Konu;
Yeni YÖK Yasa Taslağı!
Sayın -
Çok kısa yeni YÖK yasa
taslağı ile ilgili
görüşlerimi sizlere duyurmak istiyorum;
·
Beklenilen, arzu edilen iyileştirmeleri pek kapsamıyor. Eski yasa ve yönetmelikler tekrar yeni
kelimelerle öne sürülüyor. Hatta
bazı fırsat eşitliğine ters düşen örneğin
doçentlik yasası ile ilgili yönetmelikler inadına daha da
katılaştırılıyor!
(Sanki karşı taraf, insanlarla alay edilircesine ve
ciddiyetsiz!)
·
Profesör unvanlı
üniversite elamanların bilhassa, rektörlerin dışında
diğer öğretim elemanlarının yönetimde ve üniversite
içerisindeki sorunları, statüleri hiç dikkate alınmamaktadırlar. Onlara sorulmadan
onların da oyları dikkate alınmadan yüksek öğretim idare
edilmek istenilmektedir.
Araştırma görevlilerin yardımcı doçentlerin sorunları
hiç dikkate alınmamaktadır. Bu katılımcı,
çağdaş demokrasi ve hak hukuk
anlayışına
aykırıdır. Bakin, YÖK´ün ÜAK Taslak hazırlama
Komisyonunda görev alanların hepsi prof unvanlı öğretim üyeleri.
Yüksek öğretim kurumlarında çalışan ve çoğunluğu
teşkil eden diğer
insanların, neden hiç temsilcileri bu
komisyonda ve YÖK´te, ÜAK da bulundurulmuyor?
·
Konu hakkında her kesin, diğer kurumların, sivil örgütlerin
fikirleri, önerileri kamuoyunun gözünde talep
ediliyor. Tüm bu önerilerin
bırakın ciddi bir değerlendirilmesini, açılıp
okunmuyor bile! Ne mi yapılıyor? Tabi ki, çöp kutusuna atılıyor.
Kamuoyunda fikir öneri talebi sadece karsı tarafa için bir göz boyama
maskesidir. Ve her şey eskisi gibi lafta kalıyor, göstermelikten
ileriye gidilmiyor.. Birtakım kişiler, sivri zekalılar, vatan kurtaran
şabanlar hala kendi
bildiklerini okuyor ve halkla
alay ediyorlar. Esasında kendileri, toplumda ve kurum içinde
güvenlerini, değerlerini kaybediyorlar.Bu arada
da kuruma ve çalışanlara zarar veriyorlar. Kurumları
çalışmaz hale getiriyorlar.
·
Yeni
YÖK Yasa Taslağı yerine neden eski yasanın cağın
gereksimlerine ve fırsat eşitliğine göre geliştirilmemektedir? Bazı
aksaklıklar kaldırılarak gerekli iyileştirmeler yapılmıyor? Yasa ve
yönetmeliklerden kaynaklanan mağduriyetler neden
kaldırılmıyor? Bu sivri
zekalıların, vatan kurtaran şabanların üniversite
camiasında çalışanlara danışmadan kendi keyiflerine göre
hazırladıkları ve onaylattıkları yasalarla binlerce öğretim elemanı
mağdur edilmiştir, halen de
mağdur edilmeğe devam edilmektedir, Neden ? Bu
öneriler okunsa ve dikkate alında idi, bu yasa taslağını
bugün öğretim elamanları derneği de haklı olarak
tenkit etmezdiler!!!!!!
·
Üniversite bünyesinde yardımcı doçentlerin, araştırma
görevlilerin sorunları hiç dikkatte alınmamıştır.
Bunların yerine yeni YÖK yasası diye rektörlerin ve profesörlerin
hakları, çıkarları ve kurum içindeki yönetim hegemonyaları
geliştirilmiştir. Yardımcı doçentlerin, araştırma
görevlilerin kurum içindeki statüleri daha da belirsiz hale getiriliyor. Ana
bilim dalındaki bir profesör keyfince, aklınca da araştırma
görevlilerin ve yardımcı doçentlerin işine son verebiliyor,
onları istediği gibi kullanabiliyor, hakaret ve tehditte edebiliyor.
