..

…………………….

………………………………..

 

Sahiden!

 

Aydın, Entel, Yalaklar,….. ve benzerleri, şarlatanlar ve günün bazı rasgele politikacıları, ekran ekran  dolaşan belli düşünürlerin ve Türkler; Ermenileri ve Kürtleri katletti diyen baştan çıkartılma  meşhur dünya yazarımız , …ve diğerleri bu güne kadar neredeydiler? Bu cifte standart, kişilik  neden?

 

Yıllardır  devleti hiçe sayıp, ülkeyi boş ve sahipsiz sanıp yurt içinde ve yurt dışında PKK-nin ve yandaşların;

 

- terör ve taşkınlıklarına,

- zararlarına;

- kendi terör bayraklarını dalgalandırırlarken, milyonlarca şehitlerimizin, gazilerimizin can ve kanları ile şekillendirilen ve bizlere emanet edilen bu ay yıldızlı kutsal bayrağımızı yerlere atıp, sürükleyip  ayakları altında  çiğnerlerken, yakmak isterlerken..

 - On binlerce kişinin ölümüne, yaralanmasına, yüz binlerce insanın yerinden yurdundan göç etmesine,  eziyet  ve sıkıntı  çekmesine, ülke ekonomisine  yüz milyar dolara yakın zarar veren, ülkenin gelişmesine köstek vuran hapishanedeki diş kaynaklı kukla terörist başının posteri gururla taşınırken ve onun lehine slogan atılırken,

- bulundukları çevrelerde bir araya gelip vatandaşlara terör estirirlerken, etrafı yakıp yıkarlarken,

 - Türkiye´nin üçte birinde Doğu- ve Güneydoğu-Anadolu topraklarında müstakil devlete kurma arayışlarını dış destekli planlı bir şekilde sürdürürlerken,

- diş kaynaklı emeller uğruna; ülkeyi  siyasal ve ekonomik kaosa sürüklemek ve Türkiye´de bir Çekoslovakya, veya Yugoslavya, veya bir Irak, veya bir Lübnan benzeri bir ortam için ellerinden gelen her şeyi ardına koymazlarken,

- elebaşları ve  uzantıları Avrupa birliğindeki yandaşlarının himayesi altında devletle utanmadan  sıkılmadan korkmadan dalga geçme ve tehdit etme, akıl verme  cüretinde bulunurlarken,

 - Ankara’da, İstanbul´da, Diyarbakır´da parti kongrelerinde biji Apo, biji Kurdistan naraları ile kendilerinden geçerlerken,

- Diyarbakır´ı kendilerine başşehir diye Dünyaya tanıtırlarken,

 - Avrupa birliğinden kandırılmış,…  parlamenterleri, dünya örgüt üye yandaşlarını arkalarına alarak Diyarbakır´da boy göstermelerinde, Türkiye´ye meydan okumalarında,   ……. ( Gerisini birazda siz saymaya devam edin!)

 

şu bizim entel, aydın, yazar, çizer düşünürlerin, şarlatanların, zavallıların tepkileri, uyarıları, bildirileri, akıl vermeleri, nasihatleri;  nereydiler ?  

………..

Devlet büyükleri, hükümet yetkilileri kendi beceriksizliklerini, bilgisizliklerini, hatalarını  korkaklıklarını, acizliklerini, görevi suiistimallerini ipe sapa gelmez nasihat ve uyarılarla akıl vermelerle halka yansıtacaklarına ilk evvel yukarıdaki oluşumların, yasa dışı eylemlerin vukuatların meydana çıkmasına, ülkeyi tehdit eder boyuta ulaşmasına zamanında  engel olsunlar. Bulundukları makamın, üstlendikleri görevleri yerine getirsinler. Ortaya çıkan gelişmelerin nedenini araştırsınlar, ülkenin selameti için gereğini yerine getirsinler.

