Konu; Yeni YÖK Yasa Taslağı!

 

 

Sayın -…………………………………………………………………………

 

Çok kısa yeni YÖK yasa taslağı ile  ilgili görüşlerimi sizlere duyurmak istiyorum;

 

·       Beklenilen, arzu edilen iyileştirmeleri pek kapsamıyor.  Eski yasa ve yönetmelikler tekrar yeni kelimelerle öne  sürülüyor. Hatta bazı fırsat eşitliğine ters düşen örneğin doçentlik yasası ile ilgili yönetmelikler inadına daha da katılaştırılıyor!  (Sanki karşı taraf, insanlarla alay edilircesine ve ciddiyetsiz!)

·       Profesör unvanlı üniversite elamanların bilhassa, rektörlerin dışında diğer öğretim elemanlarının yönetimde ve üniversite içerisindeki sorunları, statüleri hiç dikkate alınmamaktadırlar.  Onlara sorulmadan onların da oyları dikkate alınmadan yüksek öğretim idare edilmek  istenilmektedir. Araştırma görevlilerin yardımcı doçentlerin sorunları hiç dikkate alınmamaktadır. Bu katılımcı, çağdaş demokrasi ve hak hukuk  anlayışına  aykırıdır. Bakin, YÖK´ün ÜAK Taslak hazırlama Komisyonunda görev alanların hepsi prof unvanlı öğretim üyeleri. Yüksek öğretim kurumlarında çalışan ve çoğunluğu teşkil eden  diğer insanların, neden hiç temsilcileri bu  komisyonda ve YÖK´te, ÜAK da bulundurulmuyor?

·       Konu hakkında her kesin, diğer kurumların, sivil örgütlerin fikirleri, önerileri kamuoyunun gözünde talep  ediliyor. Tüm   bu önerilerin bırakın ciddi bir değerlendirilmesini, açılıp okunmuyor bile! Ne mi yapılıyor? Tabi ki, çöp kutusuna atılıyor. Kamuoyunda fikir öneri talebi sadece karsı tarafa için bir göz boyama maskesidir. Ve her şey eskisi gibi lafta kalıyor, göstermelikten ileriye gidilmiyor.. Birtakım kişiler, sivri   zekalılar, vatan kurtaran şabanlar  hala  kendi   bildiklerini  okuyor ve halkla alay ediyorlar. Esasında kendileri, toplumda ve kurum içinde güvenlerini, değerlerini kaybediyorlar.Bu arada da kuruma ve çalışanlara zarar veriyorlar. Kurumları çalışmaz hale getiriyorlar.

·       Yeni YÖK Yasa Taslağı yerine neden eski yasanın cağın gereksimlerine  ve fırsat  eşitliğine göre  geliştirilmemektedir? Bazı aksaklıklar kaldırılarak gerekli iyileştirmeler  yapılmıyor? Yasa ve yönetmeliklerden kaynaklanan mağduriyetler neden kaldırılmıyor?   Bu sivri zekalıların, vatan kurtaran şabanların üniversite camiasında çalışanlara danışmadan kendi  keyiflerine göre hazırladıkları ve onaylattıkları  yasalarla binlerce öğretim elemanı mağdur  edilmiştir, halen de mağdur edilmeğe devam edilmektedir, Neden ? Bu öneriler okunsa ve dikkate alında idi, bu yasa taslağını bugün öğretim elamanları derneği de haklı olarak tenkit  etmezdiler!!!!!!

·       Üniversite bünyesinde yardımcı doçentlerin, araştırma görevlilerin sorunları hiç dikkatte alınmamıştır. Bunların yerine yeni YÖK yasası diye rektörlerin ve profesörlerin hakları, çıkarları ve kurum içindeki yönetim hegemonyaları geliştirilmiştir. Yardımcı doçentlerin, araştırma görevlilerin kurum içindeki statüleri daha da belirsiz hale getiriliyor. Ana bilim dalındaki bir profesör keyfince, aklınca da araştırma görevlilerin ve yardımcı doçentlerin işine son verebiliyor, onları istediği gibi kullanabiliyor, hakaret ve tehditte edebiliyor. Hayır abartılmıyor, kurumda yaşanan sıradan hadiseler  haline gelmiştir.

