CUNDA, GIRIT   

 

cunda  harita  image009

Cunda ve Girit Adalari

 

Tarihçe

Girit , Cunda, Ayvalık

 

Sevr antlaşması ile Batılı leş kargaları Osmanlı imparatorluğunu yok ederek Anadolu’nun her yerini işgal etmeğe başlamışlardı. Ayvalık’ta bundan nasibini almıştı. Ayvalıkta  Osmanlı imparatorluğunu zamanında Türklerle beraber yaşayan, ve büyük ayrıcalıklara sahip yerli zengin Rumlar  işgalci Yunanlıların yardımıyla yörede ele geçirdikleri Türkleri, bilhassa erkekleri tepedeki çamlık, ağaçlık yerlere götürüp çocuk, genç, yaşlı demeden kurbanlık kuzu gibi kesiyorlardı. (Görgü tanıklarının ifadelerine göre etraf kan gölüne, kırmızıya bürünmüş!). Sonrada çakal, kurt gibi vahşi hayvanlara terk ediyorlardı. Kimilerinde denizin dibinde boğup yok ediyorlardı.  

 

Kurtuluş savaşında işgalci Yunanlıların bozguna uğratılmasıyla Ayvalık’taki Rumlar paniğe kapılıp her şeylerini bırakıp ala acele  Yunan adalarına kaçtılar. Daha sonra boşalan bu yerlere 1924 tarihinde, Midilli'de Girit’te yaşayan Türkleri yerleştirilmişlerdir.  Buraya ilk gelenler Midillili Türkler olmuştur. İlk geldikleri için en güzel evlere yerleşmişlerdir. Bazıları diğer evleri de yağmalamışlardır. Gizli altın bulma hayaliyle de bir çok evi, kiliseyi, manastırı yıkmışlardır, malzemelerini satmışlardır. Giritliler ise daha sonra iki partide, deniz yolu ile, vapurlarla buraya Cunda´ya gelmişler. Gelenlerin  çoğunluk Resmo ve Hanyalıydılar. Kandiya´ lıların sayısı çok azdır. İlk gelen Giritlilerden maddi durumu iyi olanlar, meslek sahibi olanlar Cunda ve Ayvalik´tan kaçarak  İzmir, İstanbul gibi büyük şehirlere yerleşmişlerdir. Cunda´da Balıkçı ve rençper Giritliler kalmıştır.

 

Yapılan bazı araştırmalara göre Giritli Türklerin büyük bir kısmı Anadolu´dan; Konya, Karaman dolaylarından, dağlık yörelerden Yörüklerden gelmeydiler. Girit´in alınması sırasında asker olarak seçilmişler ve orada yerleştirilmişlerdir. Zamanla yerli halkla kaynaşmışlardır. Girit´te, yerli halkın Yunanlılardan farklı bir tipte, Anadolulu olmaları da bunun bir kanıtıdır. Giritli Türkler Osmanlılar için bir güvence idiler, ileri bir karakol, üs, kale idi. Girit’teki Türkler Balkan harbine kadar, uzun bir süre bolluk varlık, refah içerisinde yaşamışlar. Oradaki Rum ve Venediklilerle kaynaşmışlardı, Giritçeyi (Türkçe kelimeleri bol bir karma Rum dili) kullandılar.  Giritli Türkler boylu, postlu güzel ve cesur, devletine dinine bağlı, kültürlü çalışkan, sanatkar insanlardı. 

 

Balkan Harbinden sonra Kıtadan gelmeğe başlayan Yunanlı işgalci çeteler adada yaşayan Türklere kan kusturmağa başladılar. Türk köylerini basarak, yiyeceklerini, hayvanlarını değerli mallarını çalıyorlar, köyleri ateşe veriyorlardı. Ele geçirdikleri Türkleri işkence altında öldürüyorlar, kadınların çocukların ırzına geçiyorlardı, kanlarını şerbet gibi içiyorlardı, (masal değil, yaşanmış gerçekler, olayları bizzat yasamış eskilerin anlattıkları!). Bunun üzerine Türkler Hanya gibi büyük şehirlere, bazıları da anavatana, kimileride Libya, Mısır, Amerika gibi ülkelere  kaçmağa, göç etmeğe başladılar. (Örneğin, babaannemin kardeşlerinden ikisi Amerika’ya göç etmişlerdi, Babamın amca ve dayılarından bazıları mübadeleden evvel İzmir’e gelmişler. Halamlardan biri Libya’ya diğeri Mısıra yerleşmişler.) Kalan gençler karşı çeteler kurarak Yunanlı leş kargalarına karşı başarılı mücadele etmeğe, köklerini kazımağa başladılar. Bu çapulcu çetelerin tamamen yok olmasını Slavlarla, (Ruslar), İngilizler  önlemişlerdir. Giritli genç Türklerden bazıları da Anadolu’daki çetelere karışarak Yunanlılara karşı intikamlarına devam etmişlerdir. 1924, mübadeleyle Giritli Türkler İstanbul, Gemlik. Bandırma, Edremit, Ayvalık, İzmir, Urla, Kilizman, Tarsus, Adana gibi yörelere yerleştirildiler. Az sayıda olsa da bir parti Girit’te kalıp Türklük kimliklerini yitirip orada kalmışlar! 1980 yıllarında Amcam Girit’te dedemlerin yaşadığı yerleri gezerken; oradaki yerli Rumların bile sonradan kıtadan gelip yerleşen Yunanlılardan şikayetçi olduklarını, Girit’tin eski halini Türklerle olan yaşamı özlediklerini kendi ağızlarından öğreniyor. 