 

Ülkenin bütünlüğü, huzur ve güvenliği, geleceği hayati çıkarları söz konusu olduğunda karşı taraflara gerekli tepki verilmelidir. Avrupa Birliği Üyeliği çıkarlarından

evvel ülkenin bütünlüğü, huzur ve güvenliği, refahı iyi bir geleceği önem taşımaktadır. Zaten bu nedenle de Avrupa Birliğine katılmak isteniliyor. Ülkeyi bölerek, hayati çıkarlarından ödün vererek Avrupa birliğine girilecekse böyle bir birlik yok olsun bin kat daha iyidir. Diğer taraftan Avrupa Birliğin Kurulmasının temelinde Amerika Birleşik Devletlerindeki gibi bir eyaletler devlet bütünü değildir. Avrupa Birliğinin kurulma temeli; ekonomik ve siyasi bir güç birliğidir. Bu nedenle Avrupa Birliği Üyeliği için Türkiye’nin belli çevrelerce Avrupa Birliği kanalı aracılığı ile politik baskılara, siyasi ödünlere  ta isin başında boyun eğmemeliydi. Avrupa Birliği üyeliği bizzat kendi Avrupa üyeleri tarafından cifte standartla suiistimal edilmektedir; teröristlerle, yaygaracılarla, çıkar gurupları ile işbirliği yapılarak Türkiye´den üyelik adına ödünler alınmak isteniliyor, politik bir baskı aracı olarak kullanılıyor. Türk tarafının yapması gerekenlerin basında; Avrupa Birliği yasa ve yönetmeliklerini iyi bilenlerle hareket etmeleri ve o yasalar çerçevesinde diğer üyelerin katılımı gibi üyelik başvurusunun değerlendirilmesini istemeleri olacaktır. – diğer bir eylem ise, Avrupa Birliği üyelerine, siyasilerine, halka Türkiye’nin birliğe yapabileceği katkılarla iyi  tanıtılması, önyargıların giderilmesi; diğer bir  eylem ise Vatandaşların, örgütlerin, kurumların suskun kalmayıp tek taraflı, çıkar gurupların lehine uygulamalarda tepkilerini göstermeleri.

Örneğin son zamanlarda satılmış, kandırılmış Avrupa birliği üye parlamenterler PKK ÍN yandaşları ile Diyarbakır´da gövde gösterilerinde bulunurlarken, devlet kadar halk örgütlerinin, kurumların, kuruluşların, vatandaşın tepki göstermesi gerekiyor. Protest gösterilerinde bulunması gerekiyor. Hiç değilse bazılarına Türkiye’de 100 yakın güzel Vilayet bulunurken neden devamlı Diyarbakır. Bu Şarlatanların devletimize akil vermeğe kalkıştıklarında, hiç değilse onlara  birilerin, ilk evvel kendi kıçınızdaki, içinizdeki pislikleri görün, temizlenmesini öğrenin, ondan sonra Türkiye’ye gelip konuşun gibilerden tepki verilmelidir. Kulaklarından tutulup, kıçlarına da tekmeyi yapıştırıp sinir dışı edilmeleri gerekirdi!. ( Bakın bazen anladıkları dilde harekat etmekte yarar vardır. Bizim bunlardan korkumuz olmamalıdır. Bunlara Türkiye’deki devlet aleyhindeki eylem ve davranışlarında hadleri bildirilmemdir. Misafir oldukları ülkenin kanun ve nizamlarına uymaları hatırlatılmalıdır. Kendi ülkelerinde bir Türk parlamenter veya bürokrat benzeri bir davranışta bulunduğunda onun anında anasını beller! Bir daha ülkeye girmesine müsaade etmezlerdi, istenilmeyen insan diye bilgisayar arşivlerinde islerlerdi. Bizdeki bu müsamaha neden?)  PKK´lilar ve yandaşlarına kızmadan evvel en az onlar kadar bu ülke adına çalışmak, eylemlerde bulunmak, ses getirmek, gerekiyor.Ona bunu tanıyalım, bazı haklara göz yumalım, oradan çekilelim, biz geri adim atarak iyi niyet gösterelim diye başlarsanız, devlet olarak ödünlerin sonunu getiremeseniz, ite uğursuza misali rezil de maskarada olursunuz, ciddiyete alınmasınız.    

…………….