·         (Örneğin, geçenlerde kendi bölümümün bir toplantısında ders yükleri belirlenirken, arkadaşın biri bana seçmeli bir lisans dersi önerince, bu dersi veririm dedim. Bölüme yeni gelen profesör unvanlı meslektaş  ise hayır veremez diye tutturdu!  Ona orada hemen sebebini sordum, bana orada sanki öğrencisi imişim gibi dersle ilgili sorular sormağa başlamaz mı! Daha sonrada bu dersle ilgili yayınlarımın bulunmadığını bu nedenle bu dersi veremezmişim…. Bu küstahlık, şahsıma hakareti karşısında toplantıdan ayrıldım.   Arkamdan orada bulunan bir çok arkadaşların önünde şahsıma hakaret ve tehditlerine başlamış; ’’Arkadaşınıza söyleyin,  yarın dosyası bana gelirse dosyayı ona yediririm’’,….. Bir profesör ünvanlı üniversite öğretim üyesine yakışmayan bir tavır olarak ta görüyorum. Bu hakaret ve tehditlerine karşılık bölüm başkanlığına bir dilekçe ile gereğinin yapılmasını arz ettim.  Ettim de ne oldu? Koca bir hiç tabi ki!  Dilekçem İşleme bile gerekli görülmedi!!! Sadece nasihat aldım; eşelemeğe değmezmiş. Onla iyi geçinmem ve dikkatli olmam gerekiyormuş, gibi. Bu kişiyle benim hiç sorunum olmadı, zaten yurt dışı görevimden yeni, bir ay evvel dönmüştüm ve doğru dürüst bir merhabam dahi onla olmamıştı. Fakat bu kişi ile bir çok arkadaşın sorunu olmuş, hatta bazı arkadaşlar ona selam vermekten bile çekinir hale gelmişler!  (Kimsenin başkasının işi, ekmeği ve kariyeri  ile oymağa hakkı bulunmamaktadır. Ve kimsenin kimseden korkusu olmamalıdır, genelde yoktur. Bu şahısa anladığı, konuştuğu dille karşılık vermekten de ben hiç çekinmem. Bu hakareti ve tehdidini  sineye çekmek içinde kimseye de diyet borcum yoktur. Diğer taraftan bu kurumlar, üniversiteler hiç bir şahıs  veya şahısların tekelinde de değildir, Babalarının,  kendileşirinin çiftliği de değildir.)

İşte yeni YÖK yasa ve yönetmeliklerde yardımcı doçentlerin ve araştırma görevlilerin bu tür sorunları dikkate alınmalıydı. YOK ve Üniversiteler kurumlarında tüm çalışanların  haklarını açık seçik yasalarla gözetmelidir

 

Örneğin, bir çok insanın mağdur edildiği, insan hakları  ile bağdaşmayan, fırsat eşitliğine ters düşen, düşünülmeden hazırlanan eski doçentlik yasa ve yönetmelikler  olduğu gibi hala duruyor. (Bu konu üzerine detaylı görüşlerimi www.dr-huso.com Internet sitemde, makaleler sayfasında bulabilirsiniz.) Birileri, vatan kurtaran şabanlar, sivri zekalılar, inat edercesine burada gerekli düzenlemeleri, iyileştirmeleri yapmıyorlar!! Bu  ve daha evvel hazırladıkları yasa ve yönetmelikleri ile bırakın üniversite ve öğretim üyelerinin kalitesini düzeltmeyi; yüksek öğretimi batırmışlardır batıracakları kadar. Pek çok öğretim elemanını mağdur etmişlerdir etmeğe de hala devam ediyorlar. Mübarekler bazı yayın sayılarına bakarak çok iyiye gittiklerini savunuyorlar. Fakat yurt dışında ki müthiş değişimlerden, bilimsel araştırma ve uygulamalardan, yeni teknolojilerden, geliştirilen tekniklerden, patentlerde, yürütülen projelerden, sanayi-endüstriyel  işbirliğinden hiç mi hiç haberleri yok! Bu vatan kurtaran şabanların tek becerdikleri; pisliklerini etrafa saçmak, kurumları kendi kişisel çıkarları için ele geçirmek, gruplaşmak ve kurumların öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini baltalamaktır!  …….

