..
.
..
Sahiden!
Aydın, Entel, Yalaklar,
.. ve benzerleri, şarlatanlar ve
günün bazı rasgele politikacıları, ekran ekran dolaşan belli düşünürlerin ve
Türkler; Ermenileri ve Kürtleri katletti diyen baştan çıkartılma meşhur dünya yazarımız ,
ve diğerleri
bu güne kadar neredeydiler? Bu cifte standart, kişilik neden?
Yıllardır devleti hiçe sayıp, ülkeyi boş ve
sahipsiz sanıp yurt içinde ve yurt dışında PKK-nin ve yandaşların;
- terör ve taşkınlıklarına,
- zararlarına;
- kendi terör bayraklarını dalgalandırırlarken,
milyonlarca şehitlerimizin, gazilerimizin can ve kanları ile şekillendirilen
ve bizlere emanet edilen bu ay yıldızlı kutsal bayrağımızı
yerlere atıp, sürükleyip ayakları
altında çiğnerlerken, yakmak
isterlerken..
-
On binlerce kişinin ölümüne, yaralanmasına, yüz binlerce insanın
yerinden yurdundan göç etmesine, eziyet ve sıkıntı çekmesine, ülke ekonomisine yüz milyar dolara yakın zarar veren,
ülkenin gelişmesine köstek vuran hapishanedeki diş kaynaklı kukla
terörist başının posteri gururla taşınırken ve
onun lehine slogan atılırken,
- bulundukları çevrelerde bir
araya gelip vatandaşlara terör estirirlerken, etrafı yakıp
yıkarlarken,
-
Türkiye´nin üçte birinde Doğu- ve
Güneydoğu-Anadolu topraklarında müstakil devlete kurma
arayışlarını dış destekli planlı bir
şekilde sürdürürlerken,
- diş kaynaklı emeller
uğruna; ülkeyi siyasal ve ekonomik
kaosa sürüklemek ve Türkiye´de bir Çekoslovakya, veya Yugoslavya, veya bir
Irak, veya bir Lübnan benzeri bir ortam için ellerinden gelen her şeyi
ardına koymazlarken,
- elebaşları ve uzantıları Avrupa birliğindeki
yandaşlarının himayesi altında devletle utanmadan sıkılmadan korkmadan dalga geçme ve tehdit etme, akıl verme cüretinde bulunurlarken,
- Ankarada, İstanbul´da,
Diyarbakır´da parti kongrelerinde biji Apo, biji Kurdistan
naraları ile kendilerinden geçerlerken,
- Diyarbakır´ı kendilerine başşehir
diye Dünyaya tanıtırlarken,
- Avrupa birliğinden
kandırılmış,
parlamenterleri, dünya örgüt üye yandaşlarını arkalarına
alarak Diyarbakır´da boy göstermelerinde, Türkiye´ye meydan
okumalarında,
. ( Gerisini birazda siz saymaya devam
edin!)
şu bizim entel,
aydın, yazar, çizer düşünürlerin, şarlatanların, zavallıların
tepkileri, uyarıları, bildirileri, akıl vermeleri, nasihatleri; nereydiler ?
..
Devlet büyükleri, hükümet yetkilileri
kendi beceriksizliklerini, bilgisizliklerini, hatalarını korkaklıklarını, acizliklerini,
görevi suiistimallerini ipe sapa gelmez nasihat ve uyarılarla akıl
vermelerle halka yansıtacaklarına ilk evvel yukarıdaki oluşumların,
yasa dışı eylemlerin vukuatların meydana çıkmasına,
ülkeyi tehdit eder boyuta ulaşmasına zamanında engel olsunlar. Bulundukları
makamın, üstlendikleri görevleri yerine getirsinler. Ortaya çıkan gelişmelerin
nedenini araştırsınlar, ülkenin selameti için gereğini
yerine getirsinler.
