Değerli Arkadaşlar,
. yapılacak Fakülte Akademik Kurul Toplantısında geleneksel
konuların, istatistiksel değerlendirmelerin yanında kurumumuzu,
fakültemizi ve bu kurumlarda çalışan birçoklarımızı
ilgilendiren konularında dile getirilmesinde,
tartışılmasında, gereğinin yerine getirilmesinde yarar vardır diye düşünüyorum.
Örneğin, önemi dikkate alınmadan ilk akla gelenlerin,
önerilerin sıralanması:
1. Ücret düşüklüğü ve
eşitsizliği!
Profesör unvanlı işini
bilir öğretim üyelerinin dışında bundan yakınmayan
yoktur diye düşünüyorum. Kısacası, bizlere, araştırma görevlilerine ,
yardımcı doçentlere layık görülen ücretle günümüzün Türkiye
koşullarında insan gibi
yasayamaz hale getirildik! (Tabii ki
şu bizim YÖK sayesinde!) Örnek benim bunca sene okuyarak ve
çalışarak aldığım aylık yaklaşık, 1000 YTL´dır bu
paranın 450-YTL kuru kiraya gitmektedir.
Yaklaşık 400-YTL ısıtma, elektrik, su, telefon
ulaşım, apartman aidatı gibi
masraflara harcanmaktadır. Geriye 150 YTL ile beslenme, giyim,
dergi, gazete, sosyal, kültürel faaliyetler için para harcanmaktadır, -El
insaf, ayıp yahu! Sonrada sağda solda ismi lazım değiller
televizyon ekranlarında ahkam kesilip, insan haklarından,
eğitimden, bilimden, teknolojiden gevezelik ediyorlar,
saçmalıyorlar..
bir örnek daha;
Lise mezunu, astsubaylar, polisler üniversitelerimizde
çalıştırılan öğretim üyelerinden daha fazla
kazanıyorlar ve daha huzurlu çalışma imkanlarına,
güvencelere sahipler ve bizim toplumda daha fazla itibar da görmekteler. Ve onlar daha fazlasını da
istiyorlar. Daha dün berber salonunda
okuduğum bir gazetede; iki senelik yüksek okulu bitirip hemen maaşa
ve özel karavanaya bağlanan astsubaylar benim bunca sene okuyarak ve
yarınım ne olacağı belli olmadan üniversitede sabah 9 aksam 21 kadar çalışarak
aldığım maştan daha fazla para aldıklarını
öğrendim. Allah versin onlar çok
daha fazlasını alsınlar. Burada konu olan adaletsizlik,
haksizlik kayırmacılık-politikasıdır. Yani güçlü olan
daima haklidir, ve en iyisini, en fazlasını alır zihniyetinin
bir eleştirisidir. Taşra üniversitelerinden birinde, AKÜ, de uzun yıllar
çalışan bir yard. doç. öğretim üyesi meslektaşım
anlatıyordu. Bunca sene çalışıyorum, bırakın
bir evi, bir araba sahibi bile olamadım
Evli ve iki çocuk babası tek
maaşla evi zor geçindirebiliyormuş!
Ücretini az buluyorsan çek
git kardeşim, seni burada zorla
tutan mı var? Binlerce
issiz güçsüz mürit üniversiteye girmek
için can atıyor!. Bu ve benzeri argumentleri ileri sürmek belli
zihniyetlere, zavallılara, pısırıklara
yakışmaktadır. Gerçek bir profesörün zihniyet anlayışına
bağdaştıramıyorum. Burada bunun tartışmasına
girmek istemiyorum. Üniversitelerdeki
utanç verici ücret düşüklüğü, Ecevit zamanında profesörlere, bir
parmak bal misali, telafi
edilmiştir; onlar susturulmuştur. Diğer öğretim
elamanlarına vaat edilen ücret iyileştirmesi ise bu güne dek yerine
getirilmemiştir, unutturulmuştur.
Sizde bir düşünün! Bunlar
ve YÖK gerçekten, samimi, dürüst, başarılı olsalar ve Allahtan
korkuları olsa; ilk evvel kendi
kurumlarında çalışanlarının, öğretim üyelerinin
bunca yıl insani haklarını savunurlardı, erozyona
uğratmazlardı, akademik kariyerlerine
engel teşkil etmezlerdi.