 

(Sizde bir düşünün! Bunlar ve YÖK gerçekten, samimi ve başarılı olsalar; ilk evvel kendi kurumlarında çalışanlarının, öğretim üyelerinin bunca yıl insani haklarını savunurlardı, erozyona uğratmazlardı. Eğer sizler, Türkiye’de çalışan bir öğretim üyesinden,  Batı ülkelerinden çalışan bazı öğretim üyelerinde gözlenen yüksek performansı aramadan evvel; Türkiye’de çalışan öğretim üyesine de Bati da çalışan öğretim üyesinin alt yapı standardını  sağlayın. Ona da örneğin, Alman meslektaşına verilen maaşın hiç değilse beşte birini layık görün!  Tüm bu olumsuz koşullarda rağmen, üniversitelerimizde çok değerli, nitelikli bilim adamları mevcut olduğu da unutulmamalıdır. Bu kurumlar bu özverili insanlar sayesinde hale ayakta ve işler haldedirler…………

 

Size düşündürücü diğer basit bir örnek;

Lise mezunu, astsubaylar,  polisler üniversitelerimizde çalıştırılan öğretim üyelerinden daha fazla kazanıyorlar ve daha huzurlu çalışma imkanlarına, güvencelere sahipler ve bizim toplumda daha fazla itibar da görmekteler.  Ve onlar daha fazlasını da istiyorlar.  Daha dün berber salonunda okuduğum bir gazetede; iki senelik yüksek okulu bitirip hemen maaşa ve özel karavanaya bağlanan Astsubaylar benim bunca sene okuyarak ve yarınım ne olacağı belli olmadan üniversitede  sabah 9 aksam 21 kadar çalışarak aldığım maştan daha fazla para aldıklarını öğrendim. Allah versin  onlar çok daha fazlasını alsınlar. Burada konu olan adaletsizlik, haksizlik kayırmacılık-politikasıdır. Yani güçlü olan daima haklidir, ve en iyisini, en fazlasını alır zihniyetinin bir eleştirisidir. Taşra üniversitelerinden  birinde, AKÜ, de uzun yıllar çalışan bir yard. doç. öğretim üyesi meslektaşım anlatıyordu. ‘’Bunca sene çalışıyorum, bırakın bir evi, bir araba sahibi bile olamadım’’   Evli ve  iki çocuk babası tek maaşla evi zor geçindirebiliyormuş!

 

 Kendimden diğer bir örnek; Liseden sonra  Almanya´da 1 sene dil okulu, 1 sene üniversite hazırlık okulu,  6 ay mecburi staj, 7 sene üniversite, 5.5 sene Doktora. Yani liseden sonra toplam 15 sene okul hayati; Türkiye’de, İzmir´de, Ege Üniversitesinde aldığım maaş yaklaşık 850- milyon Türk lirasıdır, ( yaklaşık 480 Euro). 400- milyona normal bir evin  kuru aylık ev kirası, 400 Euro depozito, ( çoğu kez geri gelmez, ev sahipleri bu parayla evlerini yeniliyorlar) 60-milyon aylık yol parası , 150-milyon aylık ısıtma ve apartman masrafları. Geçinmek için bana sadece 240-milyon kalıyor. Bu para içinde Telefon, elektrik, su, temizlik bunlara da  ortalama 110-milyon deyin. Geriye 140-Milyon yiyeceğe, giyime, ve diğerlerine kalıyor.   Harca harca bitmez değil mi?  Sonra da bizim geleneksel sivri zekalılar yurt dışından dönmek istemeyenleri toplumda kötülüyorlar.  Sonrada kalkıp bilimden, teknolojiden, üniversitedeki kaliteden ileri geri saçmalıyorlar. Sonrada bu konuyu dile getirenlere beğenmiyorsan git dışarıda daha fazlasına çalış diyorlar.  Kendilerinin maaşlarına Ecevit- Hükümeti zamanında zam yaptırdılar.  Diğerlerine ne diye kafa yorsunlar ki!

 

Bu gerçekler karşısında bizim bu geleneksel sivri zekalılar, yalaklar, sinsirler ne derler biliyormuşsunuz?  Üniversitede aldığın ücretten hoşnut değilsen çek git, dışarıda çalış! Bunlardan daha başkasını beklemekte haksizlik olur, yani! İlk anda bu argument size mantıklı gelebilir. Biraz tarafsız düşündüğünüzde ise saçma ve bayağı olduğuna sizde karar verirsiniz. Bunun detayına, tartışmasına burada girmek istemiyorum!

