PROF. UNVANLI ALLAHSIZ JÜRİ ÜYELERİ
YAKLAŞIK 20 SENE BENİ DOÇENTLİK
SINAVIMDA BEZDİREMEDİLER!
Örnek Gösterilmesi Gereken Kurumlarda Üniversitelerimizde Prof
Unvanlı Bilim Adamları Tarafından
Bu Gibi Keyfi, İnsanlık Dışı
Uygulamalar Doğrumudur?
21.Yüzyıl Türkiye´Sinde Bunun,
Keyfi Uygulamaların, Maddi Ve Manevi Mağduriyetimin
Hesabını
Prof. Unvanlı Allahsız
Jüri Üyelerinden Hukuki Yollardan Soramıyorum,
Kaybolan Yılların Bir
Rehabilitasyonu Dahi Söz Konusu Olmuyor, Bu Da Allahtan Reva Mıdır?
ALMA MAZLUMUN AHINI, YEME GARİBANIN HAKINI ÇIKAR
AHESTE, AHESTE!
Sayın Prof.
..
,
E-Maille
( http://www.anayurtgazetesi.com/default.asp?page=yazar&id=17236
) bana da ulaşan yazınız için
elinize ve dilinize sağlık dememi hoş görün! Benzeri
görüşleri, tespitleri zaman, zaman bende yazılarımda
çekinmeden dile getiriyorum, ilgililere de postalıyorum. Daha çok
kişiden bu gibi gözlenen olumsuzluklara karşın biraz yüksek
sesler çıktıkça, üniversitelerimize yakışan iyi icraatlar,
değişimler ortaya çıkacaktır ve üniversitelerimizde
eğitim-öğretim ve bilimsel faaliyetlerinde kalite
yükselecektir.
Prof. unvanlı allahsız, hayasız jüri üyeleri yaklaşık 20
sene beni doçentlik sınavımda bezdiremediler! Bazı
arkadaşların yaptığının tam tersine;
-
Ben bilim dalımı
jüri üyelerine inat
değiştirmedim ve dönüp,
giderek te allahsız prof. unvanlı
jüri üyelerini memnun etmedim, önlerinde iki büklüm durmadım,
yalakalık etmedim, Hoşuma gitmeyen keyfi uygulamalarını,
kimseye diyet borcum olmadığını da çekinmeden yüzlerine
söyledim.
-
Alma mazlumun
ahını, çıkar
aheste, aheste
misali; bu jüri üyelerimden bazıları erken yaşta geberip
gitmiştir, kimileride bir şekilde hayır etmiyorlardır!
Her defasında
çoğunluğu aynılarından ve aynı üniversitenin
fakültesinden seçilen allahsız jüri üyeleri yaklaşık 20 sene
beni manen ve madden büyük zarara uğrattılar. Uzun bir dönem her
doçentlik sınavı başvurum eserler aşamasında
incelenmeden dahi ipe sapa gelmez gerekçelerle keyfi ret ediliyordu. Her defasında yaptığım
itirazlar başvurumu daha da olumsuzlaştırdı, prof.
unvanlı allahsız jüri üyelerini daha azdırmıştı.
2009 yılında ki başvurum her nedense, birazda eski jüri
üyelerinin yerine yenilerinin katılımıyla oy birliği ile
eserler aşamasında olumlu değerlendirildi, fakat sözlü
sınavda bırakıldım. 2011 yılındaki tekrarı
doçentlik sözlü sınavı başvurumda; Jüri üyelerin
çoğunluğu ve jüri başkanı değişiyor ve sözlü sınav
da olumlu değerlendiriliyor...
Uzun
bir süre doçentlik sınavı başvurularım eserler
aşmasında, İTÜ, Gemi İnşaat Fakültesinden olan
Allahsız jüri üyeleri tarafından keyfi olarak
başarısız bulunuluyor. Aynı eserler, sci dergilerinde
yayınlanmadığı için kalitesiz diye dikkate
alınmıyordu. Daha sonra bu makaleleri SCI - dergilerine gönderip
yayınlatınca eserler dosyası dikkate alınmağa
başladı. Fakat bu seferde
başvurularım allahsız jüri üyeleri tarafından; dosyada
sunulan eserlerimin bilim dalı ile ilgisinin
olmadığını öne sürerek ve başka bilim dallarında
şansımı aramamı önererek yayın aşamasında
bırakıyorlardı. Kendilerine, YÖK´e ve ÜAK´a
yurtdışından verdiğim yayın örnekleri ve orada
okutulan dersleri ve içeriklerini göstererek yaptığım
itirazlarda fayda getirmedi, işe yaramadı. Bir makalemde bir yazıyı
öne sürerek bizi tehdit ediyor diye de soruşturma isteminde bulunuyorlar.