Eğer sizler,
Türkiyede çalışan bir öğretim üyesinden, Batı ülkelerinden çalışan
bazı öğretim üyelerinde gözlenen yüksek performansı aramadan evvel;
Türkiyede çalışan öğretim üyesine de Bati da çalışan
öğretim üyesinin alt yapı standardını sağlayın. Ona da örneğin,
Alman meslektaşına verilen maaşın hiç değilse
beşte birini layık görün! Tüm bu olumsuz koşullarda
rağmen, üniversitelerimizde çok değerli, nitelikli bilim
adamları mevcut olduğu da unutulmamalıdır. Bu kurumlar bu
özverili insanlar sayesinde hale ayakta ve işler haldedirler.
Devletin, kurumların makamları kişilerin
egolarının, kişisel çıkarlarının tatmin
edildiği, yasama yürütme organları değillerdir, YÖK´ün, Rektörlüklerinde önemli görevlerinden
biri de kurumdaki çalışanların haklarının
savunulmasıdır, kamuoyuna duyurulmasıdır.
İpe sapa gelmez, önceden düşülmeden, fırsat eşitliğine
ters düsen yasa, yönetmelik ve koşullarla, keyfi uygulamalarla
akademisyenlerin önünü tıkamak, kurumlarındaki eğitim ve
bilimsel faaliyetlere darbe vurmak olmamalıdır.
Hayali tevsiklere milyarlarca dolar bulan, kravatlı, kapkara takım elbiseli,
onur madalyalı hortumculara, hırsızlara,
dolandırıcılara
milyarlarca dolar para ayırtabilen,
fuzuli, hayali yatırımlara, teşviklere milyarlarca dolar kaynak bulabilen bu devlet,
özel üniversitelerde çalışan öğretim üyesine, özel bankalarda
çalışanlara yüksek ücret ödeyebilen bu devlet bu toplum üniversitelerde
çalışan öğretim üyelerine de insanca yasayabilmek, görevini
aksatmasız yerine getirebilmesi içinde yeterli para ve kaynağı
vardır, diye düşünüyorum. Eğer bulamıyorsa
bulundukları makam ve görevlerden çekerler
giderler. Bulabilen yeni birileri gelir. Ülkenin kıt
kaynaklarını savurmayan, adil paylaştırılmasına
özen gösteren daha ehliyetliler, o
makamlara daha layık olanlar gelirler!
2. Bilimsel araştırmalara ayrılan kaynağın
kullanımında gözlenen usulsüzlükler,
Devletin bilimsel
araştırmaları, teknolojiyi
desteklemek amacıyla ayırdıgı kaynak bazı
kuruluşların ve kişilerin iştahını
kabartmış. Yurt içindekiler yetmiyormuş
gibi, bu kaynağın kokusu
yurtdışına da ulaşmış. Oradan da dolaylı
müracaatlar oluyormuş. (20 sene evvel turizm tevsikinde görülen talan
misali gibi!) İsmi lazım değiller kurum ve kuruluşlar 4-5
senelik göstermelik araştırma projeleri ile bu kaynağa vurgun
vuruyorlar.
Çalıştırdıkları
lisans mühendislerine de bir yardımcı doçentin neredeyse 6
kati , dolar üzerinden maaş veriyorlar.
..
3. Üniversite proje çalışmalarında gerekli yeni düzenleme!.
Üniversitede hazırlanan ve yürütülen bilimsel
araştırma proje kaynağından; belli bir yüzdesinin proje
yürütenlere ayrılması imkanının sağlanması.
Bu imkan üniversite de yürütülen projelerin
artmasına ve kalitesinin yükselmesine neden olacaktır. Bu sayede de
öğretim elemanlarının ek gelir elde etmelerine neden
olabilecektir. Günümüzde üniversitelerimizde proje hazırlama ve yürütme
öğretim elemanlarına hiç bir katkısı olmayan bir angarya olarak
görülmektedir. Atamalarda, akademik kariyerde bile kazanılan projeler hiç
dikkate alınmıyor. Proje yerine ek ders veya
danışmanlık pesine gidiliyor yürütülen projelerde genelde
yardımcı doçentlere, yüksek lisans örgencilerine yükleniyor!!! Yurt
dışında ise tam aksine, dışarıdan proje alan
bölümler, hocalar tevsik ediliyor, uzun bir süre proje alamayan enstitüler,
bölümler, ana bilim dalları kapanıyor, başka birimlere entegre
ediliyorlar!....