 

image006  image007 Giritte Türkler-Ahmet Dayi.jpg

Resim 1. Giritli Türkler, örnek Hacı Mustafa oğlu Ali dedem ve çocukları, Hanya, 1916, En sağdaki Ahmet Dayı, Girit´ten mübadeleden evvel diğer kardeşiyle Amerika’ya göç etmişler

 

Girit yakın cağda hiç bir zaman Yunan adası olmamıştı. Osmanlılar bu adayı ele geçirmeden evvel Akdeniz adalarına has karma bir halk yasıyordu. Giritte çok daha evvelden Anadolu’dan giden insanların yerleştiği ise diğer bir gerçektir. Girit Osmanlı Topraklarına katılmadan Venediklilerin egemenliği altında bulunuyormuş. Giritte uzun bir zaman Araplar da Osmanlılardan ve Venediklerden evvel hüküm sürmüşler. Girit Akdeniz´ín Anadolu’nun çok yönlü bir mozaiği gibi bakılabilir. Girit uzun bir kuşatmadan sonra (1645-1669) Osmanlıların egemenliğine katlınca burada savaşanlar ve Anadolu’dan getirilen Türkmenler yerleştirilmişlerdir. Balkan harbine kadar Girit”teki  Türk nüfus büyük çoğunluktaydı, sayıları 230 000 civarında idi. Buna mukabil Hıristiyan nüfus 40 000 ile 50 000 arasında değişiyordu. (eski Giritli aileleri genelde çok çocukluydular, 9-10 çocuklu aileler) Giritli Türklerin Rumlarla pek kaynaşmadıkları, Rum ve Türk köylerinin, Mahallelerin ayrı olduğu eski Giritliler tarafından söylenmekteydi. Rumlar ve Yunanlılar Osmanlı devletinin çöküşünden yararlanarak ve Batılıların, bazen de Rusların desteğini alarak Türklere karsın büyük, vahşi  katliamlar gerçekleştirmişlerdir.  Dağ başındaki Türk köylerinde öldürdükleri, doğradıkları Türklerin bir kısmını  çakallara, kurtlara parçalatarak yok ettikleri gibi, kıyıya yakın katliamlarında da öldürdüklerini denize gömüyorlardı. Dünya kamuoyuna pek yansımayan örtbas edilen bu katliamlar, büyük İnsanlık sucu karşısında bazı Batili Yazarlarda bile nefret uyandırmıştı.  Bu katliamlara dayanamayarak yazıları ve mektupları ile Dünya kamuoyunun dikkatini çekmek istemişlerdi. (Aşağıda ilgili Karikatürlere bakin !)  Batılıların ve Rusların desteği altında sürdürülen bu vahşi katliamlar sonucu Girit’te sağ kalabilen Türkler Anadolu’ya yapılan bir mübadele ile yerleştirilmişlerdir. Bu gün Girit’te 230 000 Türk’ten tek bir kişi bile kalmamıştır. Türklerden kalan pek çok tarihi eseri yıkıp yakmışlardır yok etmişlerdir. Tarihi camileri bile düne kadar  ahır olarak kullanmışlardır. Ayni yöntemlerle her fırsatta Kıbrıs’ı da Girit gibi bir Yunan Adasına çevirmekten kaçınmamışlardır. Yunanlılar, üniversitelerindeki profesörleri dahi  uluslararası sempozyumlarında  bu vahşet ve soykırımları ile övünmekten kaçınmıyorlar, Girit´te tek bir Türkün kalmadığını büyük bir gururla yabancılara da anlatıyorlar.