 

Olayların tırmanmasından, normal vatandaşın tepkisini çekmesinde karşı tarafın , ve devleti yönetmeğe çalışan hükümetin, devlet büyüklerinin ihmalleri , yanlışları  hiç mi hiç sucu, yok..  El insaf !

 

Ben ve ben gibi sıradan  vatandaşlar, suskunluklarını bozup tepki gösterince, kaygılarını dile getirince, paylaşmak isteyince; faşist, siyonist, şovenist, hittlerist, aşırı milliyetçi, v.b olmakla suçlanıyorlar.  Ahlak ve nezaket dışı yakıştırmalara , tehditlere, hakaretlere maruz kalıyorlar, küçültücü yakıştırmalarla toplumda dışlanmaya da itiliyorlar,.. T

Tekrar tekrar “Derin Devlet”  fobisini ortaya koyup etrafı bulandırmağa gayret ediyorlar…...

 

Derin Devlet; Türkiye´de suskun sağduyulu çoğunluktaki halkın ta kendisidir. Devlet yönetiminin zaafında, kötü gidişatında, politikacıların anayasa ihlallerinde devletin güvenlik birimlerini harekete getiren, destekleyen güç olarak tanımlanmalıdır. Benzeri derin devlet anlayışı, mekanizması tüm dünya devletlerinde mevcuttur.

Herkesin ilk aklına gelen, “Derin Devlet” kavramı; istihbarat, güvenlik güçlerin devlet içinde devlet gibi hareket etmeleri değildir.

 

Bakın!  Bu Vatan, Türkiye kaosa boğulursa, ilk kaybedenler büyük acı ve ıstırap çekecekler ve mutsuz olacaklar, kendilerinin ve çocuklarının, torunların geleçekleri kararacak olanlar, kendileri olacaktır. O zaman bu ülkenin bu kutsal vatanın değeri çok geç anlaşılmış olacaktır.  Bu vatanın, bu ülkenin birlik ve bütünlüğü, huzur ve güvenliği daha iyi bir refah düzeyi, zenginliği için , daha güvenli bir gelecek için birlikte çok çalışmamız ve mücadele etmemiz gerekir. Bu Kutsal Vatan, Türkiye;  din dil irk görüş, makam, rütbe gözetmeksizin Türk Vatandaşı kimliğini taşıyan ve bu vatanda yasamak, kendisinin ve nesillerin geleceğini burada kurmak isteyen her kez içindir ve Türkiye olarak sonsuza dek Allah´in izniyle de kalacaktır.

…………………

 

Yazmışken, bir konuya çok kısa görüşlerimi paylaşmak istiyorum:

 

“Ben Ülkem, vatanım, halkım uğruna Türkiye Cumhuriyeti başbakanı olarak yurtiçinde ve yurtdışında dilenci olurumda, dilenirimde”

………………… Alkışlar!!!!!!!!  

 

İşte Bakın Türkiye için en büyük tehlike burada, yani Borçlardır.

- Borç listesine lütfen siz bir  bakin, sadece bakmak yetmez değerlendirin, nedenini arayın -

 

Bir başbakanın bunu söylemesi bir fazilet örneği olamaz. Hele alkışlanması çok daha acıdır, üzüntü vericidir. İlk evvel bu ülkeyi dilenciye çevirenlerden hesap sorulmalıdır.  Ne demeli Yüce Allah bizi yönetmeğe kalkışanlara akil fikir; bizlere de sabırlar versin. Allah bu ülkenin yardımcısı olsun, Amin.

 

Başbakan halk adına dilenmeden evvel ülke, halk adına alınan 350 milyar dolara varan iç ve dış borçlanmanın hesabını istesin, bu borçlar sorgulansın.  Bu paraların, ülkenin kaynaklarının  nasıl ve nerelerde kimler  tarafından kullanıldığı araştırılsın, halka hesap verilsin. İşte budur fazilet!

