21 YÜZYILDA TÜRKIYE` DE
BILIM,
TEKNOLOJI, INOVASYON, ÜNIVERSITE, REFORM, ,
ANLAYISI, DEGERI
Ülkedeki çağdaşlık, zenginlik, güvenli-gelecek, kısaca
sağlıklı insanlık için olmazsa olmazlar:
- Eğitim, - Bilim,
- Teknoloji, - Inovasyon.
(Inovasyon Latince´den
türetilmiş, yani yeni bilgi ve tekniklerin geliştirilmesi ve
insanlık yararına uygulanmasıdır)
Türkiyede bilimden, teknolojiden son zamanlarda
ileri geri çok bahsedilmeğe başlanıldı. Hatta bizim
geleneksel sivri zekalılar, vatan kurtaran sabanlar da bilimin ve
teknoloji geliştirme ve kullanımın çok önemli olduğunu söylüyorlar. Hayati
bir değer taşıdığını da medyada allandıra, ballandıra fırsat
bulduklarında anlatıp dururlar. Bunları duyan, izleyen halkta
onlara inanır, alkışlar ve el
üstünde tutar.
Türkiyede bilinen gerçekleri tekrarlayıp
sizlerin vaktinizi almak ve caninizi sıkmak niyetinde değilim.
Tepeden bakıp birilerini aşağılamak nede hakaret etmek
amacımda yok. Ben kimim ki, böyle bir yanılgıya düseyim.
Amacım sadece bir iki örnekle; Türkiye´de
bilime, teknolojiye verilen gerçek hatırlatmaktır,
tartışmaya sunmaktır. Ülke insanlarını ahmak yerine
koyarak koyun sürüsü gibi gütmeğe kalkışanların da
dikkatini çekmektir. Kim bilir, belki birileri biraz utanır, yüzleri
kızarır. Allah korkusu
yüreklerini kaplar, Her neyse!
Diğer bir amacım ise; Yurt dışında bulunan
gençlerin, bilhassa üniversiteli lisans, yüksek lisans öğrencilerin,
doktora öğrencilerinin ileriki meslek hayatlarında doğru karar
verebilmelerinde az da olsa katkı sağlamaktır. Bir çoklarımız gibi ayni hatalara
onların düşmemeleri benim dileğimdir.
Bakin, İdealist biri olarak ben Türkiyeyi
seçmiştim, yurtdışında kalmayı hiç
düşünmemiştim. Her Türk genci gibi benimde Türkiye`de pek çok
hayallerim vardı. Benim için
Üniversitede çalışmayı cezbeden önemli faktörler;
araştırma ve gençlerle çalışma, birlikte yeni bilgiler edinme, monoton olmayan heyecan
verici çalışmalar yürütmekti. Türkiye´ye dönüyorsunuz, kelimenin tam
anlamıyla bir fiyasko! Türkiyenin yurt dışında
yetişmiş sizler gibi insanlara ihtiyacı var deniliyor.
Türkiye´ye ise döndüğünüzde tüm kapıların size kapalı
olduğunu çok geç fark ediyorsunuz. Bu gecen 2003 yazında
YÖK-Başkanı sayın prof. Kemal Gürüz ve secili kumpanyası
istişarelerde bulunmak üzere TU-Berline geldiler. (Daha çok seyahat ve
alışveriş amaçlı!!)
Orada bulunan Türk öğrencileri ve akademikerleri
ile bir toplantı düzenlendi. Bu
toplantıda her nedense, (herhalde tatsızlık çıkmasın
diye) benim katılmam arzu edilmedi, Sorumlu Alman Müdür H. Ermel bana verilen davetiyeyi geri aldı. O
toplantıda Türkiyeden gelen YÖK- Heyeti örgencilere buradaki
öğrenimlerini tamamladıktan sonra mutlaka Türkiyeye dönmelerini
önermişler, Türkiye´nin sizlere ihtiyacı vardır gibi önceden
tahmin edilebilen konuşmalar geçmiş! Benim örgencilik zamanında
da benzeri yaşanılmıştı. Türkiye´ye Üniversiteden
davet ediliyorsunuz ve geldiğinizde ise kendi aralarındaki
husumetsizliklerinden, o onun adamı, bu bunun adamı, ek dersler
azalacak, gidecek v.s. diyerek
üniversite kapıları yüzünüze kapalı tutuluyor,
oyalanıyorsunuz, vaatlerle bekletiliyorsunuz. Bu konuya başka bir
makalede yer vermeği düşünüyorum).