Bende YÖK ve ÜAK´un hakkımda soruşturmanın açılması
yönünde görüş bildiriyorum
(Türkiye´deki
doçentlik sınavı rezillikleri mağduriyetler orda burada
anlatılıyor, her nedense kamuoyuna taşınmaktan korkuluyor,
çekiniliyor, utanılıyor. Ben interneti kullanarak ilgili
kurumların ve yetkililerin dikkatini çekmek istiyorum, - Ben
yakıldım, bende yakarım-,
- Bugün bana, yarın sana - zihniyeti yerine; - Ben yandım,
çektim bari diğerleri arkadan gelenler yanmasın - zihniyetini tercih
ediyorum. Hatta zaman, zaman gazetelere, bir çok köşe yazarlarına,
Televizyon kanallarına, Ta Arena programına konuyu taşımak
istedim. Müracaatlarım sonuçsuz kaldı, Sözde toplum, halk, ülke devlet için var
olduklarını söyleyen medya kahramanların birer fos,
Donkişot, vatan kurtaran şabanlar olduklarını da bu
şekilde tespit etmiş oldum!
onlar için reyting getiren, para kazandıran programlar
önceliklidir. Bu tip sorunlarla meşgul olanlara alaycı gözü ile
bakarlar. Medyayı kullanarak toplum halk kahramanlığına
bürünüp, zenginliklerine zenginlik ünlerine ün katıyorlar,
Vatandaşların çektiği sıkıntılar umurlarında
değildir.)
Daha
ayrıntılı bilgileri www.dr-huso.com
internet sitesi makaleler sayfasında ( 5, 14, 100, 104, 105, 112)
bulabilirsiniz, örneğin
aşağıdaki linklere bakin!
http://www.dr-huso.com/makale/makale14.htm
http://www.dr-huso.com/makale/makale112.htm
http://www.dr-huso.com/makale/makale100.htm
.
Son
yıllarda çoğalan gemi inşaat bölümlerinden gelen yeni jüri
üyeleri tarafından ayni eserlerle olan başvurum oy birliği ile
başarılı bulunuluyor!.,..
Evet, bu makaleyi okuyanlara özellikle
yetkililere, ekranlarda, toplantılarda İnsan haklarından, fırsat
eşitliğinden hak hukuktan ahkam kesilenlere
de sormak istiyorum:
1.
Yıllar sonra başka üniversitelerde gemi inşaat fakülte ve
bölümleri açılınca ve çoğalınca doçentlik jüri üyelerim
değişiyor. Başvuru dosyamda aynı ve orijinal eserler eski
jüri üyeleri tarafından bir ömür boyu olumsuz değerlendirilirken yeni
jüri üyeleri tarafından oy birliği ile olumlu değerlendiriliyor.
Bu keyfi insanlık dışı uygulama Allahtan
revamıdır?
2.
Örnek gösterilmesi gereken
kurumlarda üniversitelerimizde koskoca profesör unvanlı bilim
adamları tarafından bu gibi keyfi, insanlık dışı
uygulamalarla diger akademisyenlerin hayatlarının,
kariyerlerinin berbat edilmesi doğrumudur? Yakışıyor mu?
3.
Bu keyfi uygulamalara acık, akademisyenlerin yaşamını
karartabilen bir kaç sivri zekalı tarafında
düzenlenip yürürlüğe giren yasa ve yönetmelikler üniversitelerimize,
bizlere yakışıyor mu?
4.
21.YÜZYIL TÜRKİYE´SİNDE BUNUN, KEYFİ UYGULAMALARIN,
MADDİ VE MANEVİ MAĞDURİYETİMİN HESABINI ONLARDAN
HUKUKİ YOLLARDAN SORAMIYORUM, KAYBOLAN YILLARIN BİR
REHABİLİTASYONU DAHİ SÖZ KONUSU OLMUYOR, BU DA ALLAHTAN REVA MI?
5.
Bu konuda kamuoyunda ses getirmek, dikkat çekmek için bu hayatta kalan prof.
jüri üyelerini, allahsızları bir şekilde kaba kuvvet uygulayarak
benzetmek mi gerekiyor?