IMF ve Dünya Bankası ve diğer  borç verenler de bu borç yükün altına girmeleri gerekiyor. Sayın başbakan yurtdışı  seyahatlerinde görüştüğü devlet adamlarına bu konuyu da dile getirmesinde yarar vardır diye düşünüyorum. Dünyadaki borç dilemasinda,  III. Dünya ülkelerinin borç-prangasına ezilmelerine karsın mücadele veren ilklerden olabilirdi. Maalesef bu şansını ilk hükümet başkanı olduğunda değerlendirmedi!............

Borç yükü sıkıntısı içinde yasayan, gelişmesine köstek vurulan bir  ülkenin Vatandaşı olarak IMF ve Dünya Bankası görüşmelerinde onların anladığı dille görüşmek için katılmak isterdim.!

( dr. Husso, .04.2005)


10 YIL BORÇLARI RAPORU

70 MILYONLUK TÜRKIYE’DE ON YILDA KIŞI BAŞINA 1.4 MILYON DOLAR BORÇ ÖDENMIŞ”

Hayır yanlış okumadınız!!!

-----------------

ATO’DAN “10 YIL BORÇLARI RAPORU

RAPORA GÖRE TÜRKİYE SON 10 YILDA İÇ VE DIŞ BORÇ ANAPARA VE FAİZİNE TOPLAM 970.8 MİLYAR DOLAR ÖDEDİ.

TÜRKİYE SON 10 YILDA 389 MİLYAR DOLAR VERGİ GELİRİNİN YANISIRA, 780 MİLYAR DOLARLIK İÇ BORÇLANMA, 165 MİLYAR DOLARLIK DIŞ BORÇLANMA YAPARAK TOPLAM 1 TRİLYON 334 MİLYAR DOLARLIK KAYNAK ELDE ETTİ.

AYNI DÖNEMDE SADECE 39 MİLYAR DOLARLIK YATIRIM YAPILDI.

ATO BAŞKANI AYGÜN:”AKILLARA ZİYAN RAKAMLAR !!!

Ankara Ticaret Odası (ATO) tarafından hazırlanan “10 yılın bütçe raporu” na göre Türkiye son 10 yılda iç ve dış borç anapara ve faizi olmak üzere toplam 970.8 milyar dolar ödedi. Rapora göre son on yılda 389 milyar dolarlık vergi geliri elde edilmesine karşın, yatırımlara ancak 39 milyar dolar harcandı. Konuya ilişkin Ankara Ticaret Odası (ATO) tarafından yapılan yazılı açıklamada Türkiye’nin son 10 yılda 389 milyar dolar vergi gelirinin yanı sıra, 780 milyar dolarlık iç borçlanma, 165 milyar dolarlık dış borçlanma yaparak toplam 1 trilyon 334 milyar dolarlık kaynak elde ettiği bildirildi. Raporda, on yılda 144.3 milyar dolarlık dış borç anapara, 54.5 milyar dolarlık faiz olmak üzere toplam 198.8 milyar dolarlık dış borç ödemesi yapıldığı vurgulandı.  Tablo.1

Raporda Türkiye’nin 2000-2004 yılları arasındaki son beş yıllık dönemde toplam 132.5 milyar dolar, her yıl ise ortalama 26.5 milyar dolar dış borç ana para ve faiz ödemesi gerçekleştirildiği kaydedildi.

162.9 MİLYAR DOLAR DIŞ BORÇ ALINDI
Rapora göre Türkiye son on yılda, kamu ve özel kesim olmak üzere toplam 162.9 milyar dolar dış borç aldı. Buna gör her yıl ortalama 16.9 milyar dolar dış borç kredisi kullanıldı. Son 5 yılın dış borçlanma rakamı ise 114.6 milyar doları buldu. Tablo 2. Tablo 3.

İÇ BORÇ KAPANI
Rapora göre Türkiye son on yılda 492 milyar dolar anapara, 280 milyar dolar faiz olmak üzere toplam 772 milyar dolarlık iç borç anapara ve faiz ödemesi gerçekleştirdi. Buna göre Türkiye son on yılda her yıl ortalama 77.2 milyar dolar iç borç anapara ve faizi ödedi
Rapora göre Türkiye aynı dönemde 780 milyar dolarlık iç borç aldı. Raporda ayrıca Türkiye’nin 2000-2004 yılları arasındaki son 5 yıllık dönemde 513 milyar dolar ile Cumhuriyet tarihinin en ağır iç borçlanmasını gerçekleştirildiğine dikkat çekildi
. Tablo 2. Tablo 3.