Ülkenin bütünlüğü, huzur ve güvenliği,
geleceği hayati çıkarları söz konusu olduğunda karşı
taraflara gerekli tepki verilmelidir. Avrupa Birliği Üyeliği çıkarlarından
evvel ülkenin bütünlüğü, huzur ve güvenliği,
refahı iyi bir geleceği önem taşımaktadır. Zaten bu
nedenle de Avrupa Birliğine katılmak isteniliyor. Ülkeyi bölerek,
hayati çıkarlarından ödün vererek Avrupa birliğine girilecekse
böyle bir birlik yok olsun bin kat daha iyidir. Diğer taraftan
Avrupa Birliğin Kurulmasının temelinde Amerika Birleşik
Devletlerindeki gibi bir eyaletler devlet bütünü değildir. Avrupa Birliğinin
kurulma temeli; ekonomik ve siyasi bir güç birliğidir. Bu nedenle
Avrupa Birliği Üyeliği için Türkiyenin belli çevrelerce Avrupa Birliği
kanalı aracılığı ile politik baskılara, siyasi
ödünlere ta isin başında boyun
eğmemeliydi. Avrupa Birliği üyeliği bizzat kendi Avrupa üyeleri
tarafından cifte standartla suiistimal edilmektedir; teröristlerle, yaygaracılarla,
çıkar gurupları ile işbirliği yapılarak Türkiye´den
üyelik adına ödünler alınmak isteniliyor, politik bir baskı aracı
olarak kullanılıyor. Türk tarafının yapması
gerekenlerin basında; Avrupa Birliği yasa ve yönetmeliklerini iyi
bilenlerle hareket etmeleri ve o yasalar çerçevesinde diğer üyelerin katılımı
gibi üyelik başvurusunun değerlendirilmesini istemeleri
olacaktır. diğer bir eylem ise, Avrupa Birliği üyelerine, siyasilerine,
halka Türkiyenin birliğe yapabileceği katkılarla iyi tanıtılması,
önyargıların giderilmesi; diğer bir eylem ise Vatandaşların,
örgütlerin, kurumların suskun kalmayıp tek taraflı, çıkar gurupların
lehine uygulamalarda tepkilerini göstermeleri.
Örneğin son zamanlarda satılmış,
kandırılmış Avrupa birliği üye parlamenterler PKK ÍN yandaşları
ile Diyarbakır´da gövde gösterilerinde bulunurlarken, devlet kadar halk
örgütlerinin, kurumların, kuruluşların, vatandaşın
tepki göstermesi gerekiyor. Protest gösterilerinde bulunması gerekiyor. Hiç
değilse bazılarına Türkiyede 100 yakın güzel Vilayet
bulunurken neden devamlı Diyarbakır. Bu Şarlatanların
devletimize akil vermeğe kalkıştıklarında, hiç
değilse onlara birilerin, ilk evvel
kendi kıçınızdaki, içinizdeki pislikleri görün, temizlenmesini
öğrenin, ondan sonra Türkiyeye gelip konuşun gibilerden tepki
verilmelidir. Kulaklarından tutulup, kıçlarına da
tekmeyi yapıştırıp sinir dışı edilmeleri
gerekirdi!. ( Bakın bazen anladıkları dilde
harekat etmekte yarar vardır. Bizim bunlardan korkumuz
olmamalıdır. Bunlara Türkiyedeki devlet aleyhindeki eylem ve
davranışlarında hadleri bildirilmemdir. Misafir oldukları
ülkenin kanun ve nizamlarına uymaları
hatırlatılmalıdır. Kendi ülkelerinde bir Türk parlamenter
veya bürokrat benzeri bir davranışta bulunduğunda onun
anında anasını beller! Bir daha ülkeye girmesine müsaade
etmezlerdi, istenilmeyen insan diye bilgisayar arşivlerinde islerlerdi.
Bizdeki bu müsamaha neden?) PKK´lilar ve yandaşlarına kızmadan evvel en az
onlar kadar bu ülke adına çalışmak, eylemlerde bulunmak, ses
getirmek, gerekiyor.Ona bunu tanıyalım, bazı haklara göz
yumalım, oradan çekilelim, biz geri adim atarak iyi niyet gösterelim diye
başlarsanız, devlet olarak ödünlerin sonunu getiremeseniz, ite
uğursuza misali rezil de maskarada olursunuz, ciddiyete
alınmasınız.
.
Olayların tırmanmasından, normal vatandaşın
tepkisini çekmesinde karşı tarafın , ve devleti yönetmeğe
çalışan hükümetin, devlet büyüklerinin ihmalleri ,
yanlışları hiç mi hiç
sucu, yok.. El insaf !