4. Tıpta, öğretim elemanlarında görüldüğü gibi
Mühendislere de partime çalışma imkanının yasal olarak
sağlanması .
İsteyen öğretim
elemanına yarim gün dışarıda çalışma
imkanının sağlanması. Bu uygulama öğretim ve bilimsel
faaliyetlerinin kalitesini düşürmeyecektir tam aksine yükseltecektir,
Sanayi üniversite işbirliğine ivme kazandıracaktır.
5. Ek ders ve ek ders ücret düşüklüğü
Ek dersler öğretim
alamanalarının geçim
sıkıntısını azaltan, işini bilir prof.
Unvanlı akademisyenlerin kazançlarına kazanç katan
kısıtlı olanaklardan biri olarak görülmektedir. Bu nedenle kimse
projelerle uğraşmak istemiyor. Angarya proje yerine hakli olarak ek ders veya
danışmanlık pesine koşuluyor
..
Türkiyede genelde
danışmanlık hatta ek dersler Ahbap-Çavuş yakın
iliksilerine göre verilmektedirler.
(Örneğin; Ege Üniversitesine
bağlı meslek yüksek okulunda ders verme isteğim iki dönemdir hiç
dikkate alınmamıştır, bunun
yerine dışarıdan gelenler tercih edilmektedir., Bölümümüm
de benzeri çarpıklık mevcut,
bazı hocalar 20 ders saatini tamamlarken, bana zar zor sadece 5 ders saat yükünü
bıraktılar.!!)
.
6. İkinci Öğretim, (Gece Öğretimi), Daha fazla
öğrenciye öğretim imkanı
Fakültemizde bu önerinin de
değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bu pek çok üniversite,
hatta bazı fakülte ve bölümlerimizde de uygulanmaktadır. Fakültemizde,
bölümümüzde de ikinci öğretim tabu
olarak görülmemelidir. Yeterli öğretim elemanı mevcut ise, neden
uygulanmasın ki. Bu uygumla ile neyin kalitesi düşecektir? Bakin, bu
sayede çok daha fazla üniversite gencine
okuma imkanı verilecektir ve öğretim elamanlarının
geçim sıkıntısı da hafifletilecektir..
.
Yüksek öğretim orta
öğretim gibi görülmemelidir. Örgenciye kendi kendine bir özdisiplin,
özgüven içerisinde öğrenmesine,
ileriki meslek hayatına hazırlanmasında, yaratıcılık
ve girişimcilik kabiliyetlerin geliştirilmesinde daha fazla olanak, özerklik tanınmalıdır.
Üniversiteler bu imkanı sağlayan ve ülkeye, insanlığa faydalı
bilimsel araştırmalar yapan kurumlar olmalıdır. Toplumun
güvenliğini ve takdirini kazanan örnek kurumlar olmalıdır
Örneğin, bölümümde 6
yakın ana bilim dalı gözüküyor. Her ana bilim dalı için 20-
öğrenci düşünülse
En azından 70 - 80
öğrenci alınmalıdır diye düşünüyorum.
Fazla örgenci öğretim
kalitesini düşürür diyenlere ben katılmıyorum. Ben 10 lisans
örgencili, son ileriki sınıflara ders veriyorum! Birer kişilik yüksek lisans ve doktora
örgencilerine de ders veriyorum. Yazık değil mi, neden bu kapasite
değerlendirilmiyor?.
Sokaklar issiz güçsüz
mühendislerden geçilmiyor sorusuna gelince, bunun cevabini başka bir ortam ve zamana
bırakmak istiyorum. Kurumlar,
üniversiteler, devlet onlara yeterli
bilgiyi, beceriyi, girişkenliği, atilim cesaretini ve desteği vermemiştir diye de
düşünüyorum. Kısa dönem için işsiz genç mühendislerin
yapacağı; yabancı dillerini ilerletip Avrupaya, Avustralya,
Kanadaya gidip orada iş, şans
aramaları olacaktır, Yurtdışı macerası
yaşamları için bir kazanç olacaktır. Avrupa ülkelerinde
vasıflı genç mühendis açığı yüksek rakamlara
ulaşmaktadır.!! Almanya
başarılı çok iyi yabancı öğrencileri
alıkoymaktadır, onlardan faydalanmakta, vasıflı eleman
açığını kapatmaktadır
..
