ERGENEKON, BALYOZ
DAVALARINDA ADIL OLMAYAN YARGILANMANIN
DIGER BIR ISPATI; -BİR
MAHKEME BAŞKANIN KAMUOYUNA YANSIYAN AŞAĞIDA Kİ SÖZLERİ
-
BU DURUMDA SUÇ NE HAKİM SAVCILARDA NEDE İKTİDARDA, BUNLARI
YETİŞTİREN EĞİTİM VE YÜKSEK ÖĞRETİM
SİSTEMİNDE ARANMALIDIR.
..
Darbe yapıp iktidarı ele geçirselerdi eylem tamamlanmış
olacaktı. Ya da iktidarı ele geçirmek için kışlasından
çıksa ancak halk veya ihtilal yapmak istemeyen diğer devlet
organları karşı çıksa ve iktidar darbe yapmak isteyenlerin eline
geçemezse işte o zaman darbeye teşebbüsten söz edilebilir.
Sanıkların böyle bir fiili
olmamıştır. Sadece bir toplantı yapıp liste
düzenlemişlerdir.
EMEKLİ orgeneral Çetin Doğan, eski Hava
Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, emekli
Oramiral Özden Örnek ve MHP milletvekili emekli Korgeneral
Engin Alanın da aralarında bulunduğu 196 sanıklı
Balyoz davasında tutuklu yargılanan 162 sanık, İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesinin tahliye taleplerini reddetmesi üzerine,
itiraz haklarını kullanarak bir üst mahkeme olan 11. Ağır
Ceza Mahkemesine başvurdu. Ancak bu mahkeme de 22 Ağustos 2011
tarihinde verdiği kararla sanıkların itirazını
reddetti. Üye hâkimler Mehmet Ekinci ile Birol Bilenin oy çokluğu ile alınan ret kararına,
mahkeme başkanı Şeref Akçay muhalif kaldı. Başkan
Akçay, 9 sayfalık muhalefet şerhinde, Ben sanıklar askerdir, onlar
hakkında hiçbir şey yapılmasın, yargılanmasınlar
demiyorum. Yargılansın, suç işleyen varsa ceza alsın ama
adil yargılansın dedi ve şöyle devam etti:
Tutukluluk doğru değil
- Tutukluluk halinin devamı gerçeklerinde
delillerin henüz toplanmamış olması gösterildi. Hangi deliller
toplanacaktır. Duruşmaların yapıldığı günden
beri 30dan fazla duruşma yapılmış, dosyadaki mevcut
delillerin dışında sanıkların suçlarının
sübutuna ilişkin delil toplanması yönünde herhangi bir ara karar
verilmemiştir. Mevcut delil durumuna göre yargılamanın
yapılıp sonunda verilecek karara göre sanıkların
tutuklanıp tutuklanmayacaklarına karar verilmesi gerekirken,
duruşmanın başında savunmalar dahi alınmadan
sanıkların dosya oluşuna uygun olmayan gerekçelerle
tutuklanmaları ve tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi
doğru değil.
Yapmadan ceza verilmez
- Bu durum Anayasa ve yasalara, ayrıca AHİM
sözleşmesi ile korunan doğal ve insani haklardan olan adil
yargılama hakkını ortadan
kaldırır. Sanıklara isnat edilen eylem 05-07
Mart 2003de yapılan ve planların görüşüldüğü 162
kişinin katıldığı 1inci Ordudaki
toplantıdır. Bu olayı bir örnekle açıklayacak olursak siz
birisini öldürmeye karar verdiniz ve bu amaçla plan yaptınız. Hatta silah aldınız öldüreceğiniz
kişinin evinin önüne giderken polis sizi yakaladı. Silahı buldu
niçin taşıdığınızı sordu. Siz adam
öldürmeye gidiyorum dediniz. Hakkınız da yasal işlem
yapılır ama adam öldürme veya öldürmeye teşebbüsten değil
sadece silah bulundurmaktan işlem yapılır.
Sadece bir toplantı olmuş
- Çünkü öldürme konusunda henüz hiçbir eyleminiz
yoktur. Henüz düşünce aşamasındadır. Bu aşamada plan
doğrultusunda darbe yapıp iktidarı ele geçirselerdi eylem
tamamlanmış olacaktı. Ya da iktidarı ele geçirmek için
kışlasından çıksa ancak halk veya ihtilal yapmak istemeyen
diğer devlet organları karşı çıksa ve iktidar darbe
yapmak isteyenlerin eline geçemezse işte o zaman darbeye teşebbüsten
söz edilebilir. Sanıkların böyle bir fiili olmamıştır.
Sadece bir toplantı yapıp liste düzenlemişlerdir.
İhtilal iradesi sürüyor mu?