Hayır abartılmıyor, kurumda yaşanan sıradan
hadiseler haline gelmiştir.
·
(Örneğin,
geçenlerde kendi bölümümün bir toplantısında ders yükleri
belirlenirken, arkadaşın biri bana seçmeli bir lisans dersi önerince,
bu dersi veririm dedim. Bölüme yeni gelen profesör unvanlı
meslektaş ise hayır veremez
diye tutturdu! Ona orada hemen sebebini
sordum, bana orada sanki öğrencisi imişim gibi dersle ilgili sorular
sormağa başlamaz mı! Daha sonrada bu dersle ilgili
yayınlarımın bulunmadığını bu nedenle bu dersi
veremezmişim
. Bu küstahlık, şahsıma hakareti
karşısında toplantıdan ayrıldım. Arkamdan orada bulunan bir çok
arkadaşların önünde şahsıma hakaret ve tehditlerine
başlamış; Arkadaşınıza söyleyin,
yarın dosyası bana gelirse dosyayı ona yediririm,
.. Bir profesör ünvanlı üniversite öğretim üyesine
yakışmayan bir tavır olarak ta görüyorum. Bu hakaret ve
tehditlerine karşılık bölüm başkanlığına bir
dilekçe ile gereğinin yapılmasını arz ettim. Ettim de ne oldu? Koca bir hiç tabi ki! Dilekçem İşleme bile gerekli
görülmedi!!! Sadece nasihat aldım; eşelemeğe
değmezmiş. Onla iyi geçinmem ve dikkatli olmam gerekiyormuş,
gibi. Bu kişiyle benim hiç sorunum olmadı, zaten yurt
dışı görevimden yeni, bir ay evvel dönmüştüm ve doğru
dürüst bir merhabam dahi onla olmamıştı. Fakat bu kişi ile
bir çok arkadaşın sorunu olmuş, hatta bazı arkadaşlar
ona selam vermekten bile çekinir hale gelmişler!
(Kimsenin başkasının işi, ekmeği ve
kariyeri ile oymağa hakkı
bulunmamaktadır. Ve kimsenin kimseden korkusu olmamalıdır, zaten
de genelde yoktur. Benim bu şahısa anladığı, konuştuğu
dille karşılık vermekten de hiç çekinmem. Bu hakareti ve
tehdidini sineye çekmek içinde kimseye de
diyet borcum yoktur. Diğer taraftan bu kurumlar, üniversiteler hiç bir şahıs
veya şahısların tekelinde
de değildir, Babalarının, kendileşirinin çiftliği de değildir.)
İşte yeni YÖK yasa ve yönetmeliklerde
yardımcı doçentlerin ve araştırma görevlilerin bu tür
sorunları dikkate alınmalıydı. YOK ve Üniversiteler
kurumlarında tüm çalışanların haklarını açık seçik yasalarla
gözetmelidir
Örneğin, bir çok insanın mağdur
edildiği, insan hakları ile
bağdaşmayan, fırsat eşitliğine ters düşen,
düşünülmeden hazırlanan eski doçentlik yasa ve yönetmelikler olduğu gibi hala duruyor. (Bu konu üzerine detaylı görüşlerimi www.dr-huso.com Internet sitemde, makaleler
sayfasında bulabilirsiniz.) Birileri, vatan kurtaran şabanlar, sivri
zekalılar, inat edercesine burada gerekli düzenlemeleri,
iyileştirmeleri yapmıyorlar!! Bu
ve daha evvel hazırladıkları yasa ve yönetmelikleri ile
bırakın üniversite ve öğretim üyelerinin kalitesini düzeltmeyi;
yüksek öğretimi batırmışlardır batıracakları
kadar. Pek çok öğretim elemanını mağdur etmişlerdir
etmeğe de hala devam ediyorlar. Mübarekler bazı yayın sayılarına
bakarak çok iyiye gittiklerini savunuyorlar. Fakat yurt dışında
ki müthiş değişimlerden, bilimsel araştırma ve
uygulamalardan, yeni teknolojilerden, geliştirilen tekniklerden,
patentlerde, yürütülen projelerden, sanayi-endüstriyel işbirliğinden hiç mi hiç haberleri
yok! Bu vatan kurtaran şabanların tek becerdikleri; pisliklerini
etrafa saçmak, kurumları kendi kişisel çıkarları için ele
geçirmek, gruplaşmak ve kurumların öğretim ve bilimsel
araştırma faaliyetlerini baltalamaktır!