7. Yabancı uyruklu öğrenci kontenjanın yükseltilmesi ve yabancı öğretim
elemanlarına fakültemizde kısa süreli ders verme imkanın
sağlanması
Rektör sayın Prof. Ülkü
Bayındır ile bir görüşmede; -
belli bir coğrafyada bulunan insanların, ülkelerin yasam kalitesi düşük, bilim ve
teknolojide çok geride kaldıklarını
Daha sonra bu ülkelerden ve
Türkiyeden Bati ülkelerine giden insanların bilhassa akademik erlerin
basarili oldukları ve bunun nedeni sohbet sırasında dile
getirildi.
Neden yurt dışına
gidenler orada basarili oluyor da, kendi ülkelerinde olmuyor, Sorusunun bir çok
nedeni vardır. İnsanların başarısını, yasam
kalitecini belirleyen bir çok faktör vardır.
Bunlardan biri motivasyondur,
diğer önemli bir faktör ise yasa ve yönetmelikledir, bunların adil ve
aksaksız uygulanmasıdır, ve çalışmanın, gayretin
karşılığını alma güdüsü vs..
Yabancı uyruklu
öğrenci ve akademisyenler bulundukları kurumların faaliyetlerinin
kalitesini ve verimini artırmaktadırlar. Bulundukları
kurumlardaki başarıyı bir
doping ilacı gibi tetiklemektedirler.
Burada, indirek insanların
kişilik ve milliyetçilik
duygularından faydalanılmaktadır!! şöyle ki; daha iyi olma, örnek olma
yarışı, rekabeti, gayretin içindeler
.
Batıdaki üniversitelerin
başarısına yabancı uyruklu öğrenci ve akademisyenlerin
katkısı sanıldığından da çok büyüktür.
Bu nedenle üniversitemizde, fakültemizde
yabancı uyruklu örgenci kontenjanın
artırılmasında, bu öğrencilerin sınavsız
alınmalarında yarar vardır diye düşünüyorum. Yabanci
uyruklu örgenciler ve akademisyenler fakültemizin ve ülkemizin ileride iyi
faydalı bir elcisi olacağı da unutulmamalıdır.
8. Ortak kullanıma acık Software, hazır paket
programları:
Günümüzde mühendislik
problemleri , analizleri, faaliyetleri, işlevleri bilgisayar destekli
nümerik yöntemlerle, örneğin FEM, BEM gibi çözülmektedir. Son
yıllarda ise daha kompleks mühendislik problemlerinin daha
gerçekçi, daha sinirli bir çözüm
değerleri için Neural-Network,
(Sinir-Ag Hesap Yöntemi) yöntemi geliştirilmektedir. Yurt dışında, akademik ve
mesleki kariyer için bu yöntemlerin
bilinmesi hazır paket programlarının kullanılması bir
ön şart haline gelmiştir.
Bu yöntemlerin bilinmesi ve ilgili hazır paket programların,
örneğin, NASTRAN; ANSYS; MATLAB; IDEAS; v.s. kullanılması için
yurt dişi üniversitelerinde mecburi
ve seçmeli dersler öngörülmüştür. Okutulan ders içeriklerine bu hesap
yöntemleri entegre edilmiştir
Genelde bu programlar
eğitim amaçlı kiralanmakta veya süreli kullanım hakki satın
alınmaktadır. Alınan bu programlalar genelde üniversitenin
bilgisayar merkezi tarafından üniversitenin tüm fakülte ve bölümlerine,
birimlerine ortak kullanımına
acık tutulmaktadır.
Benzerinin de bizim
üniversitemizde ve fakültemizde uygulanması arayışlarına
gidilmesi yararlı olur düşüncesindeyim.
9. Proje ilgisi
Gecen yüzyılda teknolojide
damgasını vuran elektron iken; 21 yüzyılda teknolojide
damgasını vuracak olan LAZER, (PHOTON) yani ışık
olacağı görüşü hakim. Işık, lazer multi tools, yani
çok amaçlı bir araç takım gibi değerlendirilmektedir.