Ben ve ben gibi sıradan vatandaşlar, suskunluklarını
bozup tepki gösterince, kaygılarını dile getirince, paylaşmak
isteyince; faşist, siyonist, şovenist,
hittlerist, aşırı milliyetçi, v.b
olmakla suçlanıyorlar. Ahlak ve
nezaket dışı yakıştırmalara , tehditlere,
hakaretlere maruz kalıyorlar, küçültücü yakıştırmalarla
toplumda dışlanmaya da itiliyorlar,.. T
Tekrar tekrar
Derin Devlet fobisini ortaya koyup
etrafı bulandırmağa gayret ediyorlar
...
Derin Devlet; Türkiye´de suskun sağduyulu çoğunluktaki halkın
ta kendisidir. Devlet yönetiminin zaafında, kötü gidişatında, politikacıların
anayasa ihlallerinde devletin güvenlik birimlerini harekete getiren,
destekleyen güç olarak tanımlanmalıdır. Benzeri derin devlet
anlayışı, mekanizması tüm dünya devletlerinde mevcuttur.
Herkesin ilk aklına gelen, Derin
Devlet kavramı; istihbarat, güvenlik güçlerin devlet içinde devlet gibi
hareket etmeleri değildir.
Bakın! Bu Vatan, Türkiye kaosa
boğulursa, ilk kaybedenler büyük acı ve ıstırap çekecekler
ve mutsuz olacaklar, kendilerinin ve çocuklarının, torunların geleçekleri kararacak olanlar, kendileri olacaktır. O
zaman bu ülkenin bu kutsal vatanın değeri çok geç
anlaşılmış olacaktır. Bu vatanın, bu ülkenin birlik ve bütünlüğü,
huzur ve güvenliği daha iyi bir refah düzeyi, zenginliği için , daha
güvenli bir gelecek için birlikte çok çalışmamız ve mücadele
etmemiz gerekir. Bu Kutsal Vatan,
Türkiye; din dil irk görüş, makam,
rütbe gözetmeksizin Türk Vatandaşı kimliğini taşıyan
ve bu vatanda yasamak, kendisinin ve nesillerin geleceğini burada kurmak
isteyen her kez içindir ve Türkiye olarak sonsuza dek Allah´in izniyle de
kalacaktır.
Yazmışken, bir konuya çok kısa
görüşlerimi paylaşmak istiyorum:
Ben
Ülkem, vatanım, halkım uğruna Türkiye Cumhuriyeti
başbakanı olarak yurtiçinde ve yurtdışında dilenci
olurumda, dilenirimde
Alkışlar!!!!!!!!
İşte Bakın Türkiye için en büyük tehlike
burada, yani Borçlardır.
- Borç listesine lütfen siz
bir bakin, sadece bakmak yetmez
değerlendirin, nedenini arayın -
Bir
başbakanın bunu söylemesi bir fazilet örneği olamaz. Hele
alkışlanması çok daha acıdır, üzüntü vericidir. İlk
evvel bu ülkeyi dilenciye çevirenlerden hesap sorulmalıdır. Ne demeli Yüce Allah bizi yönetmeğe
kalkışanlara akil fikir; bizlere de sabırlar versin. Allah bu
ülkenin yardımcısı olsun, Amin.
Başbakan halk adına dilenmeden evvel ülke, halk adına
alınan 350 milyar dolara varan iç ve dış borçlanmanın hesabını
istesin, bu borçlar sorgulansın. Bu
paraların, ülkenin kaynaklarının
nasıl ve nerelerde kimler
tarafından kullanıldığı araştırılsın,
halka hesap verilsin. İşte budur fazilet!
IMF ve Dünya Bankası ve diğer
borç verenler de bu borç yükün altına girmeleri gerekiyor. Sayın
başbakan yurtdışı seyahatlerinde
görüştüğü devlet adamlarına bu konuyu da dile getirmesinde yarar
vardır diye düşünüyorum. Dünyadaki borç dilemasinda,
III. Dünya ülkelerinin
borç-prangasına ezilmelerine karsın mücadele veren ilklerden
olabilirdi. Maalesef bu şansını ilk hükümet
başkanı olduğunda değerlendirmedi!............
