Merhabalar
Bey,
Bana da ulaşan tuzak
konulu e-mailleri okudum. Buradaki bazı görüşlere
katılmıyorum. Sizin en son
e-mailinizdeki;
Ege Univ. kampüsüne mescit
açılması, Ege Üniversitesine yapılabilecek en büyük kötülüktür !
Sözü aşırı kaygıyı, endişeyi ifade
ettiği görüşündeyim. Dini ibadetleri bir yaşam biçimine gelmiş
bazı öğrencilerin, isterse gizli şer amaçlı, belli dini örgüte, tarikata yada
harekete politikayı benimsemiş öğrencilerin de istekleri üniversitemiz
yönetimi tarafından önyargısız değerlendirilmelidir.
Üniversitenin olanakları bir mescitte uygunsa dini ibadetin
üniversitemizde suiistimal edilmemesi şartıyla, bazı
kuralları da koyarak izin verilmesinde bir sakınca görülmemelidir.
Üniversite yönetimi tarafından mescittin açılması
sakıncalıdır deniliyorsa, bunlarda dilekçe sahiplerine, üst
makamlara, kamuoyuna
acık seçik bildirilmelidir.
Keyfiyete dayalı; varsayımlarla, endişelerle, kaygılarla,
şüphelerle hareket etmenin doğru olmadığı
görüsündeyim. Kaygılar, endişeler, şüpheler söz konusu ile
gerekli tedbirler alınır. yaptırımlara
gidilir.
Kampüste dini ibadet amaçlı bir mescidin açılması,
bulunması ile,
neden üniversitemize kötülük edilmiş olsun ki! Öğrencilerin kaynaşmasına
katkıda bulunulur. Aslında mescit olayı bir fırsat olarak
değerlendirilmelidir! Gençlere dinin güzellikleri, gerçek İslam
öğretilebilir. Bazılarının ön yargıların
giderilmesine çalışılır, mesela. (Almanya da Benim bulunduğum
üniversitelerin bir çoğunda Müslüman öğrenciler için üniversite içeresinde mescitler bulunmaktaydı, Örneğin
Berlin Teknik Üniversitesinde, Ana binada üçüncü katta büyükçe bir salon mescit
olarak Müslüman öğrencilere tahsis edilmiştir. Aachen
Yüksek Teknik Okulunda Kampüs
sınırları içersinde Müslümanlar için bir caminin toplanan
bağışlarla yapılmasına izin verilmiştir. Bizdekilerin aksine, gelişi güzel argumetlerle, ıvır zıvırlar la öğrencilerin
isteklerine olumsuz davranılmamıştır.
İbadet edenleri,
beş vakit namaz kılanları potansiyel cumhuriyet rejim
düşmanı, yobaz, şeriatçı, kökten dinci, gerici, cahil, Atatürk
düşmanı görmek alışkanlığımızı
gözden geçirmemizde yarar vardır diye düşünüyorum. Türkiye de Atatürkçü, laik
cumhuriyete bağlı beş vakit namaz kılanların çoğunlukta
var olduğu da unutulmamalıdır. İslam dinin ibadetleri
sağlıklı insanlık içindir, korkulmamalıdır.
Gelişi güzel keyfi ferdi yasaklar koyma, yok etme,
itibarsızlaştırma, düşman görme yerine, İslam dinine sahip çıkılarak
dinde yozlaşma, gericilik önlenir.
21. Yüzyıl Türkiyesinde, üniversitelerimizde türban.
Mescit konularının tartışılmaması gerekiyor. Türban
takmakla, mescit açmakla kurumların, Türkiyenin neden imaçı,
itibarı, değeri, şanı, şöhreti zedelensin ki! Dapdaracık
şeffaf elbise giyip içi, edep yerleri görünen, yağlı etleri patlayacak
şekilde dışarı fırlayan, yazın
sıcağında giydiği dapdaracık beyaz pantolonunda edep
yerlerinden ruinleri, dışkıları
sızan giysiler itibar zedelemiyor da, hangi nedenlerle olursa olsun
giydiği kapalı elbiseler nedeniyle neden Türkiyenin, kurumların
imacı bozulsun ki? Koskoca Türkiyenin, köklü ege üniversitesinin
imacını, itibarını giysilere endeksleyenler utansın
bir daha düşünsünler. Türkiyede ve kurumlarında giysilerden evvel
tartışılacak o kadar konu, mağduriyetler, keyfi tutumlar,
fırsat eşitsizlikleri, hukuksuzluklar var ki; sıra türbana hiç gelmez.