Türkiye’de profesör unvanlı öğretim üyeleri mesleki kitap almakta bile zorlanıyorlar!  Bu gerçekleri göremeyen, bu sorunların üstesinden gelemeyen, kurumlarında çalışanların insanı haklarını bile savunmaktan, geliştirmekten aciz kalan bizim sivri zekalılar kalkıp sözde yeni yasa ve yönetmeliklerle üniversitelerin, öğretin üyelerinin öğretim ve araştırma faaliyetlerinin kalitesini yükselteceklermiş!   Buna ben değil, kargalar güler! Zaten belli, YÖK-yasa taslağı medyada alay edilmektedir.  Meydanı boş bulanlar bilimden,  üniversitelerimizden, hak hukuktan, fırsat eşitliğinden atıp tutuyorlar. Bunları duyanda, yahu bunlar  ne kadar da üniversitelerimizi düşünüyorlar,  bilime ne kadar da önem veriyorlar, ileriyi görüyorlar diye de şaşkına dönerler. Uygulamada ise bunların esas yüzlerini keşfedersiniz. Daha da örnek mı istiyorsunuz; Bilime, eğitime, okullara, üniversitelere, öğretim üyelerinin hakkı olan ücretlere para, kaynak bulamayan bu devlet; hırsızlara, hortumculara, hayali ihracatçılara, ipe sapa gelmez yatırımlara, borç faizlerine, belli kurumlarda yüksek maaşlı çalışan personelle kaynak bulabiliyor…..)

………………..

…………….

En azından, fırsat eşitline ters düşen, keyfi doçentlik sınavı başvuru koşullarından SCI- yayın şartın kaldırılması gerekiyordu.  Onun yerine her kez için geçerli belli bir puan değer katsayısı getirilebilir. Bakın farklı ana bilim dalları ile farklı başvuru koşulları isteniliyor. Bazılarında SCI- yayın şartı hiç istenmiyor, yada daha başka şartlar  örneğin, tez kitabı aranılıyor.

 

Bu yasayı kendi düşünce ve öngörülerine hazırlayanlar, bari uygulamada bir miladi takvimi neden düşünmediler. (O zaman bu koşullar,  hazır profesör ve doçentleri de kapsamalıydı. Onlara da bazı koşullar getirilmeliydi. Kaliteli doçentlik ve profesörlük için SCİ-yayınları bir ön koşul ise, bu koşulu sağlayamayan pek çok sayıda doçent ve profesör üniversitelerde halen çalışıyorlar. Bu çifte standart, keyfilik niye?) Ehtik konularında, gerekse hak-hukuk, fırsat eşitliği, demokrasi, katılımcılık konularında havalara giren, sağda solda, ekranlarda  gevezelik eden belli yetkililer ilgili yasa ve yönetmeliklerde neden suskun ve tepkisiz kalıyorlar. Bu cifte standart, ikiyüzlülük neden?

* Bakın bilimsel araştırmalar, bizler gibi  yerinde sayıklamıyor!! Bir ay evvel yapılan bazı çalışmalar bilhassa mühendislik çalışmaları dergi yayını için aktüalitesini kaybediyorlar.  1992 yılında tamamlanan bir doktora çalışmasından bugünün SCI- dergilerine yayın çıkartma isteği, talebi ciddiyetsizliktir. ( ne olacak efendim, üç  adet SCİ-yayını doçentlik başvurusu için çok görülmemelidir…., Bu sözleri TV- ekran başında sarf eden bir Dekanın acaba kendisinin kaç yayını bulunmaktadır, fakültesinin ne gibi reel bilimsel çalışmaları bulunmaktadır?  Meydanı orada boş bulup atıp tutuyorlar, kendilerince övünüyorlar. Etrafı bulandırmaktan, sulandırmaktan başka bir ise yaramadıklarının farkında hala değiller.