ATO BAŞKANI AYGÜN
Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan ATO Başkanı Aygün, Türkiye’nin borç alma ve ödeme performansına bakıldığında “zengin”, içinde yaşandığında “fakir” bir ülke olduğunu dile getirerek “Eğer bu ülke bunca ağır şartların altından kalkabiliyorsa dünyanın 7. Büyük ekonomisi olmayı haketmiştir” dedi. Aygün şunları söyledi:

Son on yılda 1 trilyon dolara yakın iç ve dış borç ödemesi yapılmasına rağmen, halen 332 milyar dolar borcumuz var. Rakamlar akıllara ziyan. Yanlış mı toplandı diye bir kaç kez yeniden hesaplamak zorunda kaldım.

--------------------------
Tablo 1: Dış Borç Ana Para ve Faiz Ödemeleri:

Yıllar

Anapara (milyar $)

Faiz (milyar $)

Yıllar

Anapara (milyar $)

Faiz (milyar $)

1995

5.5

2.2

2000

15.6

6.3

1996

7.2

4.2

2001

17.5

7.1

1997

7.8

4.6

2002

22.5

6.4

1998

11.7

4.8

2003

20.8

6.7

1999

12.9

5.4

2004

22.8

6.8


 TOPLAM

144.3 (milyar $)
diş borç ana para

54.5 (milyar $)   
faiz ödemeleri

198.8 (milyar $)
toplam diş borç ödemesi


Tablo 2: dış borçlanmalar

Yıllar

Kamu kesimi (milyar $)

Özel kesim (milyar $)

Yıllar

Kamu kesimi (milyar $)

Özel kesim (milyar $)

1995

3.381

2.794

2000

13.679

12.696

1996

3.579

3.550

2001

16.044

9.057

1997

3.960

5.959

2002

18.122

10.078

1998

3.885

6.961

2003

7.960

10.912

1999

6.833

7.348

2004

6.162

9.893


 TOPLAM

Kamu kesimi (milyar $)   
83.605

Özel kesim (milyar $)
79.248 162.9

Tablo 3: borç ödemeleri (Anapara+faiz)

dış borçlanmalar

iç borçlanma

Yıllar

ana para
(milyar $)

faiz
(milyar $)

Yıllar

ana para + faiz
(milyar $)

faiz
(milyar $)

1995

28

13

1995

40

?

1996

44

18

1996

66

?

1997

22

15

1997

42

?

1998

34

24

1998

55

?

1999

37

26

1999

64

?

2000

30

33

2000

52

?

2001

101

34

2001

171

?

2002

64

34

2002

83

?

2003

64

39

2003

90

?

2004

68

44

2004

117

?


Toplam

492

280

 

780

?

772

780

 

70 MILYONLUK TÜRKIYE’DE ON YILDA KIŞI BAŞINA 1.4 MILYON DOLAR BORÇ ÖDENMIŞ”

Hayır yanlış okumadınız!!!  

Gördünüz mü kim kimi besliyor, kim kime yardim ediyor, kim kimin sırtından saltanat sürüyor.

Bu Dilemma hemen hemen bütün gelişmekte ve III. Dünya Ülkeleri  için geçerlidir.

Başbakan halk adına dilenmeden evvel bu ülkenin 350 milyar dolara varan iç ve dış borçlanmanın hesabını istesin, bu borçlar sorgulansın.  Bu paraların, ülkenin kaynaklarının  nasıl ve nerelerde kimler  tarafından kullanıldığı araştırılsın, halka hesap verilsin.

IMF ve Dünya Bankası ve diğer  borç verenler de bu borç yükün altına girmeleri gerekiyor. Sayın başbakan yurtdışı  seyahatlerinde görüştüğü devlet adamlarına bu konuyu da dile getirmesinde yarar vardır diye düşünüyorum. Dünyadaki borç dilemesine, III. Dünya ülkelerinin borç-prangasına karsın mücadele veren ilklerden olabilirdi, maalesef bu şansını ilk hükümet başkanı olduğunda değerlendirmedi!