.
(Sizde bir düşünün! Bunlar ve YÖK gerçekten,
samimi ve başarılı olsalar; ilk evvel kendi kurumlarında
çalışanlarının, öğretim üyelerinin bunca yıl
insani haklarını savunurlardı, erozyona uğratmazlardı.
Eğer sizler, Türkiyede çalışan bir öğretim üyesinden, Batı ülkelerinden çalışan
bazı öğretim üyelerinde gözlenen yüksek performansı aramadan
evvel; Türkiyede çalışan öğretim üyesine de Bati da
çalışan öğretim üyesinin alt yapı
standardını
sağlayın. Ona da örneğin, Alman meslektaşına
verilen maaşın hiç değilse beşte birini layık
görün! Tüm bu olumsuz koşullarda
rağmen, üniversitelerimizde çok değerli, nitelikli bilim
adamları mevcut olduğu da unutulmamalıdır. Bu kurumlar bu
özverili insanlar sayesinde hale ayakta ve işler haldedirler
Size düşündürücü diğer basit bir örnek;
Lise mezunu, astsubaylar, polisler üniversitelerimizde
çalıştırılan öğretim üyelerinden daha fazla
kazanıyorlar ve daha huzurlu çalışma imkanlarına,
güvencelere sahipler ve bizim toplumda daha fazla itibar da görmekteler. Ve onlar daha fazlasını da
istiyorlar. Daha dün berber salonunda
okuduğum bir gazetede; iki senelik yüksek okulu bitirip hemen maaşa
ve özel karavanaya bağlanan Astsubaylar benim bunca sene okuyarak ve
yarınım ne olacağı belli olmadan üniversitede sabah 9 aksam 21 kadar çalışarak
aldığım maştan daha fazla para aldıklarını
öğrendim. Allah versin onlar çok
daha fazlasını alsınlar. Burada konu olan adaletsizlik,
haksizlik kayırmacılık-politikasıdır. Yani güçlü olan
daima haklidir, ve en iyisini, en fazlasını alır zihniyetinin
bir eleştirisidir. Taşra üniversitelerinden birinde, AKÜ, de uzun yıllar
çalışan bir yard. doç. öğretim üyesi meslektaşım
anlatıyordu. Bunca sene çalışıyorum, bırakın
bir evi, bir araba sahibi bile olamadım
Evli ve iki çocuk babası tek
maaşla evi zor geçindirebiliyormuş! Bu
gerçekler karşısında bizim bu geleneksel sivri zekalılar,
yalaklar, sinsirler ne derler
biliyormuşsunuz? Üniversitede
aldığın ücretten hoşnut değilsen çek git,
dışarıda çalış! Bunlardan daha
başkasını beklemekte haksizlik olur, yani! İlk anda bu
argument size mantıklı gelebilir. Biraz tarafsız
düşündüğünüzde ise saçma ve bayağı olduğuna sizde
karar verirsiniz. Bunun detayına, tartışmasına burada
girmek istemiyorum!
Türkiyede profesör unvanlı
öğretim üyeleri mesleki kitap almakta bile zorlanıyorlar! Bu gerçekleri göremeyen, bu sorunların
üstesinden gelemeyen, kurumlarında çalışanların insanı
haklarını bile savunmaktan, geliştirmekten aciz kalan bizim
sivri zekalılar kalkıp sözde yeni yasa ve yönetmeliklerle
üniversitelerin, öğretin üyelerinin öğretim ve araştırma
faaliyetlerinin kalitesini yükselteceklermiş! Buna ben değil, kargalar güler! Zaten
belli, YÖK-yasa taslağı medyada alay edilmektedir. Meydanı
boş bulanlar bilimden,
üniversitelerimizden, hak hukuktan, fırsat eşitliğinden
atıp tutuyorlar. Bunları duyanda, yahu bunlar ne kadar da üniversitelerimizi
düşünüyorlar, bilime ne kadar da
önem veriyorlar, ileriyi görüyorlar diye de şaşkına dönerler.