Türkiye´de gerçek olan; - resmi ve veya gayri resmi pek çok vaatler hep
lafta kalıyor, göstermelikten ileriye gidilmiyor. Türkiyede ileri geri
bilimsellikten çok konuşuluyor, tartışılıyor, ona buna
akil veriliyor, karşıt düşünenler lanetleniyor, tehdit ediliyor,
küfrediliyor, sakıncalı diye şifreleniyor. - Siz
bırakın bilim ve teknolojinin
önemsenmesini ülkenin bu hayati zorunluluklarından korkuluyor, bilim,
teknoloji hala tabulaştırılıyor. Her şeye Amen-Allah
diyen, ses çıkarmayan, tepki göstermeyen, öldür, öl dendiğinde
öldüren, ölen beyni yıkanmış zavallı tipler tercih ediliyor. Üniversiteler, yüksek okullar,
Bilim-Araştırma-Enstitüleri, TÜBITAK, YÖK gibi kurumlar Geleneksel
sivri zekalılar için kişisel
ve örgütsel çıkarlar için multi
fonksiyonlu bir araç gibi görülmekte ve yararlanılmaktadır. 40 sene evvelde böyleydi bugünde hala öyle
duruyor.
40 senedir top yekun Türkiye´de hep bilimden,
teknolojiden üniversitede gerekli reformlardan bahsediliyor, Yeni hükümette, yeni YÖK- Başkanı
da, bizim tepeden inme profesörlerde, belli gazete köşe yazarları
da,
Taraflar arasında bilim, teknoloji, üniversitelerde
çağdaşlık reformları söz konusundan ziyade; Kurumları
ele geçirmek, avantalara devam etmek zihniyeti çoğunlukla hakim.
İspat mi; Üniversitelerde her şey tamamda, kala kala Türban, İmam-Hatipliler Sorunu kalmış.
Yada diğerlerinin yanında çok önemliymiş. Veya profesörlerin
emeklilik yaşının 80 yaşına kadar uzatılması
önemliymiş!!! Mübarekler 80´lik emeklilik
yaşını düşüneceklerine; gençlerin, bilhassa binlerce
yardımcı doçentin önünü açsınlar, mağduriyetlerini
gidersinler.
Şimdiye
kadar hazırlanan YÖK-Taslaklarına bir bakin, üzülürsünüz. Ve
bunların gerçek çağdaş üniversite için gerekli reformlardan
samimiyetsiz, ciddiyetsiz, bilgisiz, hazırlıksız da olduklarını anlarsınız. Bakin, hukuka aykırı, keyfiyete
acık YÖK- yasa ve yönetmelikleri
hala bulunmaktadır. Bu kurumlarda çalışan binlerce eleman
mağdur edilmektedir. Komisyonlarda bulunan tek bir Allah`in kulu bunları gündeme getirerek
gidermeğe akil etmiyor!
Bunlar samimi olsa Bilim, Teknoloji,
Üniversitelerde-reform, YÖK-Taslakların dan önce bu kurumlardaki
pislikleri, Ücret Kepazeliğini
giderirlerdi.