 

…………………………

……………………….

Dr. Husso, 04.2005

 

 

Derin Devlet: Türkiye´de suskun sağduyulu çoğunluktaki halkın ta kendisidir. Devlet yönetiminin zaafında, politikacıların anayasa ihlallerinde, ülke ekonominin kötü gidişatında,  devletin güvenlik birimlerini harekete getiren, destekleyen güç olarak tanımlanmalıdır. Benzeri derin devlet mekanizması tüm dünya devletlerinde mevcuttur. Herkesin ilk aklına gelen, “Derin Devlet” kavramı; istihbarat, güvenlik güçlerin devlet içinde devlet gibi hareket etmeleri değildir. Hareket istemeleri ise görevi suiistimaldir ve toplusal faydadan ziyade kişisel amaçlı çıkarlar içindir. Halk desteğini almayan hiç bir toplumsal harekat  başarılı, uzun ömürlü olamaz. ………………………..dr. husso, 04.2005

 

Karşıt fikirler toplumlar için yararlıdır, Toplumun düşünce zenginliğidir. Karşıt fikirlerden  korkulmamalıdır, hoşumuza gitmese de bile tahammül edilmelidirler.….

 

Örneğin; Dünyada tanınan ünlü yazarlarımızdan Orhan Pamuğun bazı incilerini, Soykırım iddialarını, yani açıklamalarını, örneğin; Türkler Ermenilere ve Kürtlere karşın soykırım işlemiştir gibi. Belli çevrelerin dili ile konuşmasını doğru bulmadığımı ve tasvip etmediğimi ve kınadığımı buradan da bildirmek istiyorum. Yazarın, toplumdaki bu asılsız demeçlerine karşı çıkanları, doğal olarak aşırı tepki gösterenleri sovenist, faşist,  milliyetçi v.b. gibi yakıştırmalarla suçlamağa devam etmesi ne kadar saçmalıksa, asilsiz bu demeçleri de o kadar saçmalıktır!!!! Topluma, bu ülke insanlarına hakaret edercesine soykırım iddialarında bulunurken, bu halkı, Türk ulusunu aşağılamaya kalkışırken halktan da alkış beklenilmemelidir. 

 

Son zamanlarda ülkemizde de moda olan bir gelişme gözlenmektedir!

- Ne kadar bağırır çağırır, gürültü eder, etrafı rahatsız edersen, ve arada sırada ağlar, gözyaşı dökersen ve kendini acındırsan toplumda o kadar ilgi çekersin, popüler olursun- 

Orhan Pamuk yakında Nobel Edebiyat ödülüne aday gösterilirse ve ödül alırsa kimse şaşırmasın! Batili çevrelerden bu asılsız soykırım açıklamalarına karşın ödüllendirileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.

………

……..

Sözün kısası:

 

1. Soykırım iddialarından evvel, konu hakkında  yazarın araştırmalar , bilgi toplaması gerekirdi. Bu asilsiz soykırım iddialarını bırakın Türk tarihçileri, ve o günü yasayanların yalanlamalarını bir  tarafa; Avrupalı ve Amerikalı bu konuda uzman tarih bilimcileri ve zamanın bazı savaş muhabirleri de dünya kamu oyunda yalanlıyorlar, asılsız, gerçek dışı buluyorlar.  

 

İyi kitap, hikaye yazarı olmak, Dünyada tanınmak her konuda ahkam kesilme salahiyetini, kişiliğini vermez! Topluma mal olmuş dünyada eserleri satın alınıp okunan bir yazarın bu konularda daha sağ duyulu davranması gerekirdi diye düşünüyorum.

Onun bu toplumdan özür dilemesi gerekirdi. İnsanlara hakaret ve dava açmasını ben doğru bulmuyorum ve yakıştıramıyorum.