 

Bugüne kadar Giritli Türkler kimliğini sadece Cundada yaşayanlar koruyabilmişlerdir. Anadolu’nun muhtelif yörelerine yerleştirilen Giritliler, Giritli kimliliklerini, yani Girit’ten göç ettiklerini saklamak zorunda kalmışlardır. (Bir iki nesil sonrada Girit ve Girit Türkleri tamamen unutulacaktır Sadece okunmayan kitaplarda ve ziyaret edilmeyen eskilerin mezar taslarından okunacaktır, örneğin; rahmetli dedem Hacı Mustafa Oğlu Ali Özden, Girit doğumlu…. gibi)  Girit’çe yi oraların kalan bir anısı olarak yaşatmışlardır. Orada bıraktıkları köşklerini, bağ, bahçelerini, kaybettikleri yakınlarını, Yunanlıların vahşetini hiç unutamamışlar. Cundaya yerleştirilen Giritliler çok büyük yokluklar, sıkıntılar, ve acı içinde yaşamışlar, açlık çekmişlerdir, acılar içinde kıvranmışlardır.

(Yenilebilir otları suyla kaynatıp yağsız, tuzsuz, ekmeksiz, katıksız yiyerek ilk yıllarını atlatmışlardır. Hastalıklardan ve yetersiz beslenmeden erken göçmüşlerdir, kırılmışlardır. Hastaların bazılarının vücutlarından kurtların düştüklerini, çok acı çektiklerini rahmetli babamın ağzından duymuştum. Buğday, bulgur, un yerine  yabani tahıldan ekmek yaptıklarını eskilerden öğrenmiştim. Dedem Cunda’dan İzmir´e, 160 km ve Çanakkale´ye, 190 km iş bulmak, çalışmak için birkaç kez yürüyerek gidip gelmiştir. Bir kısmı da yokluklara daha fazla dayanamayıp Cunda’dan İzmir ve İstanbul’a kaçmışlar, yerleşmişlerdir)

girit mezar taslari.tif

 

Cunda´ya gelip yerleşen yaşlı Giritliler için yaşam çok daha feci idi. Bu değişimi kabullenmek istemiyorlardı. Bazı yaşlı Giritlilerin sahildeki kahvehanenin cam önündeki fırtınalı denize saatlerce ve birbirleri ile  tek kelime konuşmadan, yüzlerini hiç çevirmeden baktıklarını hatırlıyorum. Girit’in hayaliyle, özlemiyle ölünceye kadar yaşadılar. Girit onlar için bir cennet kadar güzelmiş, denizi, toprakları çok bereketliymiş. Bir araya geldiklerinde hep Girit’ten bahsederlerdi. Girit ile ilgili birbirlerine maniler, şarkılar söylerlerdi. Bir gün oraya döneceklerini de hayal ediyorlardı.

 

Devlet kendi sıkıntıları içerisinde boğuşurken bu insanlarla hiç ilgilenmemiş. Jandarma onları feci hırpalamış, horlamış. Cunda’da zeytinliklerde jandarma tarafından ırzına geçilen bir kızın ve buna direnen babası da vurulunca yakınları Jandarma karakolu önünde toplanmış. Bu gavur isyanıdır diye yakın çevreden gelen silahlı takviye güçlerle ellerine geçirdikleri Giritleri sorgusuz sualsiz, genç yaşlı, dede demeden de öldürürcesine gaddarca dayaktan geçirmişlerdir. Daha sonrada ellerine geçirdikleri aileleri birbirinden kopararak Doğu Anadolu´ya; Diyarbakır’a, Gaziantep’e sürgüne yollamışlar. Pek çok Giritlinin orada daha da perişan olmasına, erken yaşlarda meçhule karışmalarına neden olmuşlardır.

 

Yöre halkı da Giritlileri hoş karşılamamış, onlara Yunanlı, Gavur gözüyle bakmışlardır. Ellerinde kalan daha sonra biriktirdikleri üç beş kurusu dahi almışlardır. Devletin onlara verdiği iskan haklarını dahi bazılarından alınmıştır. ( Örneğin, Dedem, babamın babası, Giriftten kurtardığı bazı birikimlerini altına çevirerek İzmir´de kordonda bir kahvehane satın almış, parayı alan daha sonra inkar ederek kahvehaneyi devretmemiş.  Annemin babası, dedem İzmir de bir kardeşinden kalan mirası komsulara kaptırmış, ölümle tehdit edilmiş! Annemlerin ailesi biriktirdikleri para ile  Cundada Paterica da büyük bir zeytinliğin mahsulünü toplamak üzere icarlamis. Anamın anlattığına göre o mahsul çalınmasaymış dedemler çok iyi bir konuma kavuşacaklardı. Mahsulü Ayvalıklı zengin yerlilerden biri kalabalık tayfaları ile birlikte bir hafta içersinde mahsulü toplayıp gidiyor. Dedemle bunlara karşın hiç bir şey yapamıyor, Giritliyi Gavur diye dinleyen yok, ailece yıkılıyorlar. Bunlarda Türkiye de mübadele ile ilgili olarak pek anlatılmayan, konuşulmayan gerçekler. Bu zihniyet bakışı bugün bile hala devam ediyor. Bakin, Yaz sıcağında Cunda da evimizin kapı önünde park etmemekte olan araba sahibine ileriye gitmesine söyleyen 85 yaşındaki anama gavur diye hakaret ediliyor. Cunda da Giritlilerin yaz sıcağında, aksam saatlerinde dışarıda kapı önünde oturma, gelen gecenle sohbet etme gibi alışkanlıkları vardır, Bu kültürde sokaklardaki arabaların çokluğundan kapı dibine kadar park etmelerinden ve ortaya savrulan tozlardan yok olmaktadır,)