(Örnek mi!
Anı, şanı, kökü ile övünülen Ege üniversitesinde fırsat
eşitsizliğine ters düşün uygulamalara bakın. Kimilerine
hemen zaman kaybı olmadan kadro verilirken, kimileri de mağdur
edilmeğe devam ediliyor. İlgililere bunun nedenini soruyorsunuz,
verdikleri cevap ise uygulamaları ile örtüşüyor,
)
Eski dönemlerde beş vakit namaz kıldığı
için işinden edilen, yada namaz kılıyor diye de işten tazminatsız
atılan, kötü gözle bakılan insanların bulunduğunu
hatırlatmak istiyorum. Hayır abartmıyorum! Örneğin TU-Berlin mezunu bir yüksek mühendisin
beş vakit namaz kıldığı için İstanbul da bir
firmada başına neler geldiğini, mağduriyetlerini,
çektiği sıkıntıları, bu nedenle ortaya çıkan
hastalıkları bilenlerden biriyim. Yakın geçmiş dönemlerde
bu konu ile ilgili mahkemeye intikal etmiş davalar incelenebilir.
Yasaklayarak, karşı tarafı öcü, düşman
olarak görme ve gösterme veya gereksiz ve zamansız diklenme yerine onları kazanma,
doğruları ikna etme, bence çok daha akıllıca olur diye
düşünüyorum. (En azından
denenmelidir)
Diğer
bir konu, E-Mail yazıları ile
kurumları, Türkiye kurtarma, yönlendirme, bilgilendirme girişimleri
son zamanlarda bir hayli artmış. Günün teknolojik imkanlarını
kullanarak bilgi, görüş alışverişinde bulunmak, bazı
konuları tartışmak, haberleşmek; kurum, ülke
yararınadır tabi ki. Bu gibi E-maillerin
belli ve az sayıdaki bir kesime
ulaştırılacağına, çoğunluğu içeren bilgi
birikimi düşük, zayıf ve tek yönlü görüşe sahip, belli zihniyetlere
ulaştırabilmek çok daha yararlı olacaktır. Günümüz
Türkiyesinde, toplumu, vatandaşları yönlendiren E-Maili
yazılarından daha etkili olan tekniklerde mevcut olduğu
hatırlanmalıdır. Örneğin, Radyo, Televizyon kanalları,
Gazetelerden çok daha etkili olmaktadır. Gözlemlediğim kadarıyla
Türkiyede gazeteler çok, çok az okunuyor, siyasi yazılardan, haberlerden,
köşe yazılarından bir bıkkınlık sezilmektedir,
pek azı okunuyor. Bazı gazeteler, yazarlar Türkiye genelinde
inandırıcılarını yetirdikleri görüsü hâkimdir. Türkiyenin gidişatından
endişe duyanlar, neden bir araya gelip dinci kesimde, PKK da gözlenen tekniklere
yönelmiyorlar, TV ve Radyo kanallarından geniş bir halk
topluluğuna hitap etmiyorlar. Toplumu iyi yönlendirecek programlara,
haberlere, dizilere önem vermiyorlar. Neden kendi görüşlerine yakın
yayınları, muhalif yayınları, gazeteleri maddi acıdan
da bir şekilde desteklemiyorlar. En azından o günlük muhalif gazetelerin
satın alınması, ilgili kanalların izlenmesi, o gazetelere
kanallara reklam ve ilan verilmesi ile de
gerekli destek ve yaptırımlar
uygulanabilir! İyi bir muhalefet iktidar içinde gereklidir. Onun yerine hep gidişattan şikayet
ediyorlar, yada zaman uyup ayakta kalmağa
çalışıyorlar. Demokrasi özveri ister, yoksa teokrasiye, kakokrasiye dönüşür! Demokrasi; kültür, bilgi,
kişilik seviyesi yüksek, gelişmiş toplumlar, uluslar için
geçerli bir devlet yönetimi olduğu gerçeği de göz ardı
edilmemelidir.