Borç yükü sıkıntısı
içinde yasayan, gelişmesine köstek vurulan bir ülkenin Vatandaşı olarak IMF ve
Dünya Bankası görüşmelerinde onların anladığı
dille görüşmek için katılmak isterdim.!
( dr. Husso, .04.2005)
10 YIL BORÇLARI RAPORU
70 MILYONLUK TÜRKIYEDE ON YILDA KIŞI BAŞINA 1.4 MILYON DOLAR
BORÇ ÖDENMIŞ
Hayır yanlış okumadınız!!!
-----------------
ATODAN 10 YIL BORÇLARI RAPORU
RAPORA GÖRE TÜRKİYE SON 10 YILDA İÇ VE DIŞ
BORÇ ANAPARA VE FAİZİNE TOPLAM 970.8 MİLYAR DOLAR ÖDEDİ.
TÜRKİYE SON 10 YILDA 389 MİLYAR DOLAR
VERGİ GELİRİNİN YANISIRA, 780 MİLYAR DOLARLIK İÇ
BORÇLANMA, 165 MİLYAR DOLARLIK DIŞ BORÇLANMA YAPARAK TOPLAM 1
TRİLYON 334 MİLYAR DOLARLIK KAYNAK ELDE ETTİ.
AYNI DÖNEMDE SADECE 39 MİLYAR DOLARLIK YATIRIM
YAPILDI.
ATO BAŞKANI AYGÜN:AKILLARA ZİYAN RAKAMLAR !!!
Ankara Ticaret Odası (ATO)
tarafından hazırlanan 10 yılın bütçe raporu na göre Türkiye son 10 yılda iç ve dış borç
anapara ve faizi olmak üzere toplam 970.8 milyar dolar ödedi. Rapora göre son
on yılda 389 milyar dolarlık vergi geliri elde edilmesine
karşın, yatırımlara ancak 39 milyar dolar harcandı.
Konuya ilişkin Ankara Ticaret Odası (ATO) tarafından
yapılan yazılı açıklamada Türkiyenin son 10 yılda 389
milyar dolar vergi gelirinin yanı sıra, 780 milyar dolarlık iç
borçlanma, 165 milyar dolarlık dış borçlanma yaparak toplam 1
trilyon 334 milyar dolarlık kaynak elde ettiği bildirildi. Raporda,
on yılda 144.3 milyar dolarlık dış borç anapara, 54.5
milyar dolarlık faiz olmak üzere toplam 198.8 milyar dolarlık
dış borç ödemesi yapıldığı vurgulandı. Tablo.1
Raporda Türkiyenin 2000-2004
yılları arasındaki son beş yıllık dönemde toplam
132.5 milyar dolar, her yıl ise ortalama 26.5 milyar dolar dış
borç ana para ve faiz ödemesi gerçekleştirildiği kaydedildi.
162.9 MİLYAR DOLAR DIŞ BORÇ ALINDI
Rapora göre Türkiye son on yılda, kamu ve özel kesim olmak üzere toplam
162.9 milyar dolar dış borç aldı. Buna gör her yıl ortalama
16.9 milyar dolar dış borç kredisi kullanıldı. Son 5
yılın dış borçlanma rakamı ise 114.6 milyar
doları buldu. Tablo 2. Tablo 3.
İÇ BORÇ KAPANI
Rapora göre Türkiye son on yılda 492 milyar dolar anapara, 280 milyar
dolar faiz olmak üzere toplam 772 milyar dolarlık iç borç anapara ve faiz
ödemesi gerçekleştirdi. Buna göre Türkiye son on yılda her yıl
ortalama 77.2 milyar dolar iç borç anapara ve faizi ödedi
Rapora göre Türkiye aynı dönemde 780 milyar dolarlık iç
borç aldı. Raporda ayrıca Türkiyenin 2000-2004 yılları
arasındaki son 5 yıllık dönemde 513 milyar dolar ile Cumhuriyet
tarihinin en ağır iç borçlanmasını
gerçekleştirildiğine dikkat çekildi. Tablo 2. Tablo 3.