Yurtdışında lazer ile ilgili
bir çok yeni enstitüler, bölümler, ana bilim dalları kurulurken, benim
lazer ile ilgili güçlükle hazırladığım bir projeye hiç bir
yerden destek, ilgi, (bölümümde bile hazırlama sırasında pek
yardim, ilgi görmedim!) bulamadım
.
Üniversitemizde, Fakültemizde,
Lazer ve lazer imalat yöntemleri ile ilgili bir enstitünün, bölümün kurulmasının bir çok yararları
olacaktır görüsündeyim. Yöre sanayisine bu teknolojinin
kazandırılmasında, geliştirilmesinde büyük
katkıları olacaktır. Fakültenin bu konunda daha duyarlı
davranması görüsünü paylaşıyorum. İlgililerin Lazer ve lazer imalat yöntemleri ile ilgili enstitü
önerisini değerlendirmelerini arzu ediyorum!
10. Fırsat eşitliğine ters düsen doçentlik sınavı
yönetmelikleri, başvuru koşulları!
Bir çok insanın, akademisyenin mağdur
edildiği, insan hakları ile
bağdaşmayan, fırsat eşitliğine ters düşen,
düşünülmeden hazırlanan doçentlik yasa ve yönetmelikler olduğu gibi hala duruyor. (Bu konu üzerine detaylı görüşlerimi www.dr-huso.com Internet sitemde,
makaleler sayfasında bulabilirsiniz.) Birileri, vatan kurtaran
şabanlar, sivri zekalılar, inat edercesine burada gerekli
düzenlemeleri, iyileştirmeleri yapmıyorlar
En azından, fırsat eşitline ters
düşen, keyfi doçentlik sınavı başvuru
koşullarından SCI- yayın şartın
kaldırılması gerekiyordu.
Onun yerine her kez için geçerli belli bir puan değer
katsayısı getirilebilir. Bakın farklı ana bilim
dalları ile farklı başvuru koşulları isteniliyor.
Bazılarında SCI- yayın şartı hiç istenmiyor, yada daha
başka şartlar örneğin,
tez kitabı aranılıyor.
Bu yasayı kendi düşünce ve öngörülerine hazırlayanlar, bari
uygulamada bir miladi takvimi neden düşünmediler. (O zaman
bu koşullar, hazır profesör ve
doçentleri de kapsamalıydı. Onlara da bazı koşullar
getirilmeliydi. Kaliteli doçentlik ve profesörlük için
SCİ-yayınları bir ön koşul ise, bu koşulu
sağlayamayan hatta yabancı dili yetersiz pek çok sayıda doçent
ve profesör üniversitelerde halen çalışıyorlar. Bu çifte
standart, keyfilik niye?)
Ehtik konularında, gerekse hak-hukuk, fırsat eşitliği,
demokrasi, katılımcılık konularında havalara giren,
sağda solda, ekranlarda gevezelik
eden belli yetkililer ilgili yasa ve yönetmeliklerde neden suskun ve tepkisiz
kalıyorlar. Bu cifte standart, ikiyüzlülük neden?
* Bakın bilimsel araştırmalar, bizler gibi yerinde sayıklamıyor!! Bir ay evvel
yapılan bazı çalışmalar bilhassa mühendislik
çalışmaları dergi yayını için aktüalitesini
kaybediyorlar. 1992
yılında tamamlanan bir doktora çalışmasından bugünün
SCI- dergilerine yayın çıkartma isteği, talebi
ciddiyetsizliktir. (ne olacak efendim, üç
adet SCİ-yayını doçentlik başvurusu için çok
görülmemelidir
., Bu sözleri TV- ekran başında sarf eden bir
Dekanın acaba kendisinin kaç yayını bulunmaktadır, fakültesinin
ne gibi reel bilimsel çalışmaları bulunmaktadır? Meydanı orada boş bulup atıp
tutuyorlar, kendilerince övünüyorlar. Etrafı bulandırmaktan,
sulandırmaktan başka bir ise yaramadıklarının
farkında hala değiller. Caniniz
sıkıldığında, bunların yayınlarına,
profesörlük için sundukları kitapları bir inceleyin, bir çokları
dönem içi makine projesi düzeyinde bile
olmadıklarına, sağdan
soldan toplama derleme olduklarına sizde şahit olursunuz.