(Bilgisizliğin bir
diğer bir örneğini burada kısaca vermek istiyorum: işlerine
geldiği gibi yurtdışını, Bati devletlerindeki adil
uygulamaları göstererek kendilerini hakli çıkarmak isterler. Meslek
liseleri ve imam hatipliler konusunda olduğu gibi. Aslında gerçek
sanıldığı gibi değildir. Bakin, Almanya,da sadece gymnasium, yani liseden mezun olanlar
üniversitelerde okuma şansını alabiliyor. Diğerleri genelde
meslek ediniyorlar, vasıflı isçi, usta, tekniker olabiliyorlar.
Sadece içlerinden çok basarili olanlar tekniker okulundan sonra mesleği
ile ilgili mühendislik okullarına gidebiliyorlar. Almanyada gymnasiuma yani liseye gidecekler ilk okulun ta dördüncü
sınıfında seçiliyorlar. Zekaları, öğrenme
kapasiteleri, kabiliyetleri, kendini ifade edebilme kabiliyeti
çalışkanlıkları, arkadaş uyumlulukları, gibi
özellikleri dikkate alınarak öğretmenin önerisi ile gidebiliyorlar.
Gymnasiuma seçilen örgenci öğrenim süresince dönem içinde tembellik
gösterirse kendisi ve velisi uyarılır. Tembelliğe devam
ettiği taktirde onu daha alt bir okula gönderebiliyorlar. Zekaca
gelişmemiş, sorunlu örgenciler genelde meslek okullarına yada
geri zekalılar sınıflarına ayrılırlar.
Haftanın belli günlerinde okulda derslere katılıyorlar,
diğer günler ise bir isletmede mesleklerine hazırlanıyorlar.
Günümüzde Almanya´da okulu yarıda kesen, bir meslek öğrenmeyen
kişinin toplumda kendi
ayakları üzerinde durabilmesi, is bulma şansı yok denecek kadar
azdır. Üç aşağı beş yukarı misali diğer
batili ülkelerinde, İngiltere, Fransa, ABD, Japonya da bu sistem
uygulanmaktadır.
Diğer bir örnek! Frankfurt
Almanya´da bulunan bir Türk´ün Alman
vatandaşlığı başvurusu başörtü takıyor diye
de ret edilebiliyor!!!. Yabancılar
polisinden bir görevli, aile ile başvuru üzerine görüşmek üzere eve
gidiyor. Kapıyı açan başörtülü kadınla karşılasan
görevli, ailenin vatandaşlık dilekçesini ret ediyor! Topluma uyum
vatandaşlık başvurusu için önemli faktörmüş. Son
yıllarda Almanya´da vatandaşlık hakkini daha da katılaştırıldı.
(İçişleri bakanlığı bürokratları, polisiyle
devlet içinde ayrı radikal milliyetçi devlettirler ve kanun ve
yönetmelikleri dikkate almayıp kendi bildiklerini uygularlar.) Okullarında da artık başörtülü
örgencilere de eskisi gibi müsamaha göstermiyorlar, onları otomatikman
geri zekalılar sınıflarına ayırtıyorlar!. Araplarla
ticari çıkarları gereği başörtüsüne daha fazla ses
çıkartamıyorlar.
Esasında 21 yüzyılda üniversitelerimizde başörtü olayı
üzerinde bu kadar durulmamalıydı, inatlaşmaya
gidilmemeliydi. Türkiyenin imajı
ne üniversitelerdeki, nede sokaklardaki başörtülü hanımlarla
zedelenemez.
Türkiyenin imajını berbat edenler olsa olsa; - Devleti,
halkı kazıklayan, soyan, hortumlayan diplomalı,
makam sahibi, kravatlı, onur belgeli, madalyalı pisliklerdir, Ülkeyi borç batağına
daldıranlardır. - Diplomalı, makam sahibi, kravatlı, onur
belgeli, madalyalı kara cahillerdir, korkaklardır. - Ülkenin
çıkarlarını içte ve dışta savunamayan, koruyamayan ve
dışa satanlardır. - Hayali ihracatçılardır,
teşvikçilerdir. -Halka tepeden bakan, pisliklerini halka mal edenlerdir, -
Hakli vergilerle inletenlerdir. Vatandaşa bedeni ve manevi işkence
ve eziyet eden devlet görevlilerdir, vatan kurtaran şabanlardır. - Yurt içinde
ve dışında kalitesiz, pahalı mal satanlardır, -
fırsat eşitliğine ters düsen kanun ve yönetmelikler ve keyfi
uygulamalardır, - Daha sayayım mi!
