilenirler.

(Diğer bir gerçek ise son yıllarda halkta görülen bıkkınlık nedeniyle, bu medyatık kahramanlar kandı yazdıklarını  kendileri okumaya ve kendi TV-programlarını kendileri izlemeğe başladılar. Bayırlı ise seyirci kitlesine ulaşabilmek içinde gençleri farklı bir biçimde kullanmağa başladılar. Örneğin Okullardan öğrencileri programlarına davet etmek, kampus içinden programlarını sunmak, huzur evlerinden yaşlıları programa getirterek program sunmağa başladılar. Bir kısmı ise magazin TV-programı adı altında devamlı aynı topları,.hapları göstererek ve bir iki şefi de kafaya alarak reytinglerini savunuyorlar,  programlarının sürekliliğini sağlıyorlar.!

Tabi ki, isteyen istediği, hoşuna giden  programı izleyebilir denilebilir. Tabi ki yolun ortasında acık bırakılan, başıboş, çevrilmemiş çukura düşen çocuğa da gözün kör mü ula, burada ne işin var ulan da deyip tokadı atamasınız, yada kaderi,ölümü böyle imiş diye ede ahmaklığı örtbas edemeziniz.. Geleceğimizi düşünerek gençler için abartılmamış faydalı,  sağlıklı yaşamaya ve çalışmağa motive edecek  TV-programlar hazırlanmalıdır düşüncesindeyim. )

 

Kısaca; Türkiye’deki genç nüfus büyük bir potansiyel olmaktan çıkmıştır.  Türkiye’yi tehdit  eder boyutlara varmaktadır.  İşin üzücü tarafı;  bu konuda uzman, yetkili  bilim adamlarının bu tehlike ile  kamuoyunun dikkatini çekmemeleri, ilgili bilimsel araştırma ve çalışmaları ve de önerileri  kamuoyuna iletmemeleridir. Sokaktaki başı boş çocuklar, gençler için belli bir devlet politikasının henüz belirlenmemesi üzücüdür.  Sorunun çözümü siyasidir.

 

yazının devamı konu ile ilgili bir iki fotoğrafla pek yakında  anlatılacaktır.

 

Diğer bir konuya burada kısaca değinmek istiyorum;

Vatandaşlarımız, bilhassa pek çok akademikerlerimiz yurtdışında gidince pek çok basarili çalışmalara, faaliyetlere imza atıyorlar, gurur verici sorumluluklar üstleniyorlar.  Bunun nedenine kendi kendime varmağa çalıştım. Vardığım sonuç gayet basit; yönetimsel bozukluktan kaynaklanmaktadır.   Esasında bu konunun üniversitelerde bilimsel araştırılmasında yarar vardır, doktora tezleri olarak verilebilir.

Farklı bir iki örnek vermek istiyorum: sabahın köründe ağlamaklı ciyak ciyak bağıran satıcı, (simitçi çocukları), kapınızı çalan her kılıktaki dilenciler, satıcı, trafik gürültüsü, Gece geç vakti apartman komşunuzun kavgası, çocukların, kadının dövülmesi, bağırmalar, ağlamalar, yardim çağrıları  ile uyanmanız. İşyerinde anlamsız tartışmalar, rekabete dayanmayan çekişmeler, huzursuzluk, aldığınız ücretle ay sonunu nasıl geçireceğiniz düşüncesi, kiranın altından nasıl kalkacağınız, giyim kuşam bir yana kanınızı nasıl doyuracağınız bir tarafa, karninizi neyle dolduracağınız problemi, siyasilerin, torpilli  bürokratların, üstlerin pislikleri bir yanda, vurdum duymazlıkları, hırsızlıklar, banka-kurum-hortumculuğu, yolsuzluklar, ehliyetsizlikleri,  …..artı ulaşım kaosu!!

Bir insan Türkiye’de nasıl hakkıyla üretken olabilir ki? Kendini nasıl işine verebilir ki? Nasıl duyarsız kalabilir ki?  Başarılı olanlar nasıl oluyor sorusuna gelince; benim cevabım hangi başarı? Nasıl bir başarı? Nereden bu zenginlik?  Devlete kazık atarak mı? Çalışanların sırtından mı? Satarak mı? Zehirleyerek mi?, Dolandırarak mı ? Miras yedimi  ? Borç alıp üzerine yatarak mı ? ?????????????????????????????????

 

Her kez kendi işiyle uğraşsın!

Bu fikri öne sürenlerden ve savunanlardan biride ben idim.  Maalesef ülkedeki sosyo-ekonomik bozukluk, kaos pek çok insanın işini ve yaşam akışını, sağlığını olumsuz etkiliyor. İnsanların üretkenliğini, girişimciliğini engelliyor. Günlük ve boğaz tokluğuna çalışan insanlardan ses beklenmek haksızlık olur. Bu halkın katkılarıyla ben gibilerin bir yerlere varanların suskun kalmaması gerekir diye düşünüyorum. Bence toplum olarak iki konuda yanılıyoruz; 1. demokrasi; katılımcılık, dışa atılımcılık olmalıdır, yenileşmeğe acık bulunmalıdır  2. Yasa ve yönetmelikler; daha ciddi ve detaylı hazırlanmalıdır, uygulanmalıdır, fırsat eşitliği gözetilmelidir.

Bunlar gerçekleştikten sonra Türkiye’nin, gençlerin  önü, ufku açılır. Türkiye korkusuz olur pek çok sıkıntıdan kısa zamanda kurtulur.

Türkler zekidir, üretkendir, beceriklidir, çalışkandır, dayanıklıdırlar, korkusuzdurlar, her problemin üstesinden gelirler. İspatımı diyorsanız;  İşte bu çok ağır borç yükü altında ve müzmin hipereflasyona dayanabilen,  hala nefes alabilen Dünyada tek ülkedir. İşte zifti kaynayan bir Dünya çoğrafyasında ve  çok boyutlu teröre, ayaklanmalara  karşın asırlardır  ayakta dimdik duran Türkiye) 

 

 

   

DEVAMI VAR!