 

2. Tarihte 100 sene evvel vuku bulduğu bu soykırım iddiaları doğru olsa bile, toplumda saygı duyulan bir yazarın ileri sürdüğü iddiaların topluma olabilecek fayda ve zararlarını irdelemesi gerekirdi. Halklar arasında kinin, nefretin, intikam duyguların oluşmasına neden olduğu unutulmamalıdır. Bununda hiç bir kesime faydası olmayacaktır. Sadece bu iddialardan rant, siyasi çıkar sağlamak isteyenlerin ekmeğine bal sürülmüş olur.

 

3. Dünya ulusları içinde yedi düveli soykırıma uğramış, sürülmüş, yok edilmeğe çalışılmış, işgal edilmiş  bir ulus varsa, gercek mazlum bir ulus varsa oda Türk ulusudur……

Bu soykırımların, haksızlıkların dünya kamuoyuna duyurulması, gündeme getirilmesi Türk ve Dünyada tanınan bir yazar olarak daha gerçekçi ve yararlı olurdu. Örneğin, - Kırım, Romanya, Bulgaristan Türklerine uygulanan soykırımı, - Komünist rejimler sırasında Rusya ve Çin´deki Türklere uygulanan soykırımı,  - Girit’teki Türklere karşın uygulanan soykırımı,… (yaz yaz bitmez.!)

Daha düne kadar Girit’te Rumlardan çok Türkler yaşıyordu. Bugün o adada tek bir Türk bile bulamasınız. Kimileri boğazlandı, kimileri kaçırtıldı. Bu soykırım iddialarını ben değil, oradaki bu vahşeti yasayanlar değil, o zamanın Fransız, İngiliz muhabirleri, aydınları bile yazılarına konu ederek dünya kamuoyunun dikkatini çekmek istemişlerdi. 

 

( Bakin konusu geçmişken çok kısa bir olayı sizlere anlatayım: Gecen yaz Ayvalıktan bir grup bir  turla büyüklerinin, dedelerinin vatanı olan Girit´e gittiler.  Anlattıklarına göre: - oradaki Rumlar onları çok soğuk karşılamışlar, - Bir Pazar alışveriş girişiminde satıcılar karşılarında Türklerin olduğunu öğrenince mal satmaktan vazgeçti. (bizde ise tam aksine Ayvalık`a geldiklerinde el üstünde tutuluyorlar)  - Eskiden Türklerin olan bir okulu ziyarete gittiklerinde, çocuklar onları hakaret edercesine, yaka silkercesine karşılamışlar,- İlginç olan okullarında neredeyse her köşesinde ve duvarlarında Türklere karsın savaşmış çapulcuların, katillerin Heykel, büst ve resimlerini, biyografilerini asmışlar. ( Bizde ise  okul bahçelerinde  Atatürk’ün büstü bile bazı çevrelerce çok görülmektedir) – Girit’teki çok sayıdaki camilerin tamamı yok olmuş, kalanların bir kısmi düne kadar ahır olarak kullanılmıştır.)   

 

4. Türkiye’de  her nedense birileri bazı mevkilere, üne kavuşunca ayakları yerden kesiliyor, yanlarına varılmıyor, ileri geri asılsız soykırım iddialarda da bulunabiliyorlar, haklı hor görüyorlar, kendilerini devasa özel biri olarak görüyorlar.

………

…………….

Dr. Husso, 04.2005

 

 

Dün bir gazete köse yazarın bir iki  incisine de kısa yorum yapmak istiyorum:

Sayın Mehmet Ali Birand´a göre; “Türkiye artık 12 mil uğruna Ege´de  Yunalılara karşın savaş ilan edemez gibi…” Çünkü karşılarında Avrupa Birliği üye ülkelerini bulurlar.

 Bunun doğruluğu, gerçekliliği başka bir konudur.

 

Çok kısa bir iki konuyu hatırlatmakta yarar vardır.