- Üretmeden çok daha fazlasını borçlanarak tüketenlerdir, Ülke
iç ve dış borç yükün kaldırılmaz hale getirenlerdir. Yurt
dışında borcu yüksek faizli borçla ödeyebilmek için
dilenenlerdir, - Gelir
dağılımındaki adaletsizliktir, - kişi başına düsen gelirdir,
- Bilim ve teknolojideki geriliktir, - Sokaklarda dilendirilen, eziyet edilen
çocuklardır, - Turistlere kene gibi yapışan dilenciler
ordusudur, - Ülkemizdeki tarihi, kültürel ve tabii zenginlikleri görmek, yasamak için
gelen yabancı turistleri kazıklayan zihniyettirParlamentoda
birbirlerine küfreden, yumruk atan siyasilerdir, - Yeşili talan eden,
ormanları yakan, kesen siyasi görüştür, - parası yok diye
hastaneden çevrilen, ölüme terk edilen zihniyettir, -Bilim adamlarına
layık görülen ücretle açlığa mahkum edilmeleridir,.. v.b. Gerisine siz devam edin.
Tüm bunların yanında kala kala
başörtümü, kara korkuluklar mi ülkenin çağdaşlık görünümünü
ve ticari itibarini zedeleyecekler? Gerçekler ve kara zihniyet
karsısında birbirimizi ne diye hala kandıralım!!!
Bati´da iç çamaşırlarını gösteren, terleyen yarığının pis
sarı izlerini açığa vuran şeffaf giysileri giyenler. Koca
kıçı arkadan, göbeği
önden patlarcasına fırlamış dapdaracık giysileri giyen
batili hanımlar, v.b. Bati toplumun
itibarini zedelemiyor da, Türkiyede inancı gereği giydiği
giysileri ile neden Türkiye´nin onuru, imajı zedelesin ki?
Bana sorulursa, başörtü dini bir simge olmamalıdır. Kara çarşaflara bürünme, korkuluğa
dönme İslam anlayışına da bağdaşmaz,
yakışmaz. O devirde
oranın çöl iklim şartlarına göre, (güneş
ışınlarından ve kum fırtınalarından
korunma,) mevcut olan basit ve rahat
örtülerin giyimi gerekliydi. O devirlerde de bilhassa Orta doğuda Arap
kavimlerinde kadınlar üzerine olan ilkel görüşler, hala var olan
hastalıklı kıskançlık,
değişmeyen kara zihniyet, saldırı, şiddet,
ırza gecme, boğma, aşağılama nedenleri ile başörtü
takılması, kadınların kara çarşaflara bürünerek
varlıklarını gizlemeleri hayati açıdan da önemliydi. Günümüzde, 21 yüzyılda Türkiye´de bir
kadın neden karalara örtünerek korkuluğa bürünme
ihtiyacını hissetsin ki? 21 yüzyılda günümüzün
insanlarından, o devirdeki
insanların ve Arap-kavimlerine özgü giyim tarzında giyinmelerini
istemek akıllılık değildir. Peygamberimiz bugün Türkiye´de
yasasaydı ne kendisi ne de hanımı aşırı
dincilerin giysilerini giymezlerdi, tercih etmezlerdi. Kuranı Kerim´de böyle bir zorlama
bulunmamaktadır. İslam dini evrensel, çağdaş bir dindir,
Tüm insanlığın iyiliği içindir. İslam dini kimsenin
tekelinde değildir. İslam-Dini insanların diğer insanları
sömürmek, kullanmak, yok etmek için bir araç değildir.