Uygulamada ise bunların esas yüzlerini keşfedersiniz. Daha da
örnek mı istiyorsunuz; Bilime, eğitime, okullara, üniversitelere,
öğretim üyelerinin hakkı olan ücretlere para, kaynak bulamayan bu
devlet; hırsızlara, hortumculara, hayali ihracatçılara, ipe sapa
gelmez yatırımlara, borç faizlerine, belli kurumlarda yüksek
maaşlı çalışan personelle kaynak bulabiliyor
..)
..
.
En azından, fırsat eşitline ters
düşen, keyfi doçentlik sınavı başvuru
koşullarından SCI- yayın şartın
kaldırılması gerekiyordu.
Onun yerine her kez için geçerli belli bir puan değer
katsayısı getirilebilir. Bakın farklı ana bilim
dalları ile farklı başvuru koşulları isteniliyor.
Bazılarında SCI- yayın şartı hiç istenmiyor, yada daha
başka şartlar örneğin,
tez kitabı aranılıyor.
Bu yasayı kendi düşünce ve öngörülerine hazırlayanlar, bari
uygulamada bir miladi takvimi neden düşünmediler. (O zaman
bu koşullar, hazır profesör ve
doçentleri de kapsamalıydı. Onlara da bazı koşullar
getirilmeliydi. Kaliteli doçentlik ve profesörlük için
SCİ-yayınları bir ön koşul ise, bu koşulu
sağlayamayan pek çok sayıda doçent ve profesör üniversitelerde halen
çalışıyorlar. Bu çifte standart, keyfilik niye?) Ehtik konularında, gerekse hak-hukuk, fırsat
eşitliği, demokrasi, katılımcılık
konularında havalara giren, sağda solda, ekranlarda gevezelik eden belli yetkililer ilgili yasa
ve yönetmeliklerde neden suskun ve tepkisiz kalıyorlar. Bu cifte standart,
ikiyüzlülük neden?
* Bakın bilimsel araştırmalar, bizler gibi yerinde sayıklamıyor!! Bir ay evvel
yapılan bazı çalışmalar bilhassa mühendislik
çalışmaları dergi yayını için aktüalitesini
kaybediyorlar. 1992 yılında tamamlanan bir doktora
çalışmasından bugünün SCI- dergilerine yayın çıkartma
isteği, talebi ciddiyetsizliktir. ( ne olacak efendim, üç adet SCİ-yayını doçentlik
başvurusu için çok görülmemelidir
., Bu sözleri TV- ekran
başında sarf eden bir Dekanın acaba kendisinin kaç
yayını bulunmaktadır, fakültesinin ne gibi reel bilimsel
çalışmaları bulunmaktadır?
Meydanı orada boş bulup atıp tutuyorlar, kendilerince
övünüyorlar. Etrafı bulandırmaktan, sulandırmaktan başka
bir ise yaramadıklarının farkında hala değiller.