* Size kısa bir örnek! SCI yayın başvurma
koşulu, bazı ana bilimim dalları ve yabancı dili
İngilizce olanlar için rahatlıkla yerine getirilebiliyor. Mesela ben
gibi İngilizcisi yayın için yetersiz,
Almancası olan bir kişinin Almanca olarak
hazırladığı bilimsel çalışmalarını yayınlayacak tek bir SCI-dergisi bile
yoktur. (Bakın,
ilgililerden, yürürlükteki yasa ve yönetmelikleri hazırlayanlardan, ellerini
havaya kaldırarak onaylayanlardan da ÜAK, YÖK, ITÜ,
..Almanca sözlü
hazırladığım çalışmalarımı
yayınlanabilecek dergi isimlerini rica ettim! Mübarekler iki senedir hala
cevap verme nezaketinde dahi bulunmadılar. Sadece Yıldız Teknik
Üniversitesinden iki hafta içerisinde dilekçeme cevap aldım ve burada
SCİ-yayın kapsamına giren hiçbir derginin
olmadığı tarafıma bildirildi. Dünyanın parasını
İngilizce çeviri için veriyorsunuz, anlam ve yazı hataları için
çalışmalar tekrar düzeltilmesi isteği ile geri gönderiliyor.)
Kısaca, bu konu üzerinde fırsat eşitliğine ters düşen
pek çok uygulamalar mevcuttur.
Üniversitelerdeki Ehtik kurulların burada da ilgili yasa ve
yönetmeliklerde de sesiz ve tepkisiz
kalmamalıydılar
* Diğer önemli bir konu ise, bazı bilimsel, arge-çalışmalarından
yayın çıkartmak bu projeyi destekleyenlerin, kuruluşların
iznine bağlıdır ve çoğu kez de imkansızdır. Sivri
zekalıların , vatan kurtaran şabanların bu gerçekten de
haberleri yoktur ki! Almanyada olsun
ABDlerinde olsun yayın çalışmaları Türkiyedeki gibi
önemsenmiyor. Orada önemli olan
yürütülen öğretim ve projelerin kalitesidir, üniversiteye ve topluma,
sanayiye, ekonomiye, insanlığa olan getirisidir.
* Başka bir
örnek, eski belli üniversitelerde öğrencilere yaptırılan yüksek
lisans ve doktora tezlerinden yayın çıkarmak çok rahat iken
diğer üniversitelerde, bölümlerde başkalarının
sırtından yayın çıkartmak imkansızdır. Bu alt
yapıya sahip değildirler. Bırakın Doktora programları
açmayı, yüksek lisans programlarını bile yürütemeyen üniversite,
bölümler, fakülteler bulunmaktadır.
Buda fırsat eşitliğine ters
düşmüyor mu? Haksızlık değil mi Hak aramak için fırsat
eşitliğine ters düşen yasa ve yönetmelikler için
mağdurların idari mahkemeye başvurmaları mı gerekiyor!
* Yeni
YÖK-Yasa taslağında Yüksek Lisans, Doktora tezlerin kalitesini
yükseltecek yönetmelikler, asgari standartlar getirilmelidir. Daha ciddi
yürütülmelidir ve kontrol edilmelidir.
(Normal bitirme tezi olarak kabul edilmeyen çalışmalar
maalesef karşımıza doktora tezleri olarak hala
çıkmaktadır. Bunu ben değil doktora sınavına
katılan jüri üyelerinden biri diyor, el insaf!)
..
saygılar
12.02.2005
Dr. Müh. h. özden
mak. müh.
böl.
www.dr-huso.com
Devletin, kurumların makamları kişilerin
egolarının, kişisel çıkarlarının tatmin
edildiği, yasama yürütme organları değillerdir, YÖK´ün, Rektörlüklerinde önemli görevlerinden
biri de kurumdaki çalışanların haklarının
savunulmasıdır, kamuoyuna duyurulmasıdır.
İpe sapa gelmez, önceden düşülmeden, fırsat eşitliğine
ters düsen yasa, yönetmelik ve koşullarla, keyfi uygulamalarla
akademisyenlerin önünü tıkamak, kurumlarındaki eğitim ve
bilimsel faaliyetlere darbe vurmak olmamalıdır.
Türkiye´de üniversiteler
saygı, güven duyulan, ülkeye, insanlığa hizmet eden, bilim
üreten kurumlar haline getirilmelidir. Ve bu yöndeki çabalar sürdürülmelidir.