.
..
Sizde bir düşünün! Bunlar ve YÖK gerçekten, samimi,
dürüst, başarılı olsalar ve Allahtan korkuları olsa; ilk
evvel kendi kurumlarında çalışanlarının, öğretim
üyelerinin bunca yıl insani haklarını savunurlardı, erozyona
uğratmazlardı. Eğer sizler, Türkiyede çalışan bir öğretim üyesinden, Batı ülkelerinden çalışan
bazı öğretim üyelerinde gözlenen yüksek performansı aramadan
evvel; Türkiyede çalışan öğretim üyesine de Bati da
çalışan öğretim üyesinin alt yapı
standardını
sağlayın. Ona da örneğin, Alman meslektaşına
verilen maaşın hiç değilse beşte birini layık görün! Tüm bu olumsuz koşullarda rağmen,
üniversitelerimizde çok değerli, nitelikli bilim adamları mevcut
olduğu da unutulmamalıdır. Bu kurumlar bu özverili insanlar
sayesinde hale ayakta ve işler haldedirler
Size
düşündürücü diğer basit bir örnek;
Lise
mezunu, astsubaylar, polisler
üniversitelerimizde çalıştırılan öğretim üyelerinden
daha fazla kazanıyorlar ve daha huzurlu çalışma
imkanlarına, güvencelere sahipler ve bizim toplumda daha fazla itibar da
görmekteler. Ve onlar daha
fazlasını da istiyorlar. Daha
dün berber salonunda okuduğum bir gazetede; iki senelik yüksek okulu
bitirip hemen maaşa ve özel karavanaya bağlanan astsubaylar benim
bunca sene okuyarak ve yarınım ne olacağı belli olmadan
üniversitede sabah 9 aksam 21 kadar
çalışarak aldığım maştan daha fazla para
aldıklarını öğrendim. Allah versin onlar çok daha fazlasını
alsınlar. Burada konu olan adaletsizlik, haksizlik
kayırmacılık-politikasıdır. Yani güçlü olan daima
haklidir, ve en iyisini, en fazlasını alır zihniyetinin bir
eleştirisidir. Taşra üniversitelerinden birinde, AKÜ, de uzun yıllar
çalışan bir yard. doç. öğretim üyesi
meslektaşım anlatıyordu. Bunca sene
çalışıyorum, bırakın bir evi, bir araba sahibi bile
olamadım Evli ve iki çocuk babası tek maaşla evi zor
geçindirebiliyormuş!
Kendimden diğer bir örnek; Liseden sonra Almanya´da 1 sene dil okulu, 1 sene
üniversite hazırlık okulu, 6
ay mecburi staj, 7 sene üniversite, (Almanya`da,
Almanların Mühendislik bölümlerinden mezun olma yıl ortalaması
14 dönemdir, 7 senedir!) 5.5 sene Doktora. Yani liseden sonra toplam 15 sene okul hayati; Türkiyede, İzmir´de,
Ege Üniversitesinde aldığım maaş ne kadar dır
biliyormuşsunuz? Yaklaşık 850- milyon Türk lirasıdır, yaklaşık 480 Euro.
İnsafsızlığın böylesi de çok. Bakin aynı YÖK ve
Hükümet ve toplum Ankara ve
İstanbul´daki Vakıf
üniversitelerinde çalışan öğretim üyelerine 2500 Euro ile 4000 Euro´yu verebilmektedir.
