Türkiye´de Kuş Gribi, (Kuş Pesti)

 

Devletin, ülkenin çıkarları ve insan yaşamı söz konusu olduğunda bazı gerçekleri saklamak, saptırmak doğal karşılanmalıdır.  Gereksiz bir tartışmağı, kaosu, paniği önlemek  amacıyla yetkililer böyle davranmak  zorunda kalmış olabilirler. Bütün dünya devletlerinde bu uygulama mevcuttur. Pek çok ülkede, Bati ülkelerinde de kuş gribi vakaları görülmektedir. ( Göçmen kuşlar, tarafından da, belli maksatlı ajanlar, örgüt üyeleri tarafından da dünyanın her yerine kolaylıkla bulaştırma riski vardır!!! . Dışarıya pek sızdırmadan alınan önlemlerle bu kus pestin üstesinden geliyorlar. Hollanda’da binlerce kanatlı hayvan itlaf edilmiştir, Cinde kuş gribinden ölenler saklı tutuluyor ve  aylar sonra resmi olarak sembolik bir iki ölüm vakası dünya kamuoyuna bildiriliyor. Almanya´da serbest, açık  kanatlı hayvan besiciliği ve açık tarla tavuk yumurtaları tercih edilmektedir )

 Hep devleti,  birbirimizi suçlamakla sadece kötü niyetli güçleri cesaretlendirmiş, saygınlığımızı zedelemiş oluruz. En kötüsü kendimize kötülük etmiş oluruz. ( Yüz binlerce kanatlı hayvan itlaf edilirken,  Kanatlı hayvan besicileri, beyaz et sanayi sektörü binlerce çalışanı ile gereksiz mağdur edilmiştir. Beyaz et ve mamulleri ihracatına sekte vurulmuştur. Fukaranın en ucuz ve çok önemli proteinli gıdası, yumurta hiç yerine yok edilmiştir…..Sinir ticareti ve Turizm sektörü de bu kuş pesti ile   (kuş gribi) sekteye uğratılmıştır…)

……….

……………

 

Diğer taraftan bir aile reisi, babayı düşünün,  ölmek üzere hastalıklı bir  tavuğu kesip pişiriyor ve günahsız çocuklarına yediriyor. Yahu böyle bir cahillik, bencillik, sorumsuzluk, insafsızlık, Allahsızlık 21 yüzyılda olabilir mi! Kamuoyunda biraz da bu tartışılsın.

Sonrada kalkıp devleti ve ülkenin çıkarları için gerçekleri saklı tutmaya çalışan devleti, yetkileri topyekün sucluyoruz., El insaf.

 

Deprem konusunda, heleyan konusunda da, su baskınları konularında hep bencil, sorumsuz davranılıyor. Kacak, dayanıksız, kontrolsüz binalar yapılıyor. Derenin içine kacak binalar, gecekondular çıkılıyor. En ufak sarsıntıda, yağmur da çoğu konutlar, damlar başlarına yıkılıyor. Sonrada yaygara ve suç devlete atılıyor.

Diğer bir sorumsuzluk örneği; sağlıklı bakılamayacağı, yetiştirilenmiyecegi kadar çocuk sahibi ediniliyor, daha sonra bu masum, günahsız  çocukların  sokaklarda sefil perişan olmaları için elden gelen yapılıyor, sonrada top yekun  devlete insafsızca  saldırıyor. Burada ana babaların, bireylerin, toplumun hiç  mi hiç sucu yok?

Yahu biraz da, kendimize mal ettiğimiz şu beleşçi zihniyetten vazgeçsek, hepimiz için çok iyi olur. Kendimize, çevremize, toplumdaki, ülkemize, devletimize, dinimize olan sorumluluklarımızı biraz hatırlasak öğrensek ne kadar iyi olur, bir bilinse idi!!