* Size kısa bir örnek! SCI yayın başvurma koşulu, bazı ana bilimim dalları ve yabancı dili İngilizce olanlar için rahatlıkla yerine getirilebiliyor. Mesela ben gibi İngilizcisi yayın için yetersiz,  Almanca’sı olan bir kişinin Almanca olarak hazırladığı bilimsel çalışmalarını  yayınlayacak tek bir SCI-dergisi bile yoktur. (Bakın, ilgililerden, yürürlükteki yasa ve yönetmelikleri hazırlayanlardan, ellerini havaya kaldırarak onaylayanlardan da ÜAK, YÖK, ITÜ, …..Almanca sözlü hazırladığım çalışmalarımı yayınlanabilecek dergi isimlerini rica ettim! Mübarekler iki senedir hala cevap verme nezaketinde dahi bulunmadılar. Sadece Yıldız Teknik Üniversitesinden iki hafta içerisinde dilekçeme cevap aldım ve burada SCİ-yayın kapsamına giren hiçbir derginin olmadığı tarafıma bildirildi.  Dünyanın parasını İngilizce çeviri için veriyorsunuz, anlam ve yazı hataları için çalışmalar tekrar düzeltilmesi isteği ile geri gönderiliyor.) Kısaca, bu konu üzerinde fırsat eşitliğine ters düşen pek çok uygulamalar mevcuttur.  Üniversitelerdeki Ehtik kurulların burada da ilgili yasa ve yönetmeliklerde de sesiz  ve tepkisiz kalmamalıydılar

* Diğer önemli bir konu ise, bazı bilimsel,  arge-çalışmalarından yayın çıkartmak bu projeyi destekleyenlerin, kuruluşların iznine bağlıdır ve çoğu kez de imkansızdır. Sivri zekalıların , vatan kurtaran şabanların bu gerçekten de haberleri yoktur ki! Almanya’da  olsun ABD’lerinde olsun yayın çalışmaları Türkiye’deki gibi önemsenmiyor. Orada önemli olan yürütülen öğretim ve projelerin kalitesidir, üniversiteye ve topluma, sanayiye, ekonomiye, insanlığa olan getirisidir.

* Başka bir örnek, eski belli üniversitelerde öğrencilere yaptırılan yüksek lisans ve doktora tezlerinden yayın çıkarmak çok rahat iken diğer üniversitelerde, bölümlerde başkalarının sırtından yayın çıkartmak imkansızdır. Bu alt yapıya sahip değildirler. Bırakın Doktora programları açmayı, yüksek lisans programlarını bile yürütemeyen üniversite, bölümler, fakülteler bulunmaktadır.  Buda fırsat eşitliğine ters düşmüyor mu? Haksızlık değilmi  Hak aramak için fırsat eşitliğine ters düşen yasa ve yönetmelikler için mağdurların idari mahkemeye, Yargıtay’a, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmaları mı gerekiyor!

 

*  Yeni YÖK-Yasa taslağında Yüksek Lisans, Doktora tezlerin kalitesini yükseltecek yönetmelikler, asgari standartlar getirilmelidir. Daha ciddi yürütülmelidir ve kontrol edilmelidir.  

………..

 

TV-ekranlarında bu konularda atıp tutan, gevezelik edenler bu gerçeklere nasıl olurda kör bakıyorlar.  Sonrada kalkıp bunları ve benzer konuları dile getirenlere soruşturma açtırıyorlar. Bu ciddiyetsizliktir, Türkiye`de hangi devirde yaşanılıyor ki? Daha doğrusu bu adamlar, bu sivri zekalılar, vatan kurtaran şabanlar  hangi devirde hala yaşadıklarını sanıyorlar? 

Yeni YÖK Yasa taslağında gerekli iyileştirmeler getirilmeliydi. Bu şekli ile yeni YÖK-Yasa Taslağı esas amacından saptırılmıştır, (öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerinin yükseltilmesi,..eski yasa ve yönetmeliklerdeki keyfi uygulamaların, pek çok mağduriyetin kaldırılması, doçentlik yasasının adilleştirilmesi amaçlanıyordu).

YÖK-Yasa Taslağında tüm yüksek öğretim kurumlarında çalışan personellin hakları acık seçik yasalarla korunmalıdır, belirlenmelidir. Her şeyden evvel YÖK çalışanlarına sahip çıkmalıdır. Bazı vatan kurtaran şabanlar yüksek öğretim kurumlarında öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerin kalitesini yükseltme arayışına girmeden evvel kendi kişisel faaliyetlerinin, kendi zihniyetlerinin, kendi davranışlarının ilk önce kalitesini düzeltsinler, yükseltsinler diye de düşünüyorum.

 

Dileğim konunun sizlerinde katıldığınız Üniversitelerarası Kurulda gündeme getirilmesi ve kapsamlı ve gerekli düzeltmelerin (bilhassa doçentlik yasa ve yönetmeliklerinde) yapılmasıdır.