Diğer
bir husus ise, bir partiye üye olmak, partiye girmek, orada düşüncelerini görüşlerini,
kaygılarını, endişelerini toplum ve ülke yararına
bilgi ve tecrübelerini dile getirmek en doğru olanıdır.
Kısaca bir parti içinde, hatta muhalif bir partiye girip, sızıp
toplum ve ülke yararına sabırla mücadele etmek, beyni
körleştirilmişleri ikna etmek çok daha yararlıdır. (Bakın bu
yöntem yıllardır örgütsel olarak Türkiyede uygulanmaktadır.
Tarikatlar. Özellikle PKK bu yöntemi başarı ile yıllardır
sürdürüyor, her partiye sızmışlardır, kendi lehlerine
kararlar alınmasında, politika izlenmesinde katkıda
bulunuyorlar, !) (DrHusso)
Saygılar
..
..
İzmir, 18.3.2012
Ek:
PAKİSTANLI BİR AYDININ
ARAŞTIRMASI:
DİNLERE GÖRE KALKINMIŞLIK
ORANLARI
Dünyada yalnızca 14 milyon Yahudi/Musevi var. (Kuzey ve Güney
Amerika'da 7 milyon, Asya'da 5 milyon, Avrupa'da 2 milyon ve Afrika'da 100 bin
Musevi yaşıyor.)
Peki, kaç Müslüman var: 1,4 milyar Müslüman. (1 milyar Asya'da,
400 milyon Afrika'da, 44 milyon Avrupada, 6 milyon Amerika
kıtasında.)
Yani dünyada 1 Museviye karşın 100 Müslüman var...
İyi ama Yahudiler Müslümanlardan niçin 100 kat daha güçlü ve daha zengin
ve daha eğitimli ve daha mucitler?
Tarafsız ve bilimsel yollarla tespit edilmiş
nedenlerini öğrenmek istiyorsanız lütfen okumayı sürdürün...
Tüm zamanların en etkin bilim adamı Albert
Einstein bir Yahudiydi.
Psikanalizin babası Sigmund Freud bir Yahudiydi.
Karl Marks Yahudiydi.
Tüm insanlığa zenginlik ve sağlık katmış
Yahudilere bakalım:
*Benjamin Rubin insanlığa
aşı iğnesini armağan etti.
*Jonas Salk
ilk çocuk felci aşısını geliştirdi.
*Gertrude Elion
lösemiye karşı ilaç buldu.
*Baruch Blumberg
Hepatit-B aşısını geliştirdi.
*Paul Ehrlich frengiye karşı
tedaviyi buldu.
*Elie Metchnikoff
bulaşıcı hastalıklarla ilgili buluşuyla Nobel ödülü
kazandı.
*Gregory Pincus
ilk doğum kontrol hapını geliştirdi.
*Bernard Katz
nöromasküler iletişim (kaslarla sinir sistemi
arası iletişim) alanında Nobel ödülü kazandı.
*Andrew Schally endokrinoloji (metabolik sistem rahatsızlıkları, diyabet, hipertiroid) tedavilerinde kullanılan yöntemi
geliştirdi.
*Aaaron Beck Cognitive Terapiyi (akli bozuklukları, depresyon ve
fobi tedavilerinde kullanılan psikoterapi yöntemini) geliştirdi.
*Gerald Wald insan gözü hakkındaki
bilgilerimizi geliştirerek Nobel ödülü kazandı.
*Stanley Cohen
embriyoloji (embriyon ve gelişimi çalışmaları) dalında
Nobel aldı.
*Willem Kolff böbrek
diyaliz makinesini yaptı.
*Peter Schultz optik lif kabloyu, Charles
Adler trafik ışıklarını,
*Benno Strauss
paslanmaz çeliği,
*Isador Kisse
sesli filmleri,
*Emile Berliner telefon mikrofonunu,
*Charles Ginsburg ilk bantlı video kayıt
makinesini geliştirdi.
*Stanley Mezor
ilk mikro-işlem çipini icat etti.
*Leo Szilard
ilk nükleer zincirleme reaktörünü geliştirdi.
Peki, ama; son 100 yıl içinde Yahudiler sadece
bilimsel alanda 104 Nobel ödülü kazanırken, 1.4 milyar Müslüman
neden yalnızca 3 Nobel kazandı.