YÖK bugünkü haliyle yarardan çok zararı olan, esas amacından
saptırılmış, belli çevrelerin ek, para kaynağı
olan, hantal, engelleyici ve şişirilmiş kadroları ile de
israflı bir bürokrasi kurumuna dönüştürülmüştür. YÖK´ün asli
görevine, (denetim ve koordinasyon) kadroları küçültülerek, idari-yaptırım gücü
kaldırılarak dönüştürülmelidir. Kendilerini
üstün, farklı gören dört beş kişinin, sivri zekalının
gelişigüzel, başkalarına pek danışmadan, üniversite
camiasının fikir ve görüşlerini tenezzül etmeden,
çıkartılan fırsat eşitliğine, demokrasiye ters düsen
pek çok yönetmeliklerle bu camiada çalışanlar mağdur
edilmeğe devam edilmektedir.
Belli dergilerdeki artan yayın
sayısı üniversitelerin, YÖKün başarısı için bir baz,
ağırlıklı bir kriter olamaz! Yürütülen çalışmaların ülkeye
yansıması, patent önerileri, ortaya koydukları mal, hizmet ürün
iyileştirmeleri, geliştirmeleri, yurt içi ve yurt
dışından aldıkları proje sayıları v.b.
dikkate de alınmalıdır. (Bu üniversitelerinin bazılarından daha bir
bilgisayarı açıp kapamaktan aciz şekilde mezun edilen gençlerden
tabi ki haberleri yoktur!!! Hayır abartmıyorum,
yaşadığım ve üzüldüğüm bir olay bu.! Sonrada kalkıp
SCI-dergilerindeki yayın sayısına bakıp üniversitelerde her
şeyin çok iyiye gittiğini açıklıyorlar.) Bu
yayınların pek çoğunun nerede ve nasıl
hazırlandığı zaten belli! Bilimsel reel
değeri olmayan, ülke ekonomisine, yasam düzeyine katkı
sağlamayan, daha çok sağdan soldan toplanarak, çevrilerek,
değiştirilerek belli bir kategoride toplanan yayınlardır. Bazılarının ise sırf doçentlik
sınavı için düşünülmüş yayınlardır.
Bir araştırmaya göre de SCI dergilerindeki yayınların
çoğu maalesef okunmamaktadır, hatta pek çok üniversitenin
kütüphanelerinde dahi. yer almamaktadırlar. Örneğin, Alman üniversitelerinde,
bilhassa mühendislik bilim
dallarında araştırma yapanlar yayından çok,
üniversite dışından, bilhassa endüstriden aldıkları,
beraber yürüttükleri projelerle, proje sonuçları ile, patent önerileri,
pek çok iyileştirme ve geliştirmelerle değerlendirilmektedirler.
(Bu konuyu burada çalıştığım Alman Enstitü Müdürü ile
tartıştım, bazıları tarafından yayınlara
neden bu kadar önem verildiğini kısaca şöyle açıladı;
bu dergilerdeki yayınları kimse okumuyor ki yapılan
çalışmalar değerlendirilsin!)
Sivri
zekalıların sayesinde, bizler belli yabancı dergilerin
yayın programlarına uygun, onlara bedavadan yayın hazırlamaya mahkum
edilmişiz. Akademik kariyerde
örneğin sempozyum, kongre, seminer katılımları Türkçe sözlü
yayınlar, kitaplar pek dikkate
alınmamaktadır, tevsik edilmemektedirler. TÜBİTAK kendisine aktarılan
kaynakları nasıl harcayacağını bilmiyor. Örneğin belli
SCI-dergilerinde yayınlanan her makale için 1000 dolar veriyor!!! Bunlara Allah
akil fikir versin, ne demeli ki! Mübarekler hiç değilse 500 dolar verin; diğer 500 dolarını da Türkçe
sözlü teknik kitapların hazırlanmasını için tevsik edin, sempozyum, kongre katılımlarını
destekleyin
.. YÖK gibi TÜBİTAK bürokrasisi de küçültülmelidir. Bu kurumlara ayrılan
para direkt üniversitelere bilimsel araştırmalar için verilmelidir.
Genel
olarak Üniversitelerin eğitim-öğretim ve bilimsel faaliyetlerinin
kalitesinin bir ölçüsü, diğer bir göstergesi; ülkedeki yasam, ekonomik
durumudur, düzeyidir.