 

1. Türk ulusu menfaatleri, ulusal çıkarları uğruna her zaman her yerde mücadele etmekten çekinmez. Bırakın Avrupa Birliği üyelerini karşısına almayı, Tüm dünya Ülkeleri karşına gelse bile vatanı uğruna savaşmaktan, kan dökmekten, ölmekten zerre kadar korkmaz. Gelenleri, karşısına çıkacakları da en iyi şekilde uğurlamasını da bilir. Yakın geçmiş tarihimizde bile Türk ulusu  savaşlardan yorgun düşmüş, dağıtılmış, işgal edilmiş, birbirlerine düşman edilmiş haliyle de Batılı leşkargalarına, çakallarına  karşın gerekli şekilde mücadele etmekten geri kalmamıştır, gereken dersi de vermiştir.  

 

2. Avrupa Birliği ülke insanları bazı konularda daha gerçekçi, davranmak için geçmiş tarihlerinden ders almışlardır. Menfaat, çıkarları için daha farklı yöntemler kullanmaktadırlar.  Kısaca Avrupa Birliği ülkeleri Yunanistan´in Ege Denizindeki menfaatleri uğruna, Kürtlerin Kürdistani uğruna Türkiye´ye  karşın bir savaşı göze almazlar. Sadece menfaatleri icabı el altından, başkalarını kullanarak etrafı bulandırmaktan, Türkiye’yi kontrol altına almaktan da geri kalmazlar. Nedeni ayrı bir konudur, Türk fobisi genlerine işlemiştir. Çünkü böyle bir savaşta kendi yıkımlarını hazırlarlar, huzur ve refahlarını kaybederler. Şu sıralar Avrupa Birliği labil bir güç konumundadır. Sadece kısa süreli şok müdahalelerle ve Yunanistan´a destek vermekle Türkiye’ye ye zarar verebilir, fakat bu topraklarda silahlı bir güçle başarılı ve kalıcı olamazlar. Dünyadaki bütün Türklerin kenetleşmesine vesile olacaktır. Bu da onların işine gelmez, kendileri çok daha büyük bir tehlike yaratmış olurlar.

 

3. Diğer  bir taraftan, Yunanistan Avrupa birliği ülkelerini arkasına alarak Ege’de olası bir çatışmaya girmesinde, Avrupa birliği uzun süre içinden çıkılmaz  bir kaosa sürüklenebilir. Oradaki Türk vatandaşları ve Türk yandaşların çoğunluğu hiç düşünmeden oranın altını üstünü getirir.  Bunu da hiç bir politikacı göz önüne alamaz. Zaten akıllık ta olmaz.

 

……..

Sayın Birand, bu konuda hakli olduğu bir taraf; Ege’de Türkiye´nin işinin daha da zorlaştığıdır. Ege deki barış ortamı sadece iki devletin çıkarına değil, tüm dünyanın çıkarınadır.

……………

dr. Husso, 04.2005

 

 

* Ülkeler arasındaki ilişkiler insan ilişkilerinde görüldüğü gibi genellikle çıkar ilkelliği  üzerine kuruludur. 1. Yasam ortamlarında kendilerine kendilerinden daha üstün, zengin, güçlü kuvvetli rakip çıkmasını, istemezler. Hayat standardı yüksek olanlar, sanayisi gelişmiş zenginler, güçlüler, varlıklılar.. 2. Kimileride bulundukları konumda zayıflıklarının ortaya çıkmasına anlaşılmasına tahammülleri yoktur. Bu nedenle bu hastalıklarını karşı tarafa bulaştırmak, kendilerine benzetmek isterler. (Bu ikincisi genelde hastalıklı, özürlü… bilgisizlerde, zayıflarda, gözlenmektedir, III dünya ülkelerinde örneğin!)  

İkili ve çoklu ilişkilerin temelinde bunlar vardır..  Örneğin, bazı Ülkelerin Türkiye´ye karşın bir taraftan dostane tavırlar takarlarken, en iyi dostunuz diye sizlere kendilerini pazarlarken, (ki yapaydır, çıkarları için öyle gözükürler, emellerini kolaylaştırırlar )  diğer taraftan da sizlerin sinsice çoğu kez başkalarını kullanarak, azınlıkları harekete geçirerek sonunuzu hazırlarlar, yada kaos, borç batağı, askeri. ekonomik, siyasi tehditlerle onlar için modern köle gibi yasamağa veya onlara  zararsız halde  yasamağa mahkum ederler.

dr. Husso 04.2005