Yahudiler niçin bu kadar yaratıcı ve neden bu kadar güçlüler?
Yahudi inancına bağlı ve
küresel çapta büyüyüp tanınmış şu
yatırımcılara/işadamlarına ve markalarına
bakalım:
* Ralph Lauren (Polo),
* Levi Strauss (Levi's Jeans),
* Howard Schultz (Starbuck's),
* Sergei Brin (Google),
* Michael Dell (Dell
Bilgisayarları),
* Larry Ellison (Oracle),
* Donna Karan (DKNY),
* Irv Robbins (Baskins & Robbins),
* Bill Rosenberg (Dunkin
Dougnuts),
* Richard Levin (Yale Üniversitesi'nin kurucu
başkanı).
Yahudi inancına bağlı ve küresel çapta büyüyüp
tanınmış şu sanatçılara bakalım:
* Michael Douglas,
* Dustin Hoffman,
* Harrison Ford,
* Woody Allen,
* Tony Curtis,
* Charles Bronson,
* Sandra Bullock,
* Billy Crystal,
* Paul Newman,
* Peter Sellers,
* George Burns,
* Goldie Hawn,
* Cary Grant,
* William Shatner,
* Jerry Lewis,
*Peter Falk...
Yönetmenler ve yapımcılar arasındaki
Yahudiler:
* Steven Spielberg,
* Mel Brooks,
* Oliver Stone,
* Aaaron Spelling (Beverly Hills 90210),
* Neil Simon (The Odd Couple),
* Andrew Vaina (Rambo 1 /2
/ 3),
* Michael Mann (Starzky and Hutch),
* Milos Forman (One Flew Over The
Cuckoo's Nest, Amadeus),
* Douglas Fairbanks (TheThief of Baghdat),
* Ivan Reitman (Ghostbusters) ,
* Kohen Kardeşler,
* William Wyler.
* William James Sidis,
..
Sorun kendinize:
250lik IQ derecesiyle dünyaya gelmiş en parlak
insan hangi dine mensuptur?
Sorun kendinize:
Neden Yahudiler bu kadar güçlüdür?
Cevabı şudur: Her çocuğa ve her gence kaliteli eğitim verirler...
Bu eğitim türü
sorgulayıcı (teslimiyetçi değil), araştırıcı
(ezberci değil) ve yaratıcıdır (bilgi üretmek/bulmak
içindir)
Soru:
Neden Müslümanlar bu kadar güçsüzdür?
Cevap:
Yanlış eğitim verdikleri ve
gelişime yararı olmayan birer eğitim sistemi
uyguladıkları için (Büyük oranda Din Eksenli, Sorgusuz,
Araştırmasız, Ezberci ve Dayatmacı eğitim...).
Oysa Gezegenimizde yaklaşık 1.476.233.470 Müslüman
yaşamaktadır.
Yani, toplam dünya nüfusu içinde her 5 kişiden biri Müslümandır.
Her bir Hindu'ya 2 Müslüman düşmektedir,
her bir Budist'e karşılık 2 Müslüman vardır ve
her bir Yahudi'ye karşılık 100 Müslüman bulunmaktadır.
Müslümanlar bu kadar kalabalıklar ama neden güçsüzler?
Nedeni eğitim(sizlik)dir!!!
İslam Konferansı Örgütü'nün (OIC) 57 üyesi vardır ve ülkelerin
tümünde sadece 500 adet üniversite bulunmaktadır. Yani üniversite
başına 3 milyon Müslüman düşmektedir. Başka bir
deyişle 3 milyon kişi için bir üniversite yapılmıştır
(Bunların kalitesi de başka bir sorundur!).
Fakat sadece ABD'de 5 bin 758 adet üniversite vardır.
Shanghai Jiao Tong Üniversitesi tarafından 2004 yılında
hazırlanan Dünya Üniversitelerinin Akademik Deger
Listesine Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerin hiç birinden ilk 500e
giren tek bir üniversite yoktu.
Neden?.. Yanıt: Kalitesiz ve ezberci eğitim...
OKUMA YAZMA ORANLARI DA ÇOK DÜŞÜK!