* Size kısa bir örnek! SCI yayın başvurma
koşulu, bazı ana bilimim dalları ve yabancı dili
İngilizce olanlar için rahatlıkla yerine getirilebiliyor. Mesela ben
gibi İngilizcisi yayın için yetersiz,
Almancası olan bir kişinin Almanca olarak
hazırladığı bilimsel çalışmalarını yayınlayacak tek bir SCI-dergisi bile
yoktur. (Bakın,
ilgililerden, yürürlükteki yasa ve yönetmelikleri hazırlayanlardan,
ellerini havaya kaldırarak onaylayanlardan da ÜAK, YÖK, ITÜ,
..Almanca
sözlü hazırladığım çalışmalarımı
yayınlanabilecek dergi isimlerini rica ettim! Mübarekler iki senedir hala
cevap verme nezaketinde dahi bulunmadılar. Sadece Yıldız Teknik
Üniversitesinden iki hafta içerisinde dilekçeme cevap aldım ve burada
SCİ-yayın kapsamına giren hiçbir derginin
olmadığı tarafıma bildirildi. Dünyanın parasını İngilizce çeviri
için veriyorsunuz, anlam ve yazı hataları için çalışmalar
tekrar düzeltilmesi isteği ile geri gönderiliyor.) Kısaca, bu konu
üzerinde fırsat eşitliğine ters düşen pek çok uygulamalar
mevcuttur. Üniversitelerdeki Ehtik
kurulların burada da ilgili yasa ve yönetmeliklerde de sesiz ve tepkisiz kalmamalıydılar
* Diğer önemli bir konu ise, bazı
bilimsel,
arge-çalışmalarından yayın çıkartmak bu projeyi
destekleyenlerin, kuruluşların iznine bağlıdır ve
çoğu kez de imkansızdır. Sivri
zekalıların , vatan kurtaran şabanların bu gerçekten de
haberleri yoktur ki! Almanyada olsun
ABDlerinde olsun yayın çalışmaları Türkiyedeki gibi
önemsenmiyor. Orada önemli olan
yürütülen öğretim ve projelerin kalitesidir, üniversiteye ve topluma,
sanayiye, ekonomiye, insanlığa olan getirisidir.
* Başka bir
örnek, eski belli üniversitelerde öğrencilere yaptırılan yüksek
lisans ve doktora tezlerinden yayın çıkarmak çok rahat iken
diğer üniversitelerde, bölümlerde başkalarının
sırtından yayın çıkartmak imkansızdır. Bu alt
yapıya sahip değildirler. Bırakın Doktora programları
açmayı, yüksek lisans programlarını bile yürütemeyen üniversite,
bölümler, fakülteler bulunmaktadır.
Buda fırsat eşitliğine ters
düşmüyor mu? Haksızlık değilmi Hak aramak için fırsat
eşitliğine ters düşen yasa ve yönetmelikler için
mağdurların idari mahkemeye, Yargıtaya, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvurmaları mı gerekiyor!
* Yeni YÖK-Yasa taslağında Yüksek
Lisans, Doktora tezlerin kalitesini yükseltecek yönetmelikler, asgari
standartlar getirilmelidir. Daha ciddi yürütülmelidir ve kontrol
edilmelidir.
..
TV-ekranlarında bu konularda atıp tutan, gevezelik edenler bu
gerçeklere nasıl olurda kör bakıyorlar. Sonrada kalkıp bunları ve benzer
konuları dile getirenlere soruşturma açtırıyorlar. Bu
ciddiyetsizliktir, Türkiye`de hangi devirde yaşanılıyor ki? Daha
doğrusu bu adamlar, bu sivri zekalılar, vatan kurtaran şabanlar hangi devirde hala
yaşadıklarını sanıyorlar?
Yeni YÖK Yasa taslağında gerekli
iyileştirmeler getirilmeliydi. Bu şekli ile yeni YÖK-Yasa
Taslağı esas amacından saptırılmıştır,
(öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerinin
yükseltilmesi,..eski yasa ve yönetmeliklerdeki keyfi uygulamaların, pek
çok mağduriyetin kaldırılması, doçentlik
yasasının adilleştirilmesi amaçlanıyordu).
YÖK-Yasa Taslağında tüm yüksek öğretim
kurumlarında çalışan personellin hakları acık seçik
yasalarla korunmalıdır, belirlenmelidir. Her şeyden evvel YÖK
çalışanlarına sahip çıkmalıdır. Bazı vatan
kurtaran şabanlar yüksek öğretim kurumlarında öğretim ve
bilimsel araştırma faaliyetlerin kalitesini yükseltme
arayışına girmeden evvel kendi kişisel faaliyetlerinin,
kendi zihniyetlerinin, kendi davranışlarının ilk önce
kalitesini düzeltsinler, yükseltsinler diye de düşünüyorum.
Dileğim konunun sizlerinde katıldığınız
Üniversitelerarası Kurulda gündeme getirilmesi ve kapsamlı ve gerekli
düzeltmelerin (bilhassa doçentlik yasa ve yönetmeliklerinde)
yapılmasıdır.