 

Bir Internet sayfasından alınan resimlerle;

Girit; 1897 yılında Girit’te Rumların zulmü, vahşeti ile ilgili karikatürler

Tarihin sayfaları pek çok gerçeğin kanıtlarıyla doludur.
Yüz yıl önce çizilmiş dört karikatür bu gerçeklerden bazılarını
çok açık bir şekilde gözler önüne seriyor
girit-1  girit-2

Resim 1 ,  6 MART 1897,   Resim 230 OCAK   1897,

girit-3  girit-4
 
Resim 3 1897,                        Resim 4,  1897,

Resim 1;
 karikatür tam yüz altı yil önce 1897'de Londra'da yayınlanan bir dergide yer aldı. Karikatürde, Bayan Avrupa'nın, bir köpek olarak sembolize edilen Yunanistan'ın önüne bir kemik attığı görülüyor. Kemiğin üzerinde Girit yazısı var. Bir asır önce bir köpek olarak kabul ettiği Yunanistan'ın önüne Türk sınırları içinde bulunan Girit Adasını bir kemik olarak atan Avrupa, şimdi Kıbrıs Adasını Yunanlılar'a peşkeş çekmek için her çareye baş vuruyor.

Resim 2;
 Bu da yüzyıl önce çizilmiş günümüze uyumlu İngiliz basınında yer almı? diğer bir karikatür. Karikatürde dadı olarak gösterilen Avrupa'nın, Yunanistan'ın kulağını çekmesinin nedeni, Paris protokolü ile Türk topraklarının büyük bölümünü verdiği Yunanistan'ın doyumsuzluğunu ve şımarıklığını cezalandırmaktır. Dadının önlüğündeki kağıdın üzerindeki yazı'da Paris protokolü yazısı yer alıyor.

Resim 3;
Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olan Girit Adasını  sınırlarına katmak için, imparatorluğu parçalamak isteyen Avrupalı güçlerle ittifak kuran Yunanistan bu karikatürde Avrupa Ana'nın koruması altında cüce bir kabadayı olarak çizilmiş.
Resim 4;
Bu karikatürün altındaki yazıda Osmanlı devletini temsil eden paşa "Avrupalılar benden bir bütünmüşüm gibi bahsediyorlar. Oysa ben kendimi didiklemiş, parçalanmış olarak hissediyorum.." diyor.  Bu karikatürün çizildiği günlerde Avrupa ülkelerinin diplomatları Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içinde yaşayan azınlıkları ayaklandırarak Türk devletini parçalamaya çalışıyorlardı. Tıpkı bugün olduğu gibi….

 

*** Türklerin soykırım isledikleri konusunda asilsiz haber salan, ekranlarda demeçler veren sonradan olma, görme içimizdeki belli kişilerin; ilk evvel iddialarının doğruluğunu araştırsınlar. Anadolu’yu gezip dinlesinler. Bun insanların hayatlarını, yaşadıkları zulümleri, tanık oldukları katliamları dile getirsinler, Tüm dünyaya yaysınlar. Avrupa şöhret olma adına,  Avrupa’dan ısmarlama maddi manevi ödül alma uğruna biz Türkleri karalamağa kalkışmaları satılmışlığın, hıyanetliğin, cahilliğin, gelişmemişliğin  daniskasıdır.  Bu dünya üzerinde en fazla zulme uğrayan, acı çektirilen, yok edilmeğe uğraşılan ve en çok korkulan ve tüm bunlara rağmen asırlardır ayakta dimdik duran, kendinden ve geleceğinden emin  uluslardan biri Türklerdir. Bu ulus kendi kendini yok etmediği, dağıtmadığı  sürece hiç bir ulus tarafından yok edilmez.Avrupa, Asya ve Afrika’da bir çok ülke dünyada hala var oluşlarını Türk ulusuna borçludurlar.