ATO BAŞKANI AYGÜN
Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan ATO Başkanı Aygün, Türkiyenin borç alma ve ödeme performansına
bakıldığında zengin, içinde
yaşandığında fakir bir ülke olduğunu dile getirerek
Eğer bu ülke bunca ağır şartların altından
kalkabiliyorsa dünyanın 7. Büyük ekonomisi olmayı haketmiştir
dedi. Aygün şunları söyledi:
Son on yılda 1 trilyon dolara yakın iç ve dış borç
ödemesi yapılmasına rağmen, halen 332 milyar dolar borcumuz var.
Rakamlar akıllara ziyan. Yanlış mı toplandı diye bir
kaç kez yeniden hesaplamak zorunda kaldım.
--------------------------
Tablo 1: Dış Borç Ana Para ve Faiz Ödemeleri:
Yıllar |
Anapara
(milyar $) |
Faiz (milyar $) |
Yıllar |
Anapara
(milyar $) |
Faiz (milyar
$) |
||
1995 |
5.5 |
2.2 |
2000 |
15.6 |
6.3 |
||
1996 |
7.2 |
4.2 |
2001 |
17.5 |
7.1 |
||
1997 |
7.8 |
4.6 |
2002 |
22.5 |
6.4 |
||
1998 |
11.7 |
4.8 |
2003 |
20.8 |
6.7 |
||
1999 |
12.9 |
5.4 |
2004 |
22.8 |
6.8 |
||
|
144.3 (milyar $) |
54.5 (milyar
$) |
198.8 (milyar $) |
||||
Tablo 2: dış borçlanmalar
Yıllar |
Kamu kesimi
(milyar $) |
Özel kesim (milyar $) |
Yıllar |
Kamu kesimi
(milyar $) |
Özel kesim
(milyar $) |
|
1995 |
3.381 |
2.794 |
2000 |
13.679 |
12.696 |
|
1996 |
3.579 |
3.550 |
2001 |
16.044 |
9.057 |
|
1997 |
3.960 |
5.959 |
2002 |
18.122 |
10.078 |
|
1998 |
3.885 |
6.961 |
2003 |
7.960 |
10.912 |
|
1999 |
6.833 |
7.348 |
2004 |
6.162 |
9.893 |
|
|
Kamu kesimi (milyar $) |
Özel kesim (milyar $) |
||||
Tablo 3: borç ödemeleri (Anapara+faiz)
dış
borçlanmalar |
iç borçlanma |
||||
Yıllar |
ana para |
faiz |
Yıllar |
ana para + faiz |
faiz |
1995 |
28 |
13 |
1995 |
40 |
? |
1996 |
44 |
18 |
1996 |
66 |
? |
1997 |
22 |
15 |
1997 |
42 |
? |
1998 |
34 |
24 |
1998 |
55 |
? |
1999 |
37 |
26 |
1999 |
64 |
? |
2000 |
30 |
33 |
2000 |
52 |
? |
2001 |
101 |
34 |
2001 |
171 |
? |
2002 |
64 |
34 |
2002 |
83 |
? |
2003 |
64 |
39 |
2003 |
90 |
? |
2004 |
68 |
44 |
2004 |
117 |
? |
|
492 |
280 |
|
780 |
? |
772 |
780 |
70 MILYONLUK TÜRKIYEDE ON YILDA KIŞI BAŞINA 1.4 MILYON DOLAR
BORÇ ÖDENMIŞ
Hayır
yanlış okumadınız!!!
Gördünüz mü kim kimi
besliyor, kim kime yardim ediyor, kim kimin sırtından saltanat
sürüyor.
Bu Dilemma hemen hemen bütün gelişmekte
ve III. Dünya Ülkeleri için geçerlidir.
Başbakan halk adına dilenmeden evvel bu ülkenin 350 milyar dolara
varan iç ve dış borçlanmanın hesabını istesin, bu
borçlar sorgulansın. Bu
paraların, ülkenin kaynaklarının
nasıl ve nerelerde kimler
tarafından kullanıldığı
araştırılsın, halka hesap verilsin.
IMF ve Dünya Bankası ve diğer
borç verenler de bu borç yükün altına girmeleri gerekiyor.