Devlet üniversitelerinde çalışan elemanlarına 480 Euroyu yeterli
buluyor! Bu Allahsızlık değilse nedir?. 400- milyona normal,
lüks olmayan, sobalı bir evin kuru
aylık ev kirası; (Bazı kiralık ev sahiplerinin arzsızlığı,
fırsattan istifade isterlerde isterler! Hükümetin tüm zamlarını
ev kiracısına yansıtırlar,
800-milyonda isterler, Türk lirasını beğenmezler dolar,
Euro ararlar. Ahir gibi evleri
örgencilere fahiş fiyatına kiralarlar.) Artı 400 Euro depozito,
çoğu kez geri gelmez, ev sahipleri bu parayla evlerini yeniliyorlar. 60-milyon aylık yol parası ,
150-milyon aylık ısıtma ve apartman masrafları. Geçinmek
için bana sadece 240-milyon kalıyor. Bu para içinde Telefon, elektrik, su,
temizlik bunlara da ortalama 110-milyon
deyin. Geriye 140-Milyon aylık yiyeceğe, giyime, ve diğerlerine
kalıyor. Harca harca
bitmez değil mi? Sonra da bizim geleneksel
sivri zekalılar yurt dışından dönmek istemeyenleri toplumda
kötülüyorlar. Vatan hainliği ile suçluyorlar. Sonrada kalkıp bilimden, teknolojiden,
üniversitedeki kaliteden ileri geri saçmalıyorlar. Sonrada bu konuyu dile
getirenlere beğenmiyorsan git dışarıda daha fazlasına
çalış diyorlar. Kendilerinin
maaşlarına Ecevit- Hükümeti zamanında zam yaptırdılar. Diğerlerine ne diye kafa yorsunlar ki!
İşlerine böyle geliyor, Kafa yapıları böyle.
*Dün Konak-İzmir´de bir Büroda beklerken, tesadüfen
söz maaşlardan açıldı. Bana ne kadar
aldığımı sordular. Ben onlara bilmeniz gerekir, bizim
maaşlar resmi gazetede de yayınlanıyor dedim. 850 Milyon
denilince; sekreter hanım sanki bilmiyormuş gibi afalladı ve
aşağıdaki çaycı daha fazlasını kazanıyor
demez mi! İnanın biraz utandım ve üzüldüm. Başka bir gün
ise bir taksici, 30 yaşlarında, İzmir belediyesinde
çalışıyormuş aldığı maaş
750-Milyon´muş mesai dışında ve hafta sonlarında taksi
çalışarak para biriktiriyormuş!! Üniversite de çalışan
öğretim üyeleri ile siz de karşılaştırın; ek bir
iste çalışma imkanda yok. Yari aç
yarı tokluğa mahkumlar. Bilim adamlarını,
öğretim üyelerini açlık maaşına mahkum edenler, bu YÖK, bu
siyasi yönetim, bu toplumun hangi yüzle hala bilimden bahsederler, üniversitede
de reformlara kalkışırlar. Eski YÖK-başkanına, hala
YÖK-Internet-WEB-sahibesindeki makalesini okursanız, Türkiyedeki
üniversitelere cağ atlatmış, çok büyük isler basarmış,
üniversiteleri karanlıktan kurtarmış,
v.b. Buna kargalar bile
güler. Pek çok öğretim üyesinin mağdur olmasına sebep
olmuş, öğretim üyelerinin haklarını siyasi platformda
savunmaktan, korumaktan aciz kalmış,
.
Yahu, bilim adamlarına, öğretim üyelerine
layık görülen düşük
maaşları, ücret adaletsizliği, kepazeliğini de bir tarafa bırakın, yani
boş verin. Siz Türkiyedeki yazılı ve görsel basında
medyada, TV- Ekranlarında bilim ve yeni
teknolojilerden bahseden, tartışılan programlara, yazılara
rastladınız mi. Dünyada
sürdürülen bilimsel çalışmalardan, yeni teknolojileri tanıtan
gazete yazılarına, TV- programlarını hiç izleme
imkanına sahip oldunuz mu?
Sonrada, 21 yüzyılda bizim sivri zekalılar
hangi hakla, yüzle bilimden, teknolojiden, Çağdaş-Üniversiteden hala
yüzleri kızarmadan bahsederler?
Bunların adalet, demokrasi, fırsat
eşitliği anlayışı da benzeridir, sorumluluk ve görev
bilinci de zayıftır yani
göstermeliktir.