UNDP tarafından toplanan verilere göre Hıristiyan dünyasında
okuma-yazma bilenlerin oranı % 89dur. Bunların %98i ise en az
ilkokul mezundur ve 100 kişiden 40ı üniversite mezunudur. 15
Hıristiyan çoğunluğa sahip ülkedeki okuma-yazma oran ise
%100dür, yani bu 15 ülkede okuma-yazması olmayan tek kişiye
rastlamak olası değildir!.
Müslüman ülkelerde durum bunun zıddıdır: 100 kişiden sadece
40ı okuma-yazma bilir ve herkesin okuryazar olduğu bir tek Müslüman
ülke bulunmamaktadır! Bunların %50si ilkokul mezundur ve sadece
%2si üniversiteyi bitirmiştir.
BİLİM İNSANLARININ ORANLARI DA ÇOK DÜŞÜK!
ABDde toplam bilim insanı sayısı 4.000, Japonyada 5.000dir.
57 Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerdeki toplam bilim adamı
sayısı ise sadece 230 kişidir. (Akademisyenlerin
hepsi bilim insanı değildir. Bilim insanı demek, pozitif
bilimlerle aktif olarak uğraşan kişi demektir.)
Ve her 1 milyon Müslüman kişiye sadece 1
bilim insanı düşmektedir.
Teknisyenler bakımından Müslüman çoğunluklu Arap ülkelerdeki
durum daha da kötüdür: Her 1 milyon Müslüman Arap nüfus içinde 50 teknisyen
bulunmaktadır. Hıristiyan dünyasında ise her bir milyon
kişi içinde 1000 teknisyen bulunmaktadır.
NEDEN?..
Yanıt: Kalitesiz-ezberci eğitim ve ARGEye
(araştırma geliştirmeye) yeterli kaynak ayrılmaması...
Çünkü Müslümanlar gayri safi milli gelirin
yalnızca % 0,2sini araştırma-geliştirme bütçesi olarak ayırıyor.
Buna karşın
Hıristiyan dünyası araştırma-geliştirmeye % 5
oranında, yani 25 kat daha fazla fon
ayırmaktadır.
SONUÇ: İslam dünyası yeni bilgi üretebilecek kapasiteden yoksundur.
Ayrıca
dünyanın ürettiği bilgiyi kendi halklarına öğretmekte de
başarısızdır.
Bunun kanıtı ise ileri teknoloji ihracat rakamlarında
saklıdır:
Pakistanın ileri
teknoloji ihracatının toplam ihracatın içindeki oran %1dir.
Suudi Arabistan, Kuveyt, Fas ve Cezayirin ise % 0,3tür.
Hristiyan Singapur'da bu oran %
58'dir.
Gelecek Bilgi temelli
toplumların olacaktır
Ilginçtir, Müslüman 57 ülkenin gayri safi milli
hâsılalarının toplamı 2 trilyon doların
altındadır. Buna karşın 310 milyonluk ABD tek
başına 12 trilyon dolar değerinde mal ve hizmet üretmekte; Çin 8
trilyon dolar,
Japonya 3,8 trilyon dolar ve Almanya 2,4 trilyon dolarlık üretim
yapmaktadır. (Satın alma gücü eşitlenerek hesaplama
yapılmıştır.)
Mal ve hizmet üretimi
İspanyada 1 trilyon doların üzerindedir. Katolik Polonya 489 milyar
dolarlık mal ve hizmet üretimi gerçekleşmektedir. Budist Tayland 545
milyar dolar değerinde mal ve hizmet üretimi yapmaktadır.
İşin daha acıklı tarafı ise şudur: İslam
Dünyasının gayri safi milli hâsılasının tüm dünya
gayri safi milli hâsılası içindeki oranı hızla
azalmaktadır.
O HALDE MÜSLÜMANLAR NEDEN BU KADAR GÜÇSÜZDÜR?
CEVAP: EĞİTİM YOKSUNLUĞU. TAM ANLAMIYLA SÖYLERSEK;
KALİTELİ VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM YOKSUNLUĞU.
ÇOK KESİN BİÇİMDE SÖYLERSEK; AKILCI OLMAYAN, EZBERCİ,
TESLİMİYETÇİ, DİN EKSENLİ VE ÇAĞDIŞI
EĞİTİM...
Araştırmayı yapan: Dr. Faruk Saleem
İslamabat, Pakistan
.