Sağlık ve başarılar dileklerimle
saygılarımı sunarım, (15.01.2004)
h. özden
Mail: h.oezden@dr-huso.com
* Bu makaleyi arkadaşınıza
postalamanızla memnun olurum. Bilhassa yardımcı doçentlerin,
araştırma ve öğretim görevlilerin kendi sorunlarını, yeni YÖK- Yasa
taslağı ile kendi görüşlerini kendi üniversitelerinin Rektörlüklerine,
YÖK-başkanına, Üniversitelerarası Kurul Başkanına,
Milli Eğitim Bakanına , Medya da ileri gelenlere duyurmağa
çalışmaları ile kaybedecekleri hiçbir şeyleri
olmayacaktır. Ağza geldiği gibi yazıp göndermekten
cekinilmemelidir, hoşa gitmesi veya gitmemesi, dikkate alınıp
alınmaması karşı tarafın sorunudur. Esasında, suskun, tepkisiz kalmakla bu toplumda ve kurumlarda çok şey
kaybediliyor. Meydan pisliklere, art niyetlilere, yalaklara serbest
bırakılıyor.
** MSN Hotmail Nachricht
Sayın Hüseyin Bey, Emaillinizi. aldım
ve SCI giren Almanca yayın yapabileceğiniz bir dergi maalesef
bilmiyorum. Avusturya da doktorasını tamamlayan ve Almanca
yayın1arı olan bolümdeki mes1ektaşımda bu konuda yardımcı,
olamadı. Selamlar. In. guner
Seite 1 von 1
***Bati da, Almanyada
Berlin teknik Üniversitesinde Reform çalışmalarına basit
bir örnek!! Üniversitelerinde ki reform
çalışmalarında Tüm üniversite personelinin düşünceleri,
fikirler, kritikleri, önerileri üniversite başkanına e-mail adresine iletilmesi
isteniliyor. Bizde ki reform çalışmalarında bırakın
bize sorulmayı yapılanlardan hiç haberimiz bile olmuyor. Sonrada
kalkıp bizim geleneksel sivri zekalılar, tepeden zembille
indirilenler, atananlar çağdaş üniversite öğretiminden, alimsel
araştırma faaliyetlerinden, reformlardan gevezelik ediyorlar!
Reformen -
die neue TU Berlin
Sagen Sie Ihre Meinung |
Die TU Berlin
will ihr Profil als Technische Universität im Rahmen des Wissenschafts- und
Wirtschaftsstandortes Berlin weiter entwickeln. Die Unterschiede zu den
Fachhochschulen, aber auch zur Freien Universität und Humboldt-Universität
sollen deutlicher werden. Auch die internationale Konkurrenzfähigkeit soll
gestärkt werden.
Im Rahmen der Strukturreform wurden daher zum 1.4.2001 die 15 Fachbereiche in acht Fakultäten zusammengefasst. Außerdem werden neue profilbildende Schwerpunktfelder ("centers of excellence") aufgebaut. Fakultäten und wissenschaftliche Einrichtungen übernehmen Aufgaben und Entscheidungen, die bisher bei der Zentralen Verwaltung lagen. Damit die Finanzmittel flexibler eingesetzt werden können, wird die Budgetierung eingeführt. Ein effizienterer Einsatz der Gelder ist um so wichtiger, da den Hochschulen angesichts der angespannten Finanzlage des Landes Berlin weitere Mittelkürzungen drohen.
Auch in der Verwaltung wird sich einiges ändern: Sie soll sich in Zukunft stärker als Dienstleister für Forschung, Lehre und Studierende begreifen. Denn das sind die Kunden, für die die Verwaltung da sein soll. In die Reformprozesse eingebunden sind darüber hinaus auch Maßnahmen zum Umweltschutz.
Am Ende der Reformen soll eine neue TU Berlin stehen, die sowohl für die Beschäftigten und Studierenden als auch für herausragende Wissenschaftlerinnen und Wissenschaftler attraktiver sein wird.
Mehr Informationen
* Makaleyi arkadaşlarınıza gönderin; çok teşekkürler.