Evet, bazı meslektaşlarım, kurumum benim
yazı üslubumu tenkit etmeden ve veya bazı ileri zekalı
prof. unvanlı meslektaşlarım alaycı şekilde beni
tenkit etmeden evvel; bu sorulara cevap versinler ve birazda kendilerine, kendi
kurumlarına söylediklerine ve uyguladıklarına, baksınlar. Kendileri
böyle bir uygulamaya maruz kalsalardı, mağduriyete uğrasalardı
nasıl davranırlardı?
En azından daha evvel Danıştay da bu
konuda açtığım hukuki davada meslektaşlarımdan,
kurumumdan biraz destek beklerdim! Destek beklemek
bir yana, herhalde fişlenme
korkusuyla benden uzak durdular. Kendi gözlerimle ve kulaklarımla şahit
olduğum; Üniversite dışında başka bir kurumda benle
bir arada meslektaşlarımın görülmemesi uyarısında
bulunulması, beni ilk anda
şaşırtan daha sonra üzen bir olaydı!
Sistemden
kaynaklanan dokunulmazlık nedeniyle bunlara beni madden ve manen
büyük zararlara sokan prof. unvanlı allahsız jüri üyelerine karşın hukuki hiç bir
şey yapılamıyor. Koruma altına alınan bu
allahsızlar her zaman onlar haklıdır, en iyisini yaparlar, en
iyisini bilirler. Türkiye´de, devletin kamu kurumları, güçlüler her
zaman vatandaşa karşın haklıdır, kurumların, güçlülerin
itibarinin güveninin korunması için gereklidir zihniyeti 21. Yüzyılda
hala hakim. Bunların ne kadar mükemmel, hakli dürüst
olduklarını görmek için kamu oyuna
yansıyan haberlerden de öğrenebilirsiniz. İnternetten arama
motorlarından da
Benim web sitemdeki (www.dr-huso.com)
makaleler sayfasında ilgili yazılarımdan da örnekleri de http://www.dr-huso.com/makale/makale14.htm bulabilirsiniz.
(Kısaca, bunların tipinde hayır yok ki, yürümesini
dahi unutmuşlar, bırakın bilimadamlığını ve
biliminsanlığını! (en son
2011 yılının kasım ayında ITÜ ye, Gemi inşa ve
deniz bilimleri Fakültesinde TU-Berlin, DAAD ve ITÜ´nün ortak düzenlediği
bir seminer nedeniyle gittim. Oradaki kaçamak gözlemlerin
sırasında, fakültede soğuk bir çalışma
klimasının hüküm sürdüğü çalışanların asık suratlı yüzlerinden, düzensiz yürümelerinden
bir şekilde okunuyordu! Fakülte binasında sabah
karşılaştığım öğretim üyelerine günaydın
diye selam veriyorum, komik suratlılar yüzüme bakıp selamımı dahi almıyorlar.
bakmıyorlar. O zaman dahi
bazılarının tedaviye ihtiyaçları var diye kendi kendime
söylendim. (Alman ekolünden geldiğim için orada bina içersinde özellikle
sabahları karşılaşılan tanıdık yada
tanıdık olmayan unvanlarına, konumlarına bakılmaksızın
insanlarla sıcak güler yüzlü guten morgen yani günaydin diye merhabalaşılıyor!) Lanetli bu fakültedeki çalışma
ortamı, herhalde sağlıklarına bir şekilde yansıyor;
çok çabuk çöküyorlar, Oradayken yaklaşık ben yaşlarında iki
öğretim üyesinin tanımaz halde çöktüğünü, birisinin yürüyemez
hale geldiğini gördüm, ve üzüldüm. Bunlar
herhalde kendi öğrencilerinin çalışanların, ben gibilerin
ahini alıp hayır etmiyorlardır, kim bilir? Bu fakülteden, hayatimi
karartan 3 jüri üyesinin peş peşe erken yaşlarda ölümlerine
sevinmedim, fakat hiçte üzülmedim. Alma mazlumun ahini, yeme garibanın
hakkını çıkar aheste, aheste boşuna söylenmemiştir!)
Saygılar
Berlin,
9.9.2102
*Yazı hatalarımdan burada kullandığım
kaba üsluptan dolayı da hoş görünüze sığınıyorum.
Ek:
Üniversitede Bezdiri
Prof. Dr. Tahir HATİPOĞLU 05
Eylül 2012 Çarşamba
|