Sayın başbakan yurtdışı seyahatlerinde görüştüğü devlet
adamlarına bu konuyu da dile getirmesinde yarar vardır diye
düşünüyorum. Dünyadaki borç dilemesine, III. Dünya ülkelerinin
borç-prangasına karsın mücadele veren ilklerden olabilirdi, maalesef bu şansını ilk
hükümet başkanı olduğunda değerlendirmedi!
.
Dr. Husso, 04.2005
Derin Devlet: Türkiye´de
suskun sağduyulu çoğunluktaki halkın ta kendisidir. Devlet
yönetiminin zaafında, politikacıların anayasa ihlallerinde, ülke
ekonominin kötü gidişatında, devletin güvenlik birimlerini harekete
getiren, destekleyen güç olarak tanımlanmalıdır. Benzeri derin
devlet mekanizması tüm dünya devletlerinde mevcuttur. Herkesin ilk
aklına gelen, Derin Devlet kavramı; istihbarat, güvenlik güçlerin
devlet içinde devlet gibi hareket etmeleri değildir. Hareket istemeleri
ise görevi suiistimaldir ve toplusal faydadan ziyade kişisel amaçlı
çıkarlar içindir. Halk desteğini almayan hiç bir toplumsal
harekat başarılı, uzun
ömürlü olamaz.
..dr. husso,
04.2005
Karşıt fikirler toplumlar için
yararlıdır, Toplumun düşünce zenginliğidir. Karşıt
fikirlerden korkulmamalıdır, hoşumuza
gitmese de bile tahammül edilmelidirler.
.
Örneğin; Dünyada tanınan ünlü
yazarlarımızdan Orhan Pamuğun
bazı incilerini, Soykırım iddialarını, yani
açıklamalarını, örneğin; Türkler Ermenilere ve Kürtlere karşın
soykırım işlemiştir gibi. Belli çevrelerin dili ile konuşmasını
doğru bulmadığımı ve tasvip etmediğimi ve kınadığımı
buradan da bildirmek istiyorum. Yazarın, toplumdaki bu asılsız demeçlerine
karşı çıkanları, doğal olarak aşırı
tepki gösterenleri sovenist, faşist,
milliyetçi v.b. gibi yakıştırmalarla suçlamağa devam
etmesi ne kadar saçmalıksa, asilsiz bu demeçleri de o kadar saçmalıktır!!!!
Topluma, bu ülke insanlarına hakaret edercesine soykırım
iddialarında bulunurken, bu halkı, Türk ulusunu
aşağılamaya kalkışırken halktan da
alkış beklenilmemelidir.
Son zamanlarda ülkemizde de moda olan
bir gelişme gözlenmektedir!
- Ne
kadar bağırır çağırır, gürültü eder, etrafı rahatsız
edersen, ve arada sırada ağlar, gözyaşı dökersen ve kendini
acındırsan toplumda o kadar ilgi çekersin, popüler olursun-
Orhan Pamuk yakında Nobel Edebiyat
ödülüne aday gösterilirse ve ödül alırsa kimse
şaşırmasın! Batili çevrelerden bu asılsız
soykırım açıklamalarına karşın
ödüllendirileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
..
Sözün kısası:
1. Soykırım iddialarından
evvel, konu hakkında yazarın araştırmalar
, bilgi toplaması gerekirdi. Bu asilsiz soykırım iddialarını
bırakın Türk tarihçileri, ve o günü yasayanların yalanlamalarını
bir tarafa; Avrupalı ve Amerikalı
bu konuda uzman tarih bilimcileri ve zamanın bazı savaş
muhabirleri de dünya kamu oyunda yalanlıyorlar, asılsız, gerçek dışı
buluyorlar.
İyi kitap, hikaye yazarı
olmak, Dünyada tanınmak her konuda ahkam kesilme salahiyetini, kişiliğini
vermez! Topluma mal olmuş dünyada eserleri satın alınıp
okunan bir yazarın bu konularda daha sağ duyulu davranması
gerekirdi diye düşünüyorum.
Onun bu toplumdan özür dilemesi
gerekirdi. İnsanlara hakaret ve dava açmasını ben doğru
bulmuyorum ve yakıştıramıyorum.