- Ancak 2003 yılından sonra bu listelerdeki hem ihtilali
yapacak kişiler ve görevlendirilecek kişilerin bir kısmı
emekli olmuş, bir kısmı başka yerlere tayin olmuş ve
bir kısmı da ölmüştür. O zaman yapılması gereken
nedir? Bu iradelerini devam ettirmek isteyen kişiler planlarındaki bu
boşlukların yerine yeni görevi yapacak kişileri yeniden
belirlemektedir. Günün gelişen sosyal ve siyasal ve uluslararası
ilişkilere göre planlarını sürekli güncellemeleridir. Bu yapıldığı
takdirde bu ihtilal iradesinin devam ettiğini gösterir. Belki bu durumda
da teşebbüsten söz edilebilir. Şimdi gerek dosyadaki delilleri gerek Gökcükte ele geçen delilleri, gerek Eskişehirde ele
geçen delillerde siz 2003 yılından sonra sanıkların bu ihtilali yapma iradelerinin halen devam ettiğini,
günün gelişen ve gelişen sosyal-siyasal olaylarına göre
yenilendiğini söyleyebilir misiniz? Söyleyemezseniz o zaman
sanıkların isteyerek veya ellerinde olmayan başka nedenlerle bu
düşüncelerinden, bu eylemlerinden vazgeçtiğini söylemek gerekir. Bu
durumda siz 2003 yılında bu iradelerinden vazgeçen
sanıkları halen bu iradelerini devam ettirdiği düşüncesi
ile atılı suçtan cezalandırabilir misiniz? Cezalandırabilmeniz
için bunu somut deliller ile ortaya konması gerekir. Yani ihtilal
iradesinin devam ettiği ancak bu irade devam ederken sanıkların
yakalandığını söyleyebilirseniz eylemin o zaman Anayasaya
teşebbüs olarak değerlendirilmesi söz konusudur. (Hürriyet Gazetesi, 5.10.2011)
.
[Bunun icin sucsuzlar, Ülkenin hurzur ve güvenligine, vatanin
bölünmez bütünlügüne ve devletin demokratik laik
yönetim sistemine kendilerini adamis, degerli saygin ordu mensuplari, degerli general ve subaylar senelerdir göz altinda ve manen maden mağdur ediliyorlar. Sonrada
birileri hak hukuktan, demokrasiden insanliktan,
Allah korkusundan, Müslümanliktan bahsederler, ona
buna akil vermege yeltenirler! Devletin laik
demokratik düzenini yikmak icin
cete kurmak sucu ile yargilanmasi
gerekenler disarida cirit, naralar atiyorlar. İste demokratik devlet yönetimin olumsuz yanlarindan biridir. Devlete sizarak,
secimlerle meclise girerek devleti ele gecirebilir, kendi cikarlariniza
göre yeni bastan anayasa degisiklikleri degistirebilirsiniz. Maalesef Türkiye´de devlet yönetiminde
söz sahibi olanlar , siyasiler, bürokratlar, sivil
toplum kuruluslari, dernekler, sendikalar, devletin
ilgili kurumlari hic ders almadiklari görülmektedir. Askeri darbelerin nedeni, devlet yönetiminde ilgili makamlarinda
göreve gelmis kisilerin
havalara sokularak kararsiz, labil
davranislari sonucudur. Böyle durumlarda tabii ki
devletin güclü kurumlari
devletin daha fazla zarar görmemesi için devreye girer.
Bu
satırları okuyanlardan bazıları, saçmalıyor diye
aşağılayıcı cümlelerle söyleneceklerdir, haliyle! Ben
yinede bu kişilere mahkeme başkanın kamuoyuna yansıyan yukarıdaki sözlerin
tekrar dikkatlice tarafsız, önyargısız okumalarını
öneriyorum.
Ergenekon ve balyos ile ilgili kendi kişisel,
önyargısız, tarafsız görüşlerimi daha evvelden birçok yazımda
dile getirmiştim. Yargılanmanın adil olmadığı,
daha çok bir hesaplaşma olduğu ve hükümet şeriat karşıtlarının
pasifsize edilmesi, kamuoyunda zayıflatılması için bir fırsat
olarak kullanıldığı hakkında görüşlerimi tartışmaya
sunmuştum. Bu görüşlere varmak için de insanin uzman hukukçu olmasına
da gerek olmadığını savunmuştum. Yukarıda ki mahkeme
başkanının haberi beni doğruluyor.
Diğer bir nokta ise, iktidarın görevi suiistimallerinde halkın,
ilgililerin kabile devletlerinde, muz cumhuriyetlerinde olduğu gibi sessiz
ve tepkisiz, çaresiz kalmalarıdır, bu zihniyetin devam etmesidir.
Demokrasi bu tip ülkelerde otokrasiden ileriye gitmez, darbeleri çağırır! Bu nedenle demokrasilerde bu gibi görevi suiistimallerde
otomatikman devreye giren siyasi emniyet mekanizmaları, acık ve seçik,
tanımlanmalıdır.
Farkli görüslerimizin, farkli kisisel cikarlarimizin, farkli inanc ve beseri yapimizin olmsi cok dogaldir. Bu ülkede bu vatan topraklari üzerinde, bu bayrak altinda
yasayan her vatandasin ortak olacagi
hedeflerden biri ülkenin icte ve dista
cikarlarinin bizler ve gelecek nesiller icin korunmasi, savunulmasidir, Vatanin ve devletin bölünmez bütünlügüdür. 21. Yüzyil Güclü Türkiyesinde karsit fikir ve düsüncelerin serbestce tartisilmasindan korkulmamalidir. Söyleyecek sözleri olmayanlarin,
yakip, yikan, kiran kini,
nefreti, brutalitesi
vardir!. DrHusso, 5.10.2011