 

Sağlık ve  başarılar dileklerimle saygılarımı sunarım, (15.01.2004)

 

h. özden

 

Mail:  h.oezden@dr-huso.com

 

·         Bu makaleyi arkadaşınıza postalamanızla memnun olurum. Bilhassa yardımcı doçentlerin, araştırma ve öğretim görevlilerin  kendi sorunlarını, yeni YÖK- Yasa taslağı ile kendi görüşlerini kendi üniversitelerinin Rektörlüklerine, YÖK-başkanına, Üniversitelerarası Kurul Başkanına, Milli Eğitim Bakanına , Medya da ileri gelenlere duyurmağa çalışmaları ile kaybedecekleri hiçbir şeyleri olmayacaktır. Ağza geldiği gibi yazıp göndermekten cekinilmemelidir. Hoşa gitmesi veya gitmemesi, dikkate alınıp alınmaması karşı tarafın sorunudur.  Esasında, suskun, tepkisiz  kalmakla bu toplumda ve kurumlarda çok şey kaybediliyor. Meydan pisliklere, art niyetlilere, yalaklara serbest bırakılıyor.

 

 

 

** MSN Hotmail – Nachricht
 
Sayın Hüseyin Bey, E—maillinizi. aldım ve SCI giren Almanca yayın yapabileceğiniz bir dergi maalesef bilmiyorum. Avusturya da doktorasını tamamlayan ve Almanca yayın1arı olan bolümdeki mes1ektaşımda bu konuda yardımcı, olamadı. Selamlar. In. guner   Seite 1 von 1

 

***Bati da,  Almanya’da  Berlin teknik Üniversitesinde Reform çalışmalarına basit bir örnek!!  Üniversitelerinde ki reform çalışmalarında Tüm üniversite personelinin düşünceleri, fikirler, kritikleri, önerileri üniversite başkanına e-mail adresine iletilmesi isteniliyor. Bizde ki reform çalışmalarında bırakın bize sorulmayı yapılanlardan hiç haberimiz bile olmuyor. Sonrada kalkıp bizim geleneksel sivri zekalılar, tepeden zembille indirilenler, atananlar çağdaş üniversite öğretiminden, alimsel araştırma faaliyetlerinden, reformlardan gevezelik ediyorlar!

 

 

 

Reformen -
 die neue TU Berlin  

 

Sagen Sie Ihre Meinung
Universitätsmitglieder können ab sofort ihre Meinung elektronisch kundtun. Für Anregungen und Kritik hat der Kanzler Wolfgang Bröker die E-Mail-Adresse
reform@tu-berlin.de
einrichten lassen.

Die TU Berlin will ihr Profil als Technische Universität im Rahmen des Wissenschafts- und Wirtschaftsstandortes Berlin weiter entwickeln. Die Unterschiede zu den Fachhochschulen, aber auch zur Freien Universität und Humboldt-Universität sollen deutlicher werden. Auch die internationale Konkurrenzfähigkeit soll gestärkt werden.

Im Rahmen der Strukturreform wurden daher zum 1.4.2001 die 15 Fachbereiche in acht Fakultäten zusammengefasst. Außerdem werden neue profilbildende Schwerpunktfelder ("centers of excellence") aufgebaut. Fakultäten und wissenschaftliche Einrichtungen übernehmen Aufgaben und Entscheidungen, die bisher bei der Zentralen Verwaltung lagen. Damit die Finanzmittel flexibler eingesetzt werden können, wird die Budgetierung eingeführt. Ein effizienterer Einsatz der Gelder ist um so wichtiger, da den Hochschulen angesichts der angespannten Finanzlage des Landes Berlin weitere Mittelkürzungen drohen.

Auch in der Verwaltung wird sich einiges ändern: Sie soll sich in Zukunft stärker als Dienstleister für Forschung, Lehre und Studierende begreifen. Denn das sind die Kunden, für die die Verwaltung da sein soll. In die Reformprozesse eingebunden sind darüber hinaus auch Maßnahmen zum Umweltschutz.

Am Ende der Reformen soll eine neue TU Berlin stehen, die sowohl für die Beschäftigten und Studierenden als auch für herausragende Wissenschaftlerinnen und Wissenschaftler attraktiver sein wird.

Mehr Informationen

 

 

* Makaleyi arkadaşlarınıza gönderin; çok teşekkürler.