2. Tarihte 100 sene evvel vuku
bulduğu bu soykırım iddiaları doğru olsa bile, toplumda
saygı duyulan bir yazarın ileri sürdüğü iddiaların topluma
olabilecek fayda ve zararlarını irdelemesi gerekirdi. Halklar
arasında kinin, nefretin, intikam duyguların oluşmasına
neden olduğu unutulmamalıdır. Bununda hiç bir kesime
faydası olmayacaktır. Sadece bu iddialardan rant, siyasi çıkar sağlamak
isteyenlerin ekmeğine bal sürülmüş olur.
3. Dünya
ulusları içinde yedi düveli soykırıma uğramış, sürülmüş,
yok edilmeğe çalışılmış, işgal edilmiş bir ulus varsa, gercek mazlum bir ulus varsa
oda Türk ulusudur
Bu soykırımların, haksızlıkların
dünya kamuoyuna duyurulması, gündeme getirilmesi Türk ve Dünyada tanınan
bir yazar olarak daha gerçekçi ve yararlı olurdu. Örneğin, - Kırım,
Romanya, Bulgaristan Türklerine uygulanan soykırımı, - Komünist
rejimler sırasında Rusya ve Çin´deki Türklere uygulanan soykırımı, - Giritteki Türklere karşın uygulanan
soykırımı,
(yaz yaz bitmez.!)
Daha düne kadar Giritte Rumlardan çok
Türkler yaşıyordu. Bugün o adada tek bir Türk bile bulamasınız.
Kimileri boğazlandı, kimileri kaçırtıldı. Bu soykırım
iddialarını ben değil, oradaki bu vahşeti yasayanlar değil,
o zamanın Fransız, İngiliz muhabirleri, aydınları bile
yazılarına konu ederek dünya kamuoyunun dikkatini çekmek istemişlerdi.
( Bakin konusu geçmişken çok kısa
bir olayı sizlere anlatayım: Gecen yaz Ayvalıktan bir grup
bir turla büyüklerinin, dedelerinin
vatanı olan Girit´e gittiler. Anlattıklarına
göre: - oradaki Rumlar onları çok soğuk karşılamışlar,
- Bir Pazar alışveriş girişiminde satıcılar karşılarında
Türklerin olduğunu öğrenince mal satmaktan vazgeçti. (bizde ise tam aksine Ayvalık`a geldiklerinde el üstünde
tutuluyorlar) - Eskiden Türklerin
olan bir okulu ziyarete gittiklerinde, çocuklar onları hakaret edercesine,
yaka silkercesine karşılamışlar,- İlginç olan
okullarında neredeyse her köşesinde ve duvarlarında Türklere
karsın savaşmış çapulcuların, katillerin Heykel, büst
ve resimlerini, biyografilerini asmışlar. (
Bizde ise okul bahçelerinde Atatürkün büstü bile bazı çevrelerce
çok görülmektedir) Giritteki çok sayıdaki camilerin tamamı yok
olmuş, kalanların bir kısmi düne kadar ahır olarak
kullanılmıştır.)
4. Türkiyede her nedense birileri bazı mevkilere, üne
kavuşunca ayakları yerden kesiliyor, yanlarına varılmıyor,
ileri geri asılsız soykırım iddialarda da bulunabiliyorlar,
haklı hor görüyorlar, kendilerini devasa özel biri olarak görüyorlar.
.
Dr. Husso, 04.2005
Dün bir gazete köse yazarın bir
iki incisine de kısa yorum yapmak
istiyorum:
Sayın Mehmet Ali Birand´a göre; Türkiye artık 12 mil uğruna Ege´de
Yunalılara karşın savaş
ilan edemez gibi
Çünkü karşılarında Avrupa Birliği üye
ülkelerini bulurlar.
Bunun doğruluğu, gerçekliliği başka
bir konudur.
Çok kısa bir iki konuyu hatırlatmakta
yarar vardır.