 İnsani diğer canlılardan ayran en önemli özelliği, kendi kendine hızlı öğrenme, öğretme, geliştirme  ve düşünme kabiliyetidir. Bu yetenek bazılarımız  tarafından neden çalıştırılmıyor, kullanılmıyor.  Kuş gribi örneğinde; ana, baba ve yakınları ve sansasyon haber, yorumcu havarileri devlete neden  ilacın zamanında bulunmadığı yönünde kafa tutacaklarına, devleti ülkeyi diş basında şikayet edeceklerine,  bu anan babanın cahilliği, toplumun sorumsuzluğu yargılansın…..

 TV-kanallarında, gazete yayınlarında  paparazzi yayın, haberleri yanında neden halkı eğitici, bilgilendirici yayınlar, programlar düzenlenmediğini de sorgulamalıyız diye düşünüyorum

 

Biraz da kendi kendimize  bu devlet bu ülke için bizler, fert ve toplum olarak  ne yaptık, neler yapıyoruz, sorusunu sormalıyız. Bu sorunun cevabini burada ben bir iki kelimeyle özetleyerek vereyim; Bizlere süreli emanet edilen bu kutsal ülkeyi, bu devleti bu cumhuriyeti batırmak için bilerek veya bilmeyerek elden geleni yapıyoruz. Her şeyi devletten bekliyoruz, her şeyi devlete yüklüyoruz. 

 

dr. husso

06.01.2006,

 

·       Türkiye´de ve bir çok İslam ülkelerinde ki pek çok olumsuzluğun, fukaralığın  başlıca nedeni;  ferdi ve toplusal cehalettir.

·       Cehaletin panzehiri;  kitlesel çağdaş eğitimdir, bilimdir, teknolojidir.

 

Ferdi cehalete, sorumsuzluğa farklı bir örnek:

Geçenlerde yağışlı bir havada doksan dereceli kavisli köprülü, ıslak zeminli  bir geçitten, kavşaktan ( Bayraklı-Bornova/ İzmir) kurallara uygun  ve dikkatli otomobil sürerken, arkadan çok hızlı gelip  yanımdan, sol şeritten gecen bir otomobili fark ediyorum.  Çok gecmeden 20 metre kadar önümde otomobil yol dengesini kaybedip köprünün bariyerlerine vura, vura doksan dereceli acı yapacak şekilde sol ortasında duruyor. Köprü bariyerleri ve otomobil zarar görüyor, otomobil içindekiler ise kazanın şokunda kalarak bir süre trafiği engellemişlerdir.

Köprü kavşağı girişinde trafik işareti 50 km  ve az ileride  köprü içinde ise diğer bir trafik levhası 30 km göstermelerine rağmen bu otomobil sürücüsü yaklaşık 80 km hızla  yağışlı havada, ıslak zeminli kavisli köprü kavşağına giriyor. Bu sorumsuzluğun sonucu bir kaza.  Ben o anda sağ şeritte yavaşlayıp durmasaydım o otomobili ortasından biçerdim, otomobili ile birlikte bende ezilirdim.  Bereket o esnada köprü geçit kavşağı yoğun değildi. Yoksa ölümlü zincirleme kazası da olabilirdi.

 

Bu sürücü böyle sorumsuz, cahilane davranmakla kendine zarar vermekle kalmamıştır. Çevresine, devletin malına da zarar vermiştir. Diğer sürücülerin canına da kastetmiştir, diğer sürücüleri yollarından etmiştir, bir süre trafiğin durmasına, yavaşlamasına sebebiyet vermişlerdir. Buna hakları olmadığını ve bunun normal görülmez bir kaza olmadığını düşünüyorum. Sonrada her 3-4 günlük tatillerde belli zavallı, geri zekalı sürücülerin cahilane tutumları ile ortaya çıkan kazalarda yüzlerce ölüye ağıt tutuyoruz.

Bence bu tür kazalara neden olan sürücüler tespit, takip edilip akil doktoruna gönderilmeleri gerekiyor. Rapora göre  ve veya tekrarında ehliyetleri ellerinden alınmalıdır.

Kendisini ve başkalarını düşünmeyenleri başkaları ne diye düşünsün. Esasında bu tip sürücülere ehliyet verilmemelidir, verilen ehliyetler ellerinden geri alınmalıdır diye düşünüyorum..

 

(Yazı hatalarından dolayı hoş görü diliyorum)

dr. husso