1. Türk ulusu menfaatleri, ulusal çıkarları
uğruna her zaman her yerde mücadele etmekten çekinmez. Bırakın
Avrupa Birliği üyelerini karşısına almayı, Tüm dünya
Ülkeleri karşına gelse bile vatanı uğruna savaşmaktan,
kan dökmekten, ölmekten zerre kadar korkmaz. Gelenleri, karşısına
çıkacakları da en iyi şekilde uğurlamasını da bilir. Yakın
geçmiş tarihimizde bile Türk ulusu savaşlardan
yorgun düşmüş, dağıtılmış, işgal edilmiş,
birbirlerine düşman edilmiş haliyle de Batılı leşkargalarına,
çakallarına karşın
gerekli şekilde mücadele etmekten geri kalmamıştır, gereken
dersi de vermiştir.
2. Avrupa Birliği ülke insanları
bazı konularda daha gerçekçi, davranmak için geçmiş tarihlerinden
ders almışlardır. Menfaat, çıkarları için daha farklı
yöntemler kullanmaktadırlar. Kısaca
Avrupa Birliği ülkeleri Yunanistan´in Ege Denizindeki menfaatleri uğruna,
Kürtlerin Kürdistani uğruna Türkiye´ye karşın bir savaşı göze
almazlar. Sadece menfaatleri icabı el altından,
başkalarını kullanarak etrafı bulandırmaktan, Türkiyeyi
kontrol altına almaktan da geri kalmazlar. Nedeni ayrı
bir konudur, Türk fobisi genlerine işlemiştir. Çünkü böyle bir savaşta
kendi yıkımlarını hazırlarlar, huzur ve refahlarını
kaybederler. Şu sıralar Avrupa Birliği labil bir güç konumundadır.
Sadece kısa süreli şok müdahalelerle ve Yunanistan´a destek vermekle Türkiyeye
ye zarar verebilir, fakat bu topraklarda silahlı bir güçle başarılı
ve kalıcı olamazlar. Dünyadaki bütün Türklerin kenetleşmesine
vesile olacaktır. Bu da onların işine gelmez, kendileri çok daha
büyük bir tehlike yaratmış olurlar.
3. Diğer bir taraftan, Yunanistan Avrupa birliği
ülkelerini arkasına alarak Egede olası bir çatışmaya
girmesinde, Avrupa birliği uzun süre içinden çıkılmaz bir kaosa sürüklenebilir. Oradaki Türk vatandaşları
ve Türk yandaşların çoğunluğu hiç düşünmeden oranın
altını üstünü getirir. Bunu da
hiç bir politikacı göz önüne alamaz. Zaten akıllık ta olmaz.
..
Sayın Birand, bu konuda hakli
olduğu bir taraf; Egede Türkiye´nin işinin
daha da zorlaştığıdır. Ege deki barış
ortamı sadece iki devletin çıkarına değil, tüm dünyanın
çıkarınadır.
dr. Husso, 04.2005
* Ülkeler arasındaki ilişkiler insan ilişkilerinde
görüldüğü gibi genellikle çıkar ilkelliği üzerine kuruludur. 1. Yasam
ortamlarında kendilerine kendilerinden daha üstün, zengin, güçlü kuvvetli
rakip çıkmasını, istemezler. Hayat standardı yüksek
olanlar, sanayisi gelişmiş zenginler, güçlüler,
varlıklılar.. 2. Kimileride bulundukları konumda zayıflıklarının
ortaya çıkmasına anlaşılmasına tahammülleri yoktur. Bu
nedenle bu hastalıklarını karşı tarafa
bulaştırmak, kendilerine benzetmek isterler. (Bu
ikincisi genelde hastalıklı, özürlü
bilgisizlerde, zayıflarda,
gözlenmektedir, III dünya ülkelerinde örneğin!)
İkili ve çoklu ilişkilerin
temelinde bunlar vardır..
Örneğin, bazı Ülkelerin Türkiye´ye karşın bir
taraftan dostane tavırlar takarlarken, en iyi dostunuz diye sizlere
kendilerini pazarlarken, (ki yapaydır, çıkarları için öyle
gözükürler, emellerini kolaylaştırırlar ) diğer taraftan da sizlerin sinsice
çoğu kez başkalarını kullanarak, azınlıkları
harekete geçirerek sonunuzu hazırlarlar, yada kaos, borç batağı,
askeri. ekonomik, siyasi tehditlerle onlar için modern köle gibi yasamağa
veya onlara zararsız halde yasamağa mahkum ederler.
